-----Antalyaspor'un kurulduğu günden bu yana iç saha maçları bir kenara, deplasman maçlarını bile kaçırmayan, 'Ahmet Baba' olarak bilinen 'Baharatçı Ahmet Katı' yarım asra yaklaşan sevdasını Akdeniz Manşet'e anlattı
Ahmet Katı, Akdeniz Manşet'in 'Kuru Fasulye Günü'nde, Genel Yayın Müdürümüz Vedat Gürhan, Haber Müdürümüz Şifa Çiçek ve Murat Özgen aracılığıyla geçmişin anılarını paylaştı.
Antalyaspor'u ne zamandan beri takip ediyorsunuz?
Antalyaspor'un kurulduğu günden bu güne Antalyaspor'un takipçisiyim. Kuruldu, ilk maçında da ben vardım, son maçında da.
Antalyaspor kurulmadan önce de futbola merak var mıydı?
Yenikapı çocuğu olduğum için fırsat buldukça, Işıkspor-Gençlikspor maçlarını izlemeye giderdik. Yer yerinden oynar, tribünler dolar, kavgalar çıkardı. Bu iki takım arasında çok çekişmeli ve heyecanlı maçlar oynanırdı. Sonra 1966 yılında Antalyaspor'un kurulmasıyla karasevda başladı.
İlk maçı ve ilk kadroyu hatırlıyor musunuz?
İlk maç yanılmıyorsam Edirne maçıydı. 1-1 bitmişti. O kadronun çoğunu hatırlıyorum kalede Ekiz Mehmet ve Donsuz Veli vardı. Sonradan Galatasaraylı Yüksel gelmişti kaleye. Sol bekte meşhur Antalyalı Kağıt Hasan (Esti) vardı. Orta sahada Kör Sülo, Öküz Metin, Mustafa Akdoğan gibi isimleri hatırlıyorum. Dışarıdan gelenler de olmuştu. Mesela Göztepe'den İzzet gelmişti. Bayılırdım ona. Müthiş top oynardı.
Kentte Antalyaspor sevgisi nasıl yayıldı peki?
Antalyaspor'un kurulmasını sanki bütün halk bekliyordu. Antalyalılar büyük sempati duydu takıma. Lazımdı da böyle bir takım herkesi tek çatı altında toplamak için. O kadar seviyorduk ki, biz deplasmanlara kendi paramızla, otobüs tutarak giderdik. Mesela ertesi hafta deplasman varsa, bir önceki hafta statta anons yapılır, 'Falanca deplasmana gitmek isteyenler şu adresteki şu kişiye isimlerini yazdırabilirler' denirdi. Mesela ben otobüs kiralardım, gitmek isteyenler gelir bana adını yazdırırdı giderdik. Otobüsü dolduramazsak boş kalan koltuğun parasını kendimiz öderdik. Hiç gidilmezse 5 otobüs giderdik deplasmana. Mesela ben İki Kapılı Han'dan otobüs kaldırırdım, başka biri saat kulesinden kaldırırdı, Güllük'ten de Arap Recep otobüs kaldırırdı. Şimdi sanırım o aşk kalmadı.
O dönemde daha fazla mı ilgi vardı?
O zamanlar 4'te, 5'te, gece maçları olmazdı. Öğlen sıcağında, Temmuz, Ağustos aylarında güneşin altında oynanırdı maçlar. Saat 2'de maç varsa, saat 12'de biz giderdik stada, yoksa yer bulamazdık. Mendilleri ıslatıp kafamıza koyardık, gazete kağıdından şapka yapardık, şemsiye götürürdük. İçecek su falan da yok. Plastik torbaların içinde su satarlardı. Geç gelen de oturamazdı. Çok kavgalar olurdu.
Amigolar da farklı mıydı sizin zamanınızda?
Şimdiki amigoları yermiş gibi olmayayım ama o zaman amigolar stada girince herkeste bir hareketlenme olurdu. Allah rahmet eylesin, Tek Bekir, Mazhar Balta, İlistir. Bunlar büyük amigolardı. Tek Bekir elini bir kaldırırdı, herkes ayağa kalkardı. Ortalık alevlenirdi. Saygı duyardı herkes. Israr etmek de yoktu. Zaten herkes severek tezahürat yapardı.
Kaç deplasmana gittiğinizi hatırlıyor musunuz?
Antalyaspor kurulduğundan bu yana, yüzdeye vurmak gerekirse, takım 100 deplasmana gitmişse 70'ine kesin gitmişimdir. Öyle bir hastalık ki bu, bir tane minibüs olsun, haberim olduktan sonra ben giderim. Deplasmanda maç seyrederken adrenalin yükseliyor. O heyecanı yaşamak istiyorum. Bütün deplasmanlara özel uçakla götürseler gitmem.
Uçaktan korktuğu için binmez diyorlar
Azrail'den korkmam ki uçaktan korkayım. Kara yoluyla seyahat ederken o olayları yaşamam, o olumsuzluklar da olsa görmem lazım. 45 senedir benden daha fazla deplasman maçı izleyen kesinlikle yoktur.
Eşiniz çocuklarınız bu duruma tepki göstermiyor mu?
Eşim de çocuklarım da bu işi sevdiğimi biliyorlar. Beni onlar da sevdiğine göre, beni sevgilimden ayırmamaları gerekiyor değil mi?. Oğlum Saim'i daha ilk okula gitmiyorken deplasman maçlarına götürürdüm. Şimdi başında bulunması gereken bir işi var. Bu yüzden ancak fırsat bulabildiğinde maçlara gidebiliyor ama ben kaçırmıyorum tabi.
İlk deplasmanınızı hatırlıyor musunuz?
Benim ilk deplasmanım, Antalyaspor'un da ilk deplasmanı zaten. Yanılmıyorsam İzmir'deydi. Ülküspor ile oynamıştık. Hatta o zaman birinci lig maçları daha önce oynanıyordu. Bizden önce Altınordu-Beşiktaş maçı vardı. Maçı Beşiktaş 1-0 kazanmıştı. Orta sahadan Kuzman diye yabancı bir oyuncuları vardı, o atmıştı. Hüseyin Esti de Altınordu formasıyla sahaya çıkmıştı. Son maçı olmuştu. O maçtan sonra Antalyaspor'a transfer oldu.
Siz deplasman kaçırmazken bugün Mardan stadı neden uzak geliyor?
Çünkü Mardan Stadına gitmemiz, rezalet çekmemiz demek. Çaresini baştakilerin bulması lazımdı. Gidip gelmek problem. Arabam var, kombine biletim var ama giderken 40 kez düşünüyorum. Ben bile böyle diyorken güneşin altında, yağmurun altında, belki de ceplerinde otobüs parası bile olmayan o çocuklar nasıl gitsin maçlara. 50 TL haftalık alıp da maçlara gelen çocuklar var. Deplasmanda bile görüyorum onları. Azalsa da Antalyaspor sevdalısı olan çocuklar hala var. Zaten bu rezillik başka türlü çekilmez. Ben onların Mardan Stadına nasıl gidip geldiklerini görüyorum. Onlara birer madalya vermeleri lazım diye düşünüyorum.
Deplasmana gidiliyor da neden Mardan'a gidilmesi zor geliyor?
Deplasmana gidip gelmek daha kolay. Otobüs altında. Buraya giderken otobüs bulamıyorsun ki. Şehirden gidişin, maçtan eve dönüşün altında araba varsa bile 4,5-5 saati buluyor. Kimsenin bir maça bu kadar ayıracak vakti olmaz.
Taraftarlarla hep iç içesiniz. Nedir bu konuda istekleri?
İki grup var. Bu gruplar sezonun başından bu yana parasıyla otobüs istediler. Ama onlara bu iyiliği, bu yardımı, bu desteği yapmayanlar okullara bedava bilet verdi, çocukları okullarından aldı, maçtan sonra okullarına geri bıraktı. Talebeler taraftar da bu takımın arkasından deplasmana gidenler, dayak yiyenler, kırık camlarla soğuk havada dönenler taraftar değil mi? Geçenlerde bir maçta yağmur yağdı. Ne oldu, liselerden gelenler kapalı yere çekildi, çıt çıkarmadı. Oysa gruplar üstlerini çıkardılar, yağmurun altında tezahüratlarına devam ettiler. Talebelere kıyak yapılırken, gerçek taraftara bu yapılmaz. 50 talebe geleceğine, 10 taraftar gelsin daha iyi. Ben böyle başkan da görmedim, böyle başkanlık da olmaz. Kendisine ben de sizin aracılığınızla soruyorum 'Neden böyle yapıyorsunuz' diyorum.
Giriş çıkışta sorun var mı?
Giriş çıkışlar da sorun. Bir keresinde girerken cüzdanımın içine bakmak istediler. İlk kez böyle bir uygulama gördüğümü söyledim. Bu emri kimin verdiğimi sordum. Başçavuş'u gösterdiler. Kendisine, 'Cüzdanım benim namahremimdir. Bu kadar insanın içinde cüzdanımı açıp size göstermem doğru mu? Ya içinde kimsenin görmemesi gereken bir şey varsa? Yaptığınız doğru değil' dedim. Güvenlik gerekçesiyle her türlü aramayı yapma yetkileri olduğunu söyledi bana. 'Bir sonraki maçta bütün namahrem yerlerimize de bakarsınız o zaman' dedim. Gerginlikler oluyor böyle. Yağmurlu bir günde de şemsiyemi almak istemediler içeri. 45 yıldır maça gidiyorum böyle uygulamalar görmedim ben. Zaten insanlar zor geliyor, gelenleri de bu tür uygulamalarla soğutuyorlar stattan. Hazır gelen taraftarı bezdiriyorlar, sonra 'Taraftar bekliyoruz' diye açıklama yapıyorlar.
Stadın içinde de sorun var mı?
Olmaz mı? Bir bardak su 1 TL. Şişe demiyorum dikkat edin. 1 bardak su. Küçücük hamburger 10 TL. Yöneticiler buna engel olamaz mı? 1 kilo günebakan dışarıda 2,5 TL, statta küçücük paket 2 TL. Tuvaletler için para alınıyordu. Mücadele ede ede bunun önüne geçtik nihayet. Söyleye söyleye vazgeçirdik.
Biraz da anılardan bahsedelim. Var mı olaylı bir deplasman anısı?
Göztepe deplasmanımız var mesela. 5-6 otobüs gidiyorduk. Çavdır'da benzin istasyonunda durduk, çocuklar her yerde yaptıkları gibi tezahürat yapıyorlar. İstasyonun yanında küçük, lokanta gibi bir yer var. Orada da devam etmişler. Oranın sahibi de misafirleriyle içki içiyormuş o sırada. Normalde o tür yol üzerindeki yerde içmek yasak ama kendi yerleri diye içmişler. Bizim çocuklar da tezahürat yapınca içeride, mekan sahibi, 'Kesin lan gürültüyü çıkın dışarı' demiş, çocukların da gücüne gitmiş. Bizimkiler de karşılık vermiş. Adam çekmiş silahı havaya sıkmış. O sırada ben ve Süleyman Turan otobüsün içinde uyuyoruz. Silah sesini duyunca uyandık ama biz silah sesi olduğunu düşünmedik. Mermi bizim otobüsün ön camından girmiş, arka camından çıkmış. Aşağıya indik bir baktık millet birbirine girmiş. Bizim çocuklardan birisi garsonlardan birini bıçaklamış. Jandarma geldi. Bizi tuttular. Karakola gittik.
Bizim taraftan yaralı var mıydı?
Bizim Pepe Akif'in kafasına biri soda şişesini vuruyor. Ama vuran da bizim içimizden. Meğer Pepe Akif'in üzerindeki kıyafet, kavga ettikleri garsonlarınkine çok benziyormuş, Akif'i onlardan sanmış. Pepe şişeyi kafasına yiyince dönüyor ama göremiyor kimin vurduğunu. Vuran da bakıyor ki Pepe Akif hemen kayboluyor. Akif tedavisi yapıldıktan sonra diyor ki 'Bana vuran bizim otobüsten ama seçemiyorum' diyip sürekli küfrediyor. Ama vuran da çıkmadı tabi ki ortaya.
Karakolda neler oldu?
Kafası yarılan Akif, Süleyman Turan, ben ve bir kişi daha, 4 kişiydik. Bende her zamanki gibi takım elbise var. Bayan doktor var nöbetçi. Ben oturdum. Süleyman ve diğerleri bana sürekli 'Başkanım' diyor. Hemşire geldi Akif'in kafasına baktı. Bir şey yok dedi. Elinde de kesik var. Önemli bir şey olmadığı söylendi. Ama gerek yok demelerine rağmen dikiş attırdık. Sonra bizi göndereceklerken rapor verilmesini istedik. Olmaz dediler. Masaya vurdum, 'Siz Hipokrat yemini etmiş birisiniz. 3 dikiş kafaya, 2 dikiş eline attınız. Bu arkadaş kazma kürekle çalışıyor. Nasıl rapor vermezsiniz' dedim. 3 gün verelim o zaman deyince, '3 gün sonra kürek tutabilir mi' dedim, 15 günlük rapor istedim. 8 günde ikna ettik. Bıçaklayan çocuğu, doktorun vermiş olduğu o rapor kurtardı. Bıçaklanan da hastanede epeyi yattı ama Antalyaspor da çok ilgilendi kendisiyle.
Başka bir anı daha var mı?
Turgutlu maçı var bir de. Yenilmişiz, zaten üzgün üzgün geri dönüyoruz. Bir yerde mola verdik, tesadüfen futbolcular da orada. Takımda o zaman 4 tane Mehmet vardı. Taraftarlar yenilginin üzüntüsüyle bir şeyler söyleyince, Mehmet-4, 'Sizi bal mumuyla mı davet ettik. Gelmeseydiniz' dedi. Bizim Arap Ahmet alıyor tartının hemen yanında duran ağırlıklardan birini fırlatıyor, Mehmet-4'ün tam kafasına geliyor. Böyle bir ilginç anımız da Turgutlu'da olmuştu.
Hiç misafirperverlik görmediniz mi diğer şehirlerde?
Tokatspor ile oynadığımız kupa maçında ve şampiyonluk maçına gittiğimiz Balıkesir'de bize gösterilen ilgi ve insaniyeti unutamam. Bu iki misafirperver kenti unutamam.
Daha ne kadar gideceksiniz deplasmana?
Şu anda bilemiyorum. Elim tuttuğu, ayağım beni taşımaya devam ettiği sürece gitmeye devam ederim.
Bir de muska işi var. Bülent Selvü'ye yaptığınız muska gazetelere yansımış
Bülent Selvü Antalyaspor'un gol umutlarından biri ama uzun süredir gol atamıyordu. Babası, Allah rahmet eylesin, Şeref ağabey yanıma geldi, durumu anlattı. 'Yapması bizden, takdir Allah'tan' diyerek yaptık bir şeyler. Maçtan önce Gerede'de kamp yaptıkları otelin lobisinde kendisine muskayı verdim. O sırada resim çekmişler. Bülent de o maçta 2 gol birden atarak şanssızlığını yenmişti.
Şu 'Kancık kale' meselesi nedir?
Bizden büyük ağabeylerimizden hep duyardık. 'Kancık kale'den bahsederlerdi. Merak edip öğrendik, nedendir bilinmez, Atatürk Stadındaki park tarafındaki kale için denirmiş. Gollerin çoğu bu kaleye atılırmış. Sonradan dikkat ettik, gerçekten de gollerin çoğu o kaleye atılıyor. O kalenin adı 'kancık kale' olarak kaldı.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bildiğiniz gibi iç saha maçları başta olmak üzere, bütün deplasmanlara gitmeye çalışıyorum. Genç arkadaşların bana gösterdiği sevgi ve saygı için kendilerine çok teşekkür ediyorum. Bana 'Ahmet baba' diyorlar, saygı ve hürmette kusur etmiyorlar. Beni 'Baba' gibi gördükleri için ben de kendilerini evladım olarak görüyorum. Başkanımız ve yönetimimizden tek ricam, taraftar kardeşlerimin, evlatlarımın, daha rahat bir şekilde stada gidip gelmelerini sağlamak, onların Antalyaspor sevdasını daha coşkuyla yaşamasını sağlamak için desteklerini esirgemesinler. Onlardan tek ricam bu.
Ahmet Katı, Akdeniz Manşet'in 'Kuru Fasulye Günü'nde, Genel Yayın Müdürümüz Vedat Gürhan, Haber Müdürümüz Şifa Çiçek ve Murat Özgen aracılığıyla geçmişin anılarını paylaştı.
Antalyaspor'u ne zamandan beri takip ediyorsunuz?
Antalyaspor'un kurulduğu günden bu güne Antalyaspor'un takipçisiyim. Kuruldu, ilk maçında da ben vardım, son maçında da.
Antalyaspor kurulmadan önce de futbola merak var mıydı?
Yenikapı çocuğu olduğum için fırsat buldukça, Işıkspor-Gençlikspor maçlarını izlemeye giderdik. Yer yerinden oynar, tribünler dolar, kavgalar çıkardı. Bu iki takım arasında çok çekişmeli ve heyecanlı maçlar oynanırdı. Sonra 1966 yılında Antalyaspor'un kurulmasıyla karasevda başladı.
İlk maçı ve ilk kadroyu hatırlıyor musunuz?
İlk maç yanılmıyorsam Edirne maçıydı. 1-1 bitmişti. O kadronun çoğunu hatırlıyorum kalede Ekiz Mehmet ve Donsuz Veli vardı. Sonradan Galatasaraylı Yüksel gelmişti kaleye. Sol bekte meşhur Antalyalı Kağıt Hasan (Esti) vardı. Orta sahada Kör Sülo, Öküz Metin, Mustafa Akdoğan gibi isimleri hatırlıyorum. Dışarıdan gelenler de olmuştu. Mesela Göztepe'den İzzet gelmişti. Bayılırdım ona. Müthiş top oynardı.
Kentte Antalyaspor sevgisi nasıl yayıldı peki?
Antalyaspor'un kurulmasını sanki bütün halk bekliyordu. Antalyalılar büyük sempati duydu takıma. Lazımdı da böyle bir takım herkesi tek çatı altında toplamak için. O kadar seviyorduk ki, biz deplasmanlara kendi paramızla, otobüs tutarak giderdik. Mesela ertesi hafta deplasman varsa, bir önceki hafta statta anons yapılır, 'Falanca deplasmana gitmek isteyenler şu adresteki şu kişiye isimlerini yazdırabilirler' denirdi. Mesela ben otobüs kiralardım, gitmek isteyenler gelir bana adını yazdırırdı giderdik. Otobüsü dolduramazsak boş kalan koltuğun parasını kendimiz öderdik. Hiç gidilmezse 5 otobüs giderdik deplasmana. Mesela ben İki Kapılı Han'dan otobüs kaldırırdım, başka biri saat kulesinden kaldırırdı, Güllük'ten de Arap Recep otobüs kaldırırdı. Şimdi sanırım o aşk kalmadı.
O dönemde daha fazla mı ilgi vardı?
O zamanlar 4'te, 5'te, gece maçları olmazdı. Öğlen sıcağında, Temmuz, Ağustos aylarında güneşin altında oynanırdı maçlar. Saat 2'de maç varsa, saat 12'de biz giderdik stada, yoksa yer bulamazdık. Mendilleri ıslatıp kafamıza koyardık, gazete kağıdından şapka yapardık, şemsiye götürürdük. İçecek su falan da yok. Plastik torbaların içinde su satarlardı. Geç gelen de oturamazdı. Çok kavgalar olurdu.
Amigolar da farklı mıydı sizin zamanınızda?
Şimdiki amigoları yermiş gibi olmayayım ama o zaman amigolar stada girince herkeste bir hareketlenme olurdu. Allah rahmet eylesin, Tek Bekir, Mazhar Balta, İlistir. Bunlar büyük amigolardı. Tek Bekir elini bir kaldırırdı, herkes ayağa kalkardı. Ortalık alevlenirdi. Saygı duyardı herkes. Israr etmek de yoktu. Zaten herkes severek tezahürat yapardı.
Kaç deplasmana gittiğinizi hatırlıyor musunuz?
Antalyaspor kurulduğundan bu yana, yüzdeye vurmak gerekirse, takım 100 deplasmana gitmişse 70'ine kesin gitmişimdir. Öyle bir hastalık ki bu, bir tane minibüs olsun, haberim olduktan sonra ben giderim. Deplasmanda maç seyrederken adrenalin yükseliyor. O heyecanı yaşamak istiyorum. Bütün deplasmanlara özel uçakla götürseler gitmem.
Uçaktan korktuğu için binmez diyorlar
Azrail'den korkmam ki uçaktan korkayım. Kara yoluyla seyahat ederken o olayları yaşamam, o olumsuzluklar da olsa görmem lazım. 45 senedir benden daha fazla deplasman maçı izleyen kesinlikle yoktur.
Eşiniz çocuklarınız bu duruma tepki göstermiyor mu?
Eşim de çocuklarım da bu işi sevdiğimi biliyorlar. Beni onlar da sevdiğine göre, beni sevgilimden ayırmamaları gerekiyor değil mi?. Oğlum Saim'i daha ilk okula gitmiyorken deplasman maçlarına götürürdüm. Şimdi başında bulunması gereken bir işi var. Bu yüzden ancak fırsat bulabildiğinde maçlara gidebiliyor ama ben kaçırmıyorum tabi.
İlk deplasmanınızı hatırlıyor musunuz?
Benim ilk deplasmanım, Antalyaspor'un da ilk deplasmanı zaten. Yanılmıyorsam İzmir'deydi. Ülküspor ile oynamıştık. Hatta o zaman birinci lig maçları daha önce oynanıyordu. Bizden önce Altınordu-Beşiktaş maçı vardı. Maçı Beşiktaş 1-0 kazanmıştı. Orta sahadan Kuzman diye yabancı bir oyuncuları vardı, o atmıştı. Hüseyin Esti de Altınordu formasıyla sahaya çıkmıştı. Son maçı olmuştu. O maçtan sonra Antalyaspor'a transfer oldu.
Siz deplasman kaçırmazken bugün Mardan stadı neden uzak geliyor?
Çünkü Mardan Stadına gitmemiz, rezalet çekmemiz demek. Çaresini baştakilerin bulması lazımdı. Gidip gelmek problem. Arabam var, kombine biletim var ama giderken 40 kez düşünüyorum. Ben bile böyle diyorken güneşin altında, yağmurun altında, belki de ceplerinde otobüs parası bile olmayan o çocuklar nasıl gitsin maçlara. 50 TL haftalık alıp da maçlara gelen çocuklar var. Deplasmanda bile görüyorum onları. Azalsa da Antalyaspor sevdalısı olan çocuklar hala var. Zaten bu rezillik başka türlü çekilmez. Ben onların Mardan Stadına nasıl gidip geldiklerini görüyorum. Onlara birer madalya vermeleri lazım diye düşünüyorum.
Deplasmana gidiliyor da neden Mardan'a gidilmesi zor geliyor?
Deplasmana gidip gelmek daha kolay. Otobüs altında. Buraya giderken otobüs bulamıyorsun ki. Şehirden gidişin, maçtan eve dönüşün altında araba varsa bile 4,5-5 saati buluyor. Kimsenin bir maça bu kadar ayıracak vakti olmaz.
Taraftarlarla hep iç içesiniz. Nedir bu konuda istekleri?
İki grup var. Bu gruplar sezonun başından bu yana parasıyla otobüs istediler. Ama onlara bu iyiliği, bu yardımı, bu desteği yapmayanlar okullara bedava bilet verdi, çocukları okullarından aldı, maçtan sonra okullarına geri bıraktı. Talebeler taraftar da bu takımın arkasından deplasmana gidenler, dayak yiyenler, kırık camlarla soğuk havada dönenler taraftar değil mi? Geçenlerde bir maçta yağmur yağdı. Ne oldu, liselerden gelenler kapalı yere çekildi, çıt çıkarmadı. Oysa gruplar üstlerini çıkardılar, yağmurun altında tezahüratlarına devam ettiler. Talebelere kıyak yapılırken, gerçek taraftara bu yapılmaz. 50 talebe geleceğine, 10 taraftar gelsin daha iyi. Ben böyle başkan da görmedim, böyle başkanlık da olmaz. Kendisine ben de sizin aracılığınızla soruyorum 'Neden böyle yapıyorsunuz' diyorum.
Giriş çıkışta sorun var mı?
Giriş çıkışlar da sorun. Bir keresinde girerken cüzdanımın içine bakmak istediler. İlk kez böyle bir uygulama gördüğümü söyledim. Bu emri kimin verdiğimi sordum. Başçavuş'u gösterdiler. Kendisine, 'Cüzdanım benim namahremimdir. Bu kadar insanın içinde cüzdanımı açıp size göstermem doğru mu? Ya içinde kimsenin görmemesi gereken bir şey varsa? Yaptığınız doğru değil' dedim. Güvenlik gerekçesiyle her türlü aramayı yapma yetkileri olduğunu söyledi bana. 'Bir sonraki maçta bütün namahrem yerlerimize de bakarsınız o zaman' dedim. Gerginlikler oluyor böyle. Yağmurlu bir günde de şemsiyemi almak istemediler içeri. 45 yıldır maça gidiyorum böyle uygulamalar görmedim ben. Zaten insanlar zor geliyor, gelenleri de bu tür uygulamalarla soğutuyorlar stattan. Hazır gelen taraftarı bezdiriyorlar, sonra 'Taraftar bekliyoruz' diye açıklama yapıyorlar.
Stadın içinde de sorun var mı?
Olmaz mı? Bir bardak su 1 TL. Şişe demiyorum dikkat edin. 1 bardak su. Küçücük hamburger 10 TL. Yöneticiler buna engel olamaz mı? 1 kilo günebakan dışarıda 2,5 TL, statta küçücük paket 2 TL. Tuvaletler için para alınıyordu. Mücadele ede ede bunun önüne geçtik nihayet. Söyleye söyleye vazgeçirdik.
Biraz da anılardan bahsedelim. Var mı olaylı bir deplasman anısı?
Göztepe deplasmanımız var mesela. 5-6 otobüs gidiyorduk. Çavdır'da benzin istasyonunda durduk, çocuklar her yerde yaptıkları gibi tezahürat yapıyorlar. İstasyonun yanında küçük, lokanta gibi bir yer var. Orada da devam etmişler. Oranın sahibi de misafirleriyle içki içiyormuş o sırada. Normalde o tür yol üzerindeki yerde içmek yasak ama kendi yerleri diye içmişler. Bizim çocuklar da tezahürat yapınca içeride, mekan sahibi, 'Kesin lan gürültüyü çıkın dışarı' demiş, çocukların da gücüne gitmiş. Bizimkiler de karşılık vermiş. Adam çekmiş silahı havaya sıkmış. O sırada ben ve Süleyman Turan otobüsün içinde uyuyoruz. Silah sesini duyunca uyandık ama biz silah sesi olduğunu düşünmedik. Mermi bizim otobüsün ön camından girmiş, arka camından çıkmış. Aşağıya indik bir baktık millet birbirine girmiş. Bizim çocuklardan birisi garsonlardan birini bıçaklamış. Jandarma geldi. Bizi tuttular. Karakola gittik.
Bizim taraftan yaralı var mıydı?
Bizim Pepe Akif'in kafasına biri soda şişesini vuruyor. Ama vuran da bizim içimizden. Meğer Pepe Akif'in üzerindeki kıyafet, kavga ettikleri garsonlarınkine çok benziyormuş, Akif'i onlardan sanmış. Pepe şişeyi kafasına yiyince dönüyor ama göremiyor kimin vurduğunu. Vuran da bakıyor ki Pepe Akif hemen kayboluyor. Akif tedavisi yapıldıktan sonra diyor ki 'Bana vuran bizim otobüsten ama seçemiyorum' diyip sürekli küfrediyor. Ama vuran da çıkmadı tabi ki ortaya.
Karakolda neler oldu?
Kafası yarılan Akif, Süleyman Turan, ben ve bir kişi daha, 4 kişiydik. Bende her zamanki gibi takım elbise var. Bayan doktor var nöbetçi. Ben oturdum. Süleyman ve diğerleri bana sürekli 'Başkanım' diyor. Hemşire geldi Akif'in kafasına baktı. Bir şey yok dedi. Elinde de kesik var. Önemli bir şey olmadığı söylendi. Ama gerek yok demelerine rağmen dikiş attırdık. Sonra bizi göndereceklerken rapor verilmesini istedik. Olmaz dediler. Masaya vurdum, 'Siz Hipokrat yemini etmiş birisiniz. 3 dikiş kafaya, 2 dikiş eline attınız. Bu arkadaş kazma kürekle çalışıyor. Nasıl rapor vermezsiniz' dedim. 3 gün verelim o zaman deyince, '3 gün sonra kürek tutabilir mi' dedim, 15 günlük rapor istedim. 8 günde ikna ettik. Bıçaklayan çocuğu, doktorun vermiş olduğu o rapor kurtardı. Bıçaklanan da hastanede epeyi yattı ama Antalyaspor da çok ilgilendi kendisiyle.
Başka bir anı daha var mı?
Turgutlu maçı var bir de. Yenilmişiz, zaten üzgün üzgün geri dönüyoruz. Bir yerde mola verdik, tesadüfen futbolcular da orada. Takımda o zaman 4 tane Mehmet vardı. Taraftarlar yenilginin üzüntüsüyle bir şeyler söyleyince, Mehmet-4, 'Sizi bal mumuyla mı davet ettik. Gelmeseydiniz' dedi. Bizim Arap Ahmet alıyor tartının hemen yanında duran ağırlıklardan birini fırlatıyor, Mehmet-4'ün tam kafasına geliyor. Böyle bir ilginç anımız da Turgutlu'da olmuştu.
Hiç misafirperverlik görmediniz mi diğer şehirlerde?
Tokatspor ile oynadığımız kupa maçında ve şampiyonluk maçına gittiğimiz Balıkesir'de bize gösterilen ilgi ve insaniyeti unutamam. Bu iki misafirperver kenti unutamam.
Daha ne kadar gideceksiniz deplasmana?
Şu anda bilemiyorum. Elim tuttuğu, ayağım beni taşımaya devam ettiği sürece gitmeye devam ederim.
Bir de muska işi var. Bülent Selvü'ye yaptığınız muska gazetelere yansımış
Bülent Selvü Antalyaspor'un gol umutlarından biri ama uzun süredir gol atamıyordu. Babası, Allah rahmet eylesin, Şeref ağabey yanıma geldi, durumu anlattı. 'Yapması bizden, takdir Allah'tan' diyerek yaptık bir şeyler. Maçtan önce Gerede'de kamp yaptıkları otelin lobisinde kendisine muskayı verdim. O sırada resim çekmişler. Bülent de o maçta 2 gol birden atarak şanssızlığını yenmişti.
Şu 'Kancık kale' meselesi nedir?
Bizden büyük ağabeylerimizden hep duyardık. 'Kancık kale'den bahsederlerdi. Merak edip öğrendik, nedendir bilinmez, Atatürk Stadındaki park tarafındaki kale için denirmiş. Gollerin çoğu bu kaleye atılırmış. Sonradan dikkat ettik, gerçekten de gollerin çoğu o kaleye atılıyor. O kalenin adı 'kancık kale' olarak kaldı.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bildiğiniz gibi iç saha maçları başta olmak üzere, bütün deplasmanlara gitmeye çalışıyorum. Genç arkadaşların bana gösterdiği sevgi ve saygı için kendilerine çok teşekkür ediyorum. Bana 'Ahmet baba' diyorlar, saygı ve hürmette kusur etmiyorlar. Beni 'Baba' gibi gördükleri için ben de kendilerini evladım olarak görüyorum. Başkanımız ve yönetimimizden tek ricam, taraftar kardeşlerimin, evlatlarımın, daha rahat bir şekilde stada gidip gelmelerini sağlamak, onların Antalyaspor sevdasını daha coşkuyla yaşamasını sağlamak için desteklerini esirgemesinler. Onlardan tek ricam bu.