Ülke olarak eşik atladığımız yadsınamaz bir gerçek. Eskilerin tabiriyle artık bolluk çağındayız. Kıtlık/yokluk dönemleri artık nostaljik anılar olarak geride kaldı. Teknoloji ileri seviyede. Hemen herkes bu imkanlardan faydalanabiliyor ama toplumda genel bir mutsuzluk havası hakim. Dünyada en mutlu 50 ülke arasında yokuz mesela. Birleşmiş Milletler’in (BM) Dünya Mutluluk Raporu ve Endeksi Raporu’na göre Türkiye, mutluluk bakımından 155 ülke arasında 69’uncu sırada yer alıyor. Peki bunu sebebi ne? Geçmişte kıtlıklar gören, çaresizliklerle boğuşan nesiller dahi mutlu olabilmişken biz neden bu kadar mutsuzuz?
Toplumsal depresyonUzman Psikolog Başak İnan’a göre bunun en önemli nedenlerinden biri günümüzde iletişim araçlarının çokluğu ve insanların her şeyden anında haberdar olması. Günümüzde yaşanan olumsuzlukların aslında geçmişte de olduğuna dikkat çeken İnan, “Ekonomik sıkıntılar, işsizlik, gelecek kaygılarının yarattığı stresin üstüne bir de televizyonlar, gazeteler ve sosyal medya üzerinden yayılan olumsuz haberler ekleniyor. Bu da toplumsal depresyonu tetikliyor. Üstelik bu olumsuz haberlerin sunumu da çoğunlukla doğru değil. Bunları azaltmak, insanları mutlu edecek şeyler vermek lazım. Tabi her şeyin başı, kabullenmekten geliyor. Yani mutlu olabilmek için öncelikle var olanla yetinmek gerekiyor. Başkalarında olanın bizde de olmasını istiyoruz ve şartlarımız uygun olmadığı için de mutsuz oluyoruz. Olması için elbette mücadele edeceğiz ama olmuyorsa da kendimizi kahretmeyeceğiz” diye konuştu.Salgın gibi yayılıyor
Depresyonun günümüzün kronik bir hastalığı olarak kendini gösterdiğini de vurgulayan İnan şöyle devam etti: “Günümüz Türkiye’sinde yaşanan çalkantılı değişimler, siyasi açmazlar ve buhranlar bir salgın hastalık gibi tüm bireyleri etkileyebiliyor. Yaşam kalitesi düşen ve güvenlik ihtiyacı zedelenen bireyler, yazılı ve görüntülü medya, sosyal paylaşım siteleri gibi iletişim kanallarının da etkisi ile kötümser bir yaklaşım ve karamsar bir bakış açısı sergilemeye başlıyor. Korku, insanın hayatını sürdürebilmesi için doğal bir duygu olsa da fazlası zararlıdır. Çünkü korkusuz insanlar psikopatça ve sosyopatça hareketlerde bulunabilirler. Yasalardan ve cezalandırılmaktan korkmadıkları için şiddete dayalı davranışlardan çekinmezler. Böyle antisosyal sosyopat kişileri zaman zaman her yerde görebiliyoruz. Korkunun fazlası durumunda ise kişiler gereğinden fazla savunma içgüdüsü ile hareket ederler. Bu da insanların kitlesel olarak bir depresif moda girmelerine neden olur. İlişkiler ve sosyal münasebetler bir anda asgariye iner. İşte günümüzde komşuluk ilişkilerini bitme noktasına gelmesi buna bir örnektir.”Medyanın tutumu önemli
Toplumsal depresyonun önlenmesinde özellikle medyaya büyük görevler düştüğünü kaydeden İnan sözlerini şöyle noktaladı: “Sonuç itibariyle toplumsal depresyona ve bunun daha da kötüsü olan toplumsal panik atağa girilmemesi için, yaşanan yönetimsel veya afetsel krizler, olabildiğince sakin ve soğukkanlı karşılanmalı, toplumu gerecek, karamsarlığa sevk edecek açıklamalardan uzak durulmalıdır. Bu anlamda medyanın yaklaşımı da çok önemlidirTüm organları ile medya, yatıştırıcı ve sakinleştirici bir konum üstlenmeli, krizin aşıldığına dair telkinler verilmeli ve özellikle yöneticiler tarafından toplumu rahatlatan ikna edici açıklamalar yapılmalıdır. Toplumsal depresyonun en hızlı yayılan bir salgın hastalık olduğunun bilincinde olmalıdır. Toplumu bir kaos ortamına sokmamak için ‘kol kırılır yen içinde’ misali gerekirse büyük yönetimsel olumsuzlukları ötelemelidir. Ülke genel itibarla sakin ve mantıklı düşünmeli, gerekirse mevcut olumsuzlukları daha sakin ve uygun ortamlarda çözmek için ertelemeli ve geleceğe bakmalıdır.”
Yunus ERDOĞAN