152 bin akademisyen
Ülkemizdeki devlet ve vakıf üniversitelerinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılı başladı. Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) açıklanan istatistiklere göre, Türkiye’de 2016-2017 öğretim yılında, üniversitelerde 7 milyon 198 bin 987 öğrenci eğitim aldı. Türkiye’de akademisyen sayısı 2017 yılında 151 bin 763 oldu. Akademisyenlerin 22 bin 535’i profesör, 14 bin 203’ü doçent, 34 bin 652’si yardımcı doçent, 21 bin 423’ü öğretim görevlisi, 9 bin 799’u okutman, 3 bin 774’ü uzman ve 45 bin 321’i araştırma görevlisi olarak çalıştı. Akademisyenlerin 84 bin 958’i erkek, 66 bin 805’i ise kadınlardan oluştu.
Dört akademisyenden biri mağdur
Mobbing ile Mücadele Derneği (MOBDER) Antalya Şube Başkanı olan Aile Hekimi Doktor Mehmet Ozan Uzkut, üniversitelerin kanayan yarasının mobbing olduğunu belirterek “Üniversite ve mobbing yan yana geldiğinde hiç de birbirine yakışmayacak iki kavram olarak görünüyor. Peki ama öyle mi?” dedi ve ilginç açıklamalarda bulundu. “Elimizde kesin rakamlar olmamakla birlikte mobbinge maruz kalan akademisyenlerin oranının yüzde 25 olduğu, yani her dört akademisyenden birinin mobbinge maruz kaldığı, bilim adamlarınca dile getiriliyor. (Sert ve Wigley, 2012)” dedi.
Bu durumun özgür düşüncenin ve bilimin merkezi olması gereken üniversitelerin özgürlüğüne gölge düşürücü bir durum olduğunu anlatan Uzkut, “Ne yazık ki üniversitelerin kurumsal yapısı mobbing olaylarının görülmesine zemin hazırlamaktadır” fikrini ileri sürdü. Uzkut’a göre üniversitelerdeki en popüler mobbing yöntemleri; intihal ile suçlamak, araştırma fonlarını kötüye kullanmakla itham etmek ve öğrencilerle ilişki yaşadığını iddia etmek. Üniversitelerde yapılan suçlamaların ve dedikoduların artmasına paralel olarak, çoğu zaman idari soruşturma açılmakta, yargı süreci beklenmeden işten atılmalar yaşanıyor. İşten ayrılmak zorunda bırakılan ya da kovulan akademisyenin, başka üniversitelerde iş bulması dahi engellenebilmekte, çoğu zaman öğrencilerin yalancı şahitliği de, mağdurun aleyhine kullanılıyor.
Uzkut üniversitelerde yaşanan mobbingin nedenlerini de şöyle sıraladı: “İlk başta organizasyon yapısının taşıdığı bir takım niteliklerin mobbing uygulamalarına neden olduğunu görülebiliyor. Mobbinge yol açan başlıca örgütsel etmenler; kötü yönetim, yoğun stresli iş yeri, monotonluk, yöneticilerin inkârı, ahlak dışı organizasyonlar, yatay uygulamalar, küçülme, yeniden yapılanma v.b. olarak karşımıza çıkıyor. Organizasyon kültürü, ideolojik bakış açısı, cinsiyete dayalı fırsat eşitsizliği, keyfiyete dayalı ast-üst ilişkisi, standardı olmayan keyfi karar süreçleri, ders dağılımlarında adaletsizlik ve uzmanlık ilkesinden uzaklaşma, menfaat çıkar ilişkileri, jürilere baskı yapılması, jüri üyelerinin tehdit edilmesi yoluyla yıldırılan kişinin haklarının ve başarısının engellenmesi olarak sayabiliriz. Yukarıdaki nedenlere ek olarak Türkiye üniversitelerindeki kadro azlığı nedeniyle rekabetin çok yüksek olması da çok önemli bir diğer etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bunlar dikkate alındığında üniversitelerde mobbing sorununun çözümüyle oluşacak ‘adil’ ve ‘demokratik’ ortamın üniversitenin özgürleşmesine ve bilimin gelişmesine büyük katkısı olacağına şüphe yoktur.”
Şükrü AĞIRMAN