Geçtiğimiz günlerde 40 yaşından sonra Ziraat Mühendisliğine merak sarmışçasına tarım konferansları vermeye kalkıp, narenciye bakımıyla, serada domates-biber yetiştiriciliği konusunda uzman kesilen Saldıray vekile bir soru yöneltmiştik.
'Hıyar nasıl yetişir' diye.
Yazının başlığı, 'Hayır nasıl yetişir' olarak girivermiş.
Bu kadarcık kusur, uluslar arası yayın yapan böyük medyalarda da oluyor, bizde olmuş çok mu?
Durmuş hoca (Atıcı) ikidir yüzümüze vuruyor da!.
Soruyu sorduk, sorduğumuzla kaldık.
Ziraat Mühendisliğine merak saran ve aklı sıra ülke tarımıyla, Antalya narenciyesinin seceresini ortaya döken vekil efendi hala, 'Hıyar nasıl yetişir' sorusunun cevabını vermiş değil.
Madem ki bir cevabı yok.
E bende o zaman, 'Sen daha hıyarın nasıl yetiştirilğini bilmiyorsun. Tarım uğraşıyla, narenciyenin durumu senin neyine' der geçerim.
Haksız mıyım?
Mesela ben hıyarın nasıl yetiştirildiğini bilmem.
Ama kimin hıyarlık yapıp, kimin yapmayacağını az çok tahmin edebilme yeteneğine sahibim.
Bilmediğim her hangi bir şey konusunda da, bilgiçlik taslamam.
Misal.,
Her ne hikmetse bir çok kişi kendisini doğuştan gazeteci gibi görür.
Koy önüne bir A4 kağıdı, bırakın üç-dört satır yazı yazmasını, iki kelimeyi bir araya getirip cümle dahi kuramaz ama, klavyenin başına geçti mi, hırsızlığı bir yana, kopyala-yapıştır yardımı da alarak ahkam üzerine ahkamlar keser.
Haddini bile aşarak.
Sen gazetecilik mesleğine hayatını vermiş, geçimini bu mesleği icra ederek sağlamışsın umurunda bile olmaz, sana gazetecilik dersi verir.
Dünyanın en bilgili insanı kendisidir!..
Dürüstlük enjektörle damarlarına enjekte etsen durmaz ama, dünyanın en dürüst adamıdır!.
Tabi ki kendi kendini anlattığı yazısındadır o dürüstlük.
'Bir siyasi partiye üye olan ya da üyelikle beraber aktif olarak çalışan gazetecilere saygı duyarım' diyenlerden tutun da.,
Gazeteci kimliği altında o üyesi olduğu siyasi partinin bayrağını sallamaktan başka bir şey yapmayanlara da saygı duyulması gerekiyormuş.
Hadi ordan hadi..
Tarafsızlık ortada durmak değildir.
Gazetecilik de her şeyi kendi siyasi görüşüne yontmak hiç değildir.
Tarafsızlık, ortada durmak değil; doğrunun ve gerçeğin yanında olmaktır.
Bir yere göbekten bağlı olandan kim ne derece doğru ve gerçeğin yanında olduğu imajını verebilir ki?
Nabza göre şerbet verip, hem kız evinde, hem de oğlan evinde oynayanlar silinip gitti bizim camiamızdan.
'Yalancının mumu' misali, oynakların da eninde sonunda maskeleri kesinlikle düştü.
Memurluk yapanların yüzde 90´ı görev icabı 25-30 yıl süreyle ülkenin değişik yerlerinde gezdikten sonra, doğup büyüdükleri yerlere geri dönerler. Doğdukları, gezdikleri , havasını soluyup suyunu içtikleri baba topraklarına minnet borçlarını ödemek adına, ömürlerinin son çeyreğinde bir şeyler yapmak için uğraşırlar. Yüzde 10´luk kısmı da gezerken beğendikleri yerlerin birinde yerleşip kalırlar.
Ve o yüzde 10'luk kısma girenlere naçizane tavsiyem; 'Arada bir aynaya bak.'
'Hıyar nasıl yetişir' diye.
Yazının başlığı, 'Hayır nasıl yetişir' olarak girivermiş.
Bu kadarcık kusur, uluslar arası yayın yapan böyük medyalarda da oluyor, bizde olmuş çok mu?
Durmuş hoca (Atıcı) ikidir yüzümüze vuruyor da!.
Soruyu sorduk, sorduğumuzla kaldık.
Ziraat Mühendisliğine merak saran ve aklı sıra ülke tarımıyla, Antalya narenciyesinin seceresini ortaya döken vekil efendi hala, 'Hıyar nasıl yetişir' sorusunun cevabını vermiş değil.
Madem ki bir cevabı yok.
E bende o zaman, 'Sen daha hıyarın nasıl yetiştirilğini bilmiyorsun. Tarım uğraşıyla, narenciyenin durumu senin neyine' der geçerim.
Haksız mıyım?
Mesela ben hıyarın nasıl yetiştirildiğini bilmem.
Ama kimin hıyarlık yapıp, kimin yapmayacağını az çok tahmin edebilme yeteneğine sahibim.
Bilmediğim her hangi bir şey konusunda da, bilgiçlik taslamam.
Misal.,
Her ne hikmetse bir çok kişi kendisini doğuştan gazeteci gibi görür.
Koy önüne bir A4 kağıdı, bırakın üç-dört satır yazı yazmasını, iki kelimeyi bir araya getirip cümle dahi kuramaz ama, klavyenin başına geçti mi, hırsızlığı bir yana, kopyala-yapıştır yardımı da alarak ahkam üzerine ahkamlar keser.
Haddini bile aşarak.
Sen gazetecilik mesleğine hayatını vermiş, geçimini bu mesleği icra ederek sağlamışsın umurunda bile olmaz, sana gazetecilik dersi verir.
Dünyanın en bilgili insanı kendisidir!..
Dürüstlük enjektörle damarlarına enjekte etsen durmaz ama, dünyanın en dürüst adamıdır!.
Tabi ki kendi kendini anlattığı yazısındadır o dürüstlük.
'Bir siyasi partiye üye olan ya da üyelikle beraber aktif olarak çalışan gazetecilere saygı duyarım' diyenlerden tutun da.,
Gazeteci kimliği altında o üyesi olduğu siyasi partinin bayrağını sallamaktan başka bir şey yapmayanlara da saygı duyulması gerekiyormuş.
Hadi ordan hadi..
Tarafsızlık ortada durmak değildir.
Gazetecilik de her şeyi kendi siyasi görüşüne yontmak hiç değildir.
Tarafsızlık, ortada durmak değil; doğrunun ve gerçeğin yanında olmaktır.
Bir yere göbekten bağlı olandan kim ne derece doğru ve gerçeğin yanında olduğu imajını verebilir ki?
Nabza göre şerbet verip, hem kız evinde, hem de oğlan evinde oynayanlar silinip gitti bizim camiamızdan.
'Yalancının mumu' misali, oynakların da eninde sonunda maskeleri kesinlikle düştü.
Memurluk yapanların yüzde 90´ı görev icabı 25-30 yıl süreyle ülkenin değişik yerlerinde gezdikten sonra, doğup büyüdükleri yerlere geri dönerler. Doğdukları, gezdikleri , havasını soluyup suyunu içtikleri baba topraklarına minnet borçlarını ödemek adına, ömürlerinin son çeyreğinde bir şeyler yapmak için uğraşırlar. Yüzde 10´luk kısmı da gezerken beğendikleri yerlerin birinde yerleşip kalırlar.
Ve o yüzde 10'luk kısma girenlere naçizane tavsiyem; 'Arada bir aynaya bak.'