'Keşif Ekibi' olarak dokuzuncu gezimizi Tekirova'ya yaptık. Kalabalık bir grupla yola çıkarak 2 bin 365 metre yükseklikteki Tahtalı Dağı'na çıktık. Teleferikle zirveye ulaştık. Burada bol bol fotoğraf çektik. Daha sonra Tekirova Belediye Başkanı Yusuf Üras'ın konuğu olduk. Son durak olarak da Olimpos Ulusal Parkı'nın çam ve sedir ormanları arasında yer alan antik kent Faselis'e gittik.
Geziden kısaca söz ettikten sonra gelelim asıl konuya. Başkan Yusuf Üras bizi öğle yemeğinde ağırladı. Burada yaklaşık bir saatten fazla bir süre sohbet edip siyaset konuştuk. Başkan Üras'a daha önce anlattığı ve benim de kulağıma gelen bir hikayesi olduğunu söyledim. O da gülerek başladı anlatmaya:
'Bir zamanlar Afrika'daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: 'Bunda da bir hayır var!'
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın başparmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi:
'Bunda da bir hayır var!'
Kral acı ve öfkeyle bağırdı: 'Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?' Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı.
Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü şeyler geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.
Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.
'Haklıymışsın!' dedi. 'Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum. Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.' 'Hayır' diye karşılık verdi arkadaşı.
'Bunda da bir hayır var!'
'Ne diyorsun Allah aşkına?' diye hayretle bağırdı kral.
'Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.'
'Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi? Ve sonrasını düşünsene?'
Başkan Üras, bize bu hikayeyi aktardıktan sonra, kendi elinde de kesik olan işaret parmağını bizlere gösterip, 'Kemer'de de çok yamyam var. Ama beni de yiyemezler' diyerek rakiplerine göndermede bulundu. Sanırım hikaye her şeyi anlatmaya yeter. Ancak yine de ben kısa bir yorum yapıp yazımı tamamlamak istiyorum.
Şahsen Üras'ın rakipleri tarafından yenilebilecek biri olmadığını ben de düşünüyorum. Zira bugüne kadar küçüklü büyüklü tam 22 seçimden alnının akıyla çıktı. Bu da onun işinde başarılı ve güvenilir biri olduğunu gösteriyor.
Yeni gezilerde görüşmek dileğiyle şimdilik hoşça kalın
Geziden kısaca söz ettikten sonra gelelim asıl konuya. Başkan Yusuf Üras bizi öğle yemeğinde ağırladı. Burada yaklaşık bir saatten fazla bir süre sohbet edip siyaset konuştuk. Başkan Üras'a daha önce anlattığı ve benim de kulağıma gelen bir hikayesi olduğunu söyledim. O da gülerek başladı anlatmaya:
'Bir zamanlar Afrika'daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: 'Bunda da bir hayır var!'
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın başparmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi:
'Bunda da bir hayır var!'
Kral acı ve öfkeyle bağırdı: 'Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?' Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı.
Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü şeyler geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.
Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.
'Haklıymışsın!' dedi. 'Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum. Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.' 'Hayır' diye karşılık verdi arkadaşı.
'Bunda da bir hayır var!'
'Ne diyorsun Allah aşkına?' diye hayretle bağırdı kral.
'Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.'
'Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi? Ve sonrasını düşünsene?'
Başkan Üras, bize bu hikayeyi aktardıktan sonra, kendi elinde de kesik olan işaret parmağını bizlere gösterip, 'Kemer'de de çok yamyam var. Ama beni de yiyemezler' diyerek rakiplerine göndermede bulundu. Sanırım hikaye her şeyi anlatmaya yeter. Ancak yine de ben kısa bir yorum yapıp yazımı tamamlamak istiyorum.
Şahsen Üras'ın rakipleri tarafından yenilebilecek biri olmadığını ben de düşünüyorum. Zira bugüne kadar küçüklü büyüklü tam 22 seçimden alnının akıyla çıktı. Bu da onun işinde başarılı ve güvenilir biri olduğunu gösteriyor.
Yeni gezilerde görüşmek dileğiyle şimdilik hoşça kalın