Bağımlı Danışmanı ve Adli Bilişim Yazarı olan emekli polis İsa Altun, “Bu uyuşturucu, aynı terör gibi Türkiye’ye karşı bir projedir. Acil uyuşturucu seferberliği şart” dedi
Bağımlı Danışmanı ve Adli Bilişim Yazarı emekli polis İsa Altun ülkemizin önemli sorunu haline gelen uyuşturucu madde bağımlılığı hakkında açıklamalarda bulundu. Bağımlılık kültürü hakkında 5 eseri bulunan İsa Altun, “Yüreği yanık anne ve babalar benimle telefonla ya da maillerle iletişim kuruyor. Diyorlar ki ‘İsa bey bu Zeytinköy bölgesindeki metruk evler ölüm saçıyor. Sesimize ses olun.’ Muratpaşa Belediyesi’ne seslenmek istiyorum. Zeytinköy civarında terk edilmiş harabe binaların içinde gençler uyuşturucu madde kullanıyor. Bu binaların acilen yıkılması lazım. Madde bağımlılığı ile mücadelede kanuni yaptırımların da önemi büyük. Bu konuda TBMM’ye bir kanun teklifi önerisi hazırlıyorum. Çocukları ve gençleri zehirleyen sokak satıcıları adam öldürmeye teşebbüsten yargılansın” dedi.
Belediyeler de AMATEM kurabilir
“Toplumda yaygın bir kanaat de tedavi ile ilgili. Tedaviden önce önlemek daha kolaydır. Bu konuda aileler bilinçlendirilmelidir” diyen Altun, “Yeni çıkan yasa ile belediyelere de AMATEM merkezleri kurma yetkisi verildi” hatırlatmasında bulundu. Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezi olan AMATEM’ler yetersiz geldiği için yatış sürelerinin de kısa olduğunu ve bu süreyle bağımlıların tedavi edilemeyeceğini belirten Altun, Konyaaltı, Muratpaşa ve Kepez belediyeleri başta olmak üzere diğer belediyelerin de acilen iyileştirme merkezleri yapması gerektiğini söyledi. Her gün çok sayıda ailenin kendisini arayarak yardım istediğini belirten Altun, uyuşturucunun köylere bile indiğine dikkat çekti.
Günlük tedavi ücreti bin lira!
Altun, “Bonzai, ateş buz almış başını yürümüş. Uyuşturucuya bağlı ölümler, suçlar ve tedavi görenler her yıl artıyor. Aileler çaresiz. Bana göre ülkenin iki numaralı sorunu, terörden sonra uyuşturucu konusudur” dedi. “İstanbul Bakırköy’de 62 tane yatak var. Devlet hastanelerinde, AMATEM merkezleri var. Ama bunlar ayakta tedavi ediyor, ilaç yazıp gönderiyor. Bunların yatarak tedavi olmaları lazım. Bu çocukların serum yiyip, hamama girip uyuşturucuyu vücutlarından atması lazım. İstanbul’da sadece ayakta tedavi gören 50 bin kişi var” diyen Altun “İstanbul’daki özel hastanelerin uyuşturucu tedavisinde günlüğü bin lira” diyerek tedavi ücretlerinin yüksekliğine de dikkat çekti.
AMATEM’de yatak yok
Türkiye'de 23 merkezde AMATEM’ler olduğunu, ancak bunların yetersiz olduğunu belirten Altun, AMATEM’lerdeki yatış sürelerinin kısalığına da dikkat çekti. Altun, “AMATEM’de bir yatış 3 hafta oluyor. Ama bir maddenin vücuttan atılması 6 ayı buluyor. Vücut ancak o zaman rahatlar. 3 hafta çok yetersiz. Ömür boyu süren bağımlılığı haftalarla, aylarla tedavi yapamazsınız. 4 yıl içmeyenler bile başlayabiliyor. Ama imkânlar o derece. AMATEM’lerde imkân yok, yatak yok. Uyuşturucu bağımlılığı yaşam boyu devam eden bir hastalık, bir beyin hastalığı. AMATEM'ler yetmiyor” dedi.
Merdiven altında üretim
Bağımlıların kendi uyuşturucusunu kendi yapmaya başladığını söyleyen Altun, “Bonzai mesela, bunu insanlar kendileri merdiven altında yapmaya başladı. Bunu yapınca da ölümler arttı. İnternette uyuşturucu yapmanın bin bir yolu öğretiliyor. Ailelerin bu durumdan haberleri yok maalesef” uyarısında bulundu, uyuşturucunun toplumumuzun kanayan bir yarası olduğunu belirtti.
Partiler tüzüklerine koymalı
Altun, uyuşturucuyla ilgili hükümet nezdinde bir müsteşarlık kurulması gerektiğini belirtti. Altun, “Hiç bir siyasi partinin tüzüğünde uyuşturucuyla mücadele yok. Sadece Anayasada ‘devlet, alkol ve uyuşturucuya karşı tedbir alır’ ifadesi var. Ama birçok parti bu konuda hazır değil, bunu açık söyleyeyim, uyuşturucuyla mücadele politikamız yok. Bir haftada bana gelen mesaj sayısı 20, ‘Çocuğum bağımlı, damadım bağımlı’ diye. Başta Gaziantep, İstanbul, Antalya, Bursa olmak üzere her ilden arıyorlar. Uyuşturucu köylere bile inmiş durumda” dedi.
Dernekler para istiyor iddiası
Altun, şöyle devam etti; “Bonzai ve diğer maddeler ölüm saçıyor. Uyuşturucuya bağlı ölümler, suçlar ve tedavi görenler her yıl artıyor. Aileler çaresiz. Çünkü yeterli donanıma sahip değiller. Bir kısım dernekler çoğu aileleri istismar ediyor, para istiyor. Bu iş ranta dökülmüş durumda. Aileler ne yapacağını bilmiyor.” ‘Bana göre ülkenin iki numaralı sorunu, terörden sonra uyuşturucu” diyen Altun bunun nedenlerini de şöyle açıklıyor; “Çünkü tehdit ettiği grup, gençler ve çocuklar. Siz istediğiniz kadar köprü, havaalanı, yol, fabrika yapın, eğer bunları kullanacak genciniz, çocuğunuz yoksa hepsi boşuna. Aileler dağılıyor, ocaklar sönüyor, insanlar mağdur oluyor. Anneler gözyaşı döküyor, babalar çaresiz.”
Sloganla olmuyor
“Uyuşturucuyu önlemek tedavi etmekten daha kolaydır” diyen Altun, “Uzun yıllardır sahadayım. İstanbul Bakırköy Adliyesinde uyuşturucu konusunda bilirkişilik yapıyorum. Polis olarak narkotik şubede uzun yıllar çalıştım, bu alanda 5 kitap yazdım. 580 seminer sunumu yaptım. Görünen şu; bireyi ve aileyi güçlendirmeden kesinlikle uyuşturucu ile mücadelede başarı sağlanamaz. Elbette tedavi merkezleri yapılmalı ancak önce bireyler bilgiyle, bilinçle donatılmalı. Bazı derneklere verilen fonlar hiç bir işe yaramıyor. Dernek afiş asmış ‘Uyuşturucu öldürür’. Uyuşturucu ile mücadele böyle olmaz. Sloganla, el ilanı dağıtmakla, pankartla, hamasi nutuklarla bu terör bitmez. Zaten terör örgütleri bu yoldan para kazanıyor. Hiç bir amaca hizmet etmiyor. Devletin trilyonlarca parası projelere gidiyor ama her yıl uyuşturucudan ölümlerde, tedavide ve suçlarda artış var, ele geçirmede miktar olarak artış var, ne anladım. Demek ki bu iş sadece sloganla olmuyor, uyuşturucu tedavi edilmiyor. AMATEM yapmayla, uyuşturucu bitmez. Operasyon yapılmadır, operasyon şart ama sadece polisiye tedbirle uyuşturucuyu bitiremeyiz. Milli politikamızın olması lazım. Bireyi güçlendirmeden siz uyuşturucuyu bitiremezsiniz” diye konuştu.
7 milyon bağımlı var
Sadece polisiye tedbirlerle uyuşturucu ile mücadele edilemeyeceğini söyleyen Altun, bu konuda İran örneğini verdi. İran’da her yıl yüz binlerce kişinin idam edildiğini hatırlatarak “Uyuşturucu bulundurmak, temin etmek, ithal etmek ve içmenin cezası idam. Buna rağmen İran’da 7 milyona yakın bağımlı var. Bu dünya sağlık teşkilatının raporu. Türkiye dünyada en çok uyuşturucuyu ele geçiren ülke. Bu da Birleşmiş Milletler’in güvenlik raporunda yer alıyor. Türkiye, dünyada en çok sentetik uyuşturucu, doğal uyuşturucu ve diğer laboratuvarlarda üretilen uyuşturucuları ele geçirmede dünya birincisi. O zaman Türkiye’de de bitmesi lazımdı” dedi.
Bazı dernekler istismar ediyor
Yeşilay’dan başka bu konuda ciddi çalışma gösteren bir kurum olmadığını ifade eden Altun, bu işin çoğu zaman istismar edildiğini de belirtti. Altun, “Kalkınma Ajansları, derneklere her yıl trilyonlarca lira para veriyor. Dernek ne yapıyor, gidiyor afiş basıyor, ‘uyuşturucu öldürür, öldürmezse süründürür’ diyor. Böyle mücadele olmaz. Yani uyuşturucuyla mücadele sloganlarla olmaz. Dernek kurmak yarım saatlik bir iş. Ve çaresiz insanları, denize düşen yılana sarılır gibi bazı dernekler de insanları istismar ediyor. Ankara'da bir dernek vardı, derneğin başkanı uyuşturucudan gözaltına alındı, aracında uyuşturucu bulundu” diye konuştu.
Batının uyuşturucu oyunu
Batılı ülkelerde, o ülkede yaşayan bazı farklı ülkelere mensup gençlerin istenmediğini, gençlerin o ülkeden sınır dışı edilebilmesi için bilerek uyuşturucuya bulaştırıldığını iddia eden Altun çok ilginç açıklamalarda bulundu. Altun, “Avrupa’da yaşayan çok hemşehrimiz var, bunların çoğu orada bağımlı oluyor ve sınır dışı ediliyor. Mesela ben Gaziantep’te çalışırken Hollanda, Fransa, Belçika’dan sınır dışı edilmiş birçok kişi vardı. Batılı ülkeler özellikle Ortadoğulu ve Türk gençlerinin takıldığı kafelerde bu ülkenin çocuklarına ücretsiz uyuşturucu veriyorlar. Aslında bu devletin de bir politikası, istemiyorlar. Bir şekilde faşizan bir anlayışla sınır dışı edemeyince ne yapıyorlar, belli kafeleri denetlemiyor, kafelerdeki Afrikalı Türk, Ürdünlü, Suriyeli veya Pakistanlı gençler orada uyuşturucuya bilhassa alıştırılıyor. Ve bunlar o suçtan cezaevine girdiğinde anında sınır dışı ediliyor” dedi.
Domuz eti örneği
Antalya’nın çok fazla göç aldığını, sanayileştiğini anlatan Altun, “Uyuşturucuda arz-talep meselesi de önemli. Arzı tutmakta belediyelere de görev düşüyor. Bir tesellimiz var, belediyelere de AMATEM kurma yetkisi verildi. Belediyeler sportif, kültürel faaliyetleri, sanat aktivitelerini ve benzeri etkinliklerinin sayısını arttırmalı. Gençlerin enerjileri bu yöne kanalize edilmeli. Belediyelere, STK’lara, derneklere çok büyük görev düşüyor. Bir örnek vereceğim. Türkiye’de domuz eti yemeyin diye bir kanun var mı, yok. Domuz eti haramdır diye bir anlayış var. Biz bu anlayışı uyuşturucu için de oluşturmalıyız. Bu anlayışın uyuşturucuda da egemen olması lazım ki insanlar buna yönelmesin. Ailede bilinç verilmesi lazım” dedi.
Günde 60 saniye uyarısı
“Ailelerimiz çocuklarının bağımlı olduğunu en az iki yıl sonra öğreniyor ve fark ediyor” diyen İsa Altun uyuşturucuya karşı ailelerin yapması gerektiğini şu sözlerle anlattı; “Bağımlılığın fiziksel ve ruhsal boyutu var. Genetik faktörler de etkili. Ailesel faktörler, dışarıya itiyor. Aileler çocuklarının gözleriyle temas kurmuyor. Bunun ilacı da şu. Bir aile çocuğunun günde 60 saniye gözünün içine baksın, inanın o çocuk uyuşturucuya bulaşmaz. Yani biraz sevgi eksikliği var. Anne, baba uyuşturucu ile ilgili gerçeği öğrendiklerinde, bir kere çocuğu suçlamamalı. Mutlaka bir psikologdan destek alınmalı. Bağımlılar tedavi olmak istemiyorlar. Çünkü o krizi kaldıramıyorlar. Aile çocuğa sahip çıkmazsa birileri sahip çıkıyor. Çocuğun gözlerine 60 saniye sevgiyle bakılmalı, saçı okşanmalı. Çocuğun merak ve özentisi engellenmeli. Ailelerin çocuğa hayır demeyi de öğretmesi lazım. Emniyet Müdürlüğü ile belediyelerin iş birliği içinde olması lazım. Uyuşturuculara giden yol sigaradan başlıyor. Bu konuda kafelerin çok sıkı denetlenmesi gerekiyor. Sahada topyekûn bir çözüm için seferberlik başlatılmalı. Ailelerin bilinçlendirilmesi lazım çünkü ben ailelerin çocuk yetiştirmede başarılı olduğuna inanmıyorum. Aileler elleriyle çocuklarını sokağa itiyorlar. Aileler, çocuk bakımını çocuğun midesini doyurmak zannediyor, ruhunu doyuramıyoruz.”
Zengin-fakir fark etmiyor
Torbacıların gençlere önce ücretsiz uyuşturucu verdiğini, bu konuda ailelerin dikkatli olmasını isteyen Altun sözlerine şöyle devam etti; “Çok acil topyekûn bir uyuşturucu seferberliği başlatılmalı. Hükümet’in çok acil uyuşturucu seferberliği başlatması lazım. Bizim tozu halının altına süpürme lüksümüz yok. Bu konu maalesef görmezden geliniyor. İleride başımıza bela açacak. Camilerde, okullarda, STK’larda ailelerin bilinçlendirilmesi lazım. Bir kere aile kurumunun çok güçlendirilmesi lazım, ailelerin eğitilmesi lazım. Çocukların yaşam boyu başlarına gelebilecek strese, sıkıntıya ve diğer acılara karşı donatılması lazım. Yani biz çocuklarımızı öyle bir yetiştirmeliyiz ki en küçük bir sorunda uyuşturucudan medet beklemesinler. Uyuşturucu suçu da tetikliyor. Olan çocuklarımıza oluyor, çocuklarımız gözümüzün önünde, ellerimizin arasından kayıyor ve kayboluyor. Zengin-fakir demeden herkesi kasıp kavuran bir bela ile karşı karşıyayız. Acil uyuşturucu seferberliği şart.”
Bu da bir oyun
Özellikle Türkiye üzerine oynanan oyunlardan birinin de uyuşturucu olduğunu söyleyen Altun, “Fakat göz ardı ediliyor, gündeme gelmiyor Medyada pek dile getirilemiyor. Eskiden ben haftada 3-4 TV kanalında ailelere mesaj verirdim. Ama şimdi bu konu tamamen gündemden düştü. Madde bağımlılığı önümüzdeki zamanlarda başımıza çok daha büyük sıkıntılar yaratacak. Gündemde terör var. Ama uyuşturucunun da çok acil gündeme getirilmesi lazım. Bu uyuşturucu, aynı terör gibi Türkiye’ye karşı bir projedir. Türkiye üzerine oynanan oyunlardan biri de uyuşturucudur. Amaç burada gençliği bitirmek, heder etmek” dedi. Gençlerin kendini göstermek, toplumda saygın bir yer edinmek, büyüdüğünü ispat etmek için bu illetlere öncelikle sigarayla başladığını vurgulayan Altun, “Gruptan dışlanırım korkusuyla sigaraya başlıyorlar. Okulların kapısı adeta baca. Sigara başta olmak üzere bütün maddelere savaş açılması lazım. Uyuşturucu ile mücadele bir tabu değildir, tabu olmaktan çıkarılmalıdır. Gündeme getirip yüksek sesle konuşulması lazım. Çünkü gençliğimizi tehdit eden bir konu. Cezalar ağırlaştırıldı. Ancak ailelerde bilinç oluşturulmalı” dedi.