Futbolcuların 'Başkan' lakabıyla çağırdığı, 26 yıllık emektar Kamil Balaban, Kırmızı-Beyazlı camia altında çeyrek yüzyılda yaşadıklarını ilk kez Manşet'e anlattı
Kamil Balaban, Akdeniz Manşet'in Kuru Fasulye Günü'nün konuğu olarak yaşadıklarını, uğradığı haksızlıkları, mutlu ve hüzünlü günlerini paylaştı
Antalyaspor camiasına girişiniz ne zaman ve nasıl oldu?
Ben aslen Akseki-Ormanalıyım. 1984 yılında, askerden geldikten 1 yıl sonraydı. Ben bir kahvehanede çalışırken, o zamanın kulüp müdürü Nadir ağabey (Demir) hep bizim kahveye gelirdi. Sanırım o dönem çalışmakta olan malzemeciler ile bir şekilde yollar ayrılmıştı. Nedenini bilmiyorum, ya da o dönem söylendiyse de şu an hatırlamıyorum. Nadir ağabey bana, bu işte çalışıp çalışamayacağımı sordu, ben de 'çalışırım' deyince, ertesi sabah kendimi Antalyaspor'da buldum. Daha önce çaycı olarak çalışan Sadettin ağabeyi de mecburiyetten malzemeci yapmışlar. Benden 2 hafta kadar önce başlamış, o da yeni, ben de yeniyim. Birlikte öğrendik işi. Önceleri deplasmanlara birlikte gittik. İşi öğrenene kadar böyle devam etti. Sonra girdik işin içine iyice ve bu güne kadar devam etti.
İki kişi mi yapıyordunuz bu zor görevi? Zor olmadı mı?
Yılmaz hocanın son gelişine kadar 2 malzemeci devam ettik. 2005 yılıydı. Gerçekten de benim o sezon başında annem vefat etti. Kamptan ayrılmak zorunda kaldım. Ben olmayınca tek malzemeci kaldı. Yardım etmeye çalıştılar ama sıkıntı oldu. Kampa geri döndüm. Yılmaz hoca bir toplantı yaptı. Zaten severdi de toplantıları. Şu anda malzemeci olan Bayram, o dönem masör yardımcısıydı. Diploması olmadığı için devam etmesi zordu. Yılmaz hoca Bayram'ı başka bir birime vermek istemedi, bizim yanımızda kalsın istedi. Böylece Bayram da malzemeci olarak bizimle birlikte çalıştı ve 3 malzemeci olduk. Bu arada masörler de üçlendi. Yılmaz hoca hiçbir şeyi riske atmak istemezdi. Malzemeci, masör hep birlikte uyumla çalışıyoruz işte.
Kaç yıl oldu Antalyaspor'da göreve başlayalı? İlk kadroyu hatırlıyor musunuz?
Tam 26. yılımdayım Antalyaspor'da. 1-2 ay dışında tüm sigorta primlerim Antalyaspor tarafından ödenerek 3 yıl önce emekli oldum. İşimden memnunum. 25 sene aralıksız kim yapar bu işi yoksa. İlk geldiğimde, 1985-86 sezonunda teknik ekipte Adnan Dinçer, Rasim Kara vardı. Başkan Dündar Uluğkay'dı. Takımda Kaptan Osman Aslan, Kadir Arıkan, Adnan Gülek, Sancar Biçikçi, Hasan Olpak, Fikret Yılmaz, Yalım Hüseyin gibi isimler vardı. O takım şampiyon oldu zaten. 4 şampiyonluk gördüm, 3 kez de küme düştük. Ama bir kez düştüğümüzde alt yapıdaydım.
Bu 26 yıl içinde unutulmayan maçları sorsak?
1993-1994 yılındaki Ankara'daki şampiyonluk maçını unutmam mümkün değil. İlk sayacağım maç odur. Bir de son iki haftada Afyon'u Afyon'da yendik, içeride de Kütahya'yı yenerek ligde kalmıştık. Az daha 3. lige düşüyorduk. Allah göstermesin. Çok kötü günlerdi ama mutlu sonla bitmişti. 2. ligde kaldığımıza seviniyorduk.
Bir de alt yapıya gönderilişiniz var. Neden gönderildiniz alt yapıya? Suçunuz neydi?
Bekir Kumbul dönemiydi. Hoca da Metin Ünal'dı. Rahmetli Mehmet Ali Öztürk ve burada Puma'nın bayii olan Ali Manavoğlu ile birlikte İstanbul'a gidip malzemeyi beğendik. Geri döndük, malzemeler gelmeye başlayınca, yönetici Mahmut Akkaş beni çağırdı. Malzemelerin istediğimiz gibi gelip gelmediğini sordu. Kim olsa, elini vicdanına koyarak yanıt verse ne diyecekse ben de onu söyledim. 'Gelmiyor' demek zorunda kaldım. Çünkü farklı şeyler gelmeye başladı. Mesela o zamanın parasıyla 20 liralık kamp tişörtü beğeniyorum, bana 5 liralık, 7 buçuk liralık malzeme gönderiyorlar. Ben nasıl 'istediğimiz malzeme geliyor' diyebilirim? Antalyaspor'a ihanet mi edeyim?
Tamam da bunun neresi kötü? Bu nedenle mi ceza verildi?
Evet. Mahmut Akkaş bu sözlerim üzerine Genel Kaptan Turgay Soyer ile görüşmüş, Turgay ağabey beni çağırdı, 'Mahmut Bey ne yazık ki senin alt yapıya gitmeni istiyor' dedi. Ben nedenini sordum, 'bir hatam mı olmuş' dedim. Çünkü ben, benden 10 yaş küçük futbolcuya bile ters bir şey diyemem. Orası benim ekmek kapım. Haddimi bilirim. Kulübün yöneticisine hiç karşı gelemem zaten. Ben durumu Turgay ağabeye de anlattım, gocunmam, alt yapıya da giderim dedim.
Takım içinden size destek olan çıkmadı mı?
Ben miniklerle çalışırken, yan tarafta A takım çalışıyordu. Metin Ünal 'Sen ne arıyorsun orada' dedi bana. Oysa her şeyi biliyormuş kendisi. Sonradan öğrendim onu da. Ben herkese olayı anlatıyorum. Herkes beni haklı buluyordu. Mahmut Akkaş dışında herkes beni haklı buldu. Olay basına yansıdı. Futbolcular da bana destek olacaklardı ki 5-6 oyuncu kadro dışı kaldı. Takım karışınca benim işim unutuldu. Bu arada farklı bir dedikodu da çıkarttılar.
Ben '500 milyon verirsen seni kulüple anlaştırırım demişim' Ali Manavoğlu'na. 10-20 milyar deseler ben bile kendimden şüphe ederim ama maaşımız 75 bin lira civarında olsa da o dönem ben zaten haftalık 150-200 milyon prim alıyorum. Yarım prim alıyoruz. Şaka mı bu? Futbolcunun yarısı kadar prim alırken böyle ihanette bulunur muyum? 500 milyon için yapar mıyım bunu? Ekmek yediğim yere ihanet etmem. Üstelik bu arada Sütçüler'de bir gecekondum vardı, onu da satmak zorunda kaldım.
Geri dönüş nasıl oldu? Hatayı nasıl fark ettiler?
14 ay geçti aradan. Ben emekli olana kadar çalışırım diye düşünüyordum ama umudumu da kaybetmedim. Çünkü haklı olduğumu biliyordum. Bir yerde haklılığım ortaya çıkacaktı. Gazeteci Vedat Gürhan olayın üzerine gitti. Birkaç yerde, özel toplantılarda ya da sohbetlerde durumdan Bekir Kumbul'a bahsetmiş. En son Ofo Otel'deki bir toplantıda söylemiş. Bunu kendisinden değil, o anda orada bulunanlarda da dinledim. Benim haklı olduğumu savunmuş ve başkana anlatmış. Kulüp başkanı da Süleyman Aslan'dı. Bir sabah ben kulüpte alt yapıya doğru giderken, Süleyman Başkan ve Necdet Alacan beni çağırdı, Süleyman Bey bundan sonra A Takımda çalışacağımı söyledi. En mutlu günlerimden biriydi. Yeniden A takıma döndüğüm için değil, adalet yerini bulduğu için. Ben durumu Vedat Gürhan'ın çözdüğünü sonradan öğrendim. Vedat Gürhan'ı seven olur, sevmeyen olur ama kimsenin haksızlığa uğramasına tahammül etmez. Benim haklılığım da onun çabasıyla ortaya çıktı.
Uzun süre maaş alamadığınız zamanlar da oldu. Hiç bırakıp gitmeyi düşünmediniz mi?
10 ay alamadığımız sezonlar vardır. Olup da vermeseler isyan edersin. Olmadığını biliyoruz ne yapsınlar? Olup da vermeyen var, olmadığı için veremeyen var. İkisi farklı. İlk yıllarda Dündar Uluğkay ve Halim Horasan zamanında maaşlar gecikse toplantı yaparlar, geciktiğini söylerler, durumu anlatırlardı, biz de anlayışla karşılardık. Bizi insan yerine koydukları zaman, o parayı almış gibi olurduk. Bize değer verildiğini hissetmemiz yeterdi. Avanslarla idare ettik. Para olduğunda bile maaşımızı vermeyen yöneticiler de oldu. Ama 3-4 senedir hiçbir futbolcudan, personelden en ufak bir yakınma görmedim, duymadım. Şu anda çok iyi gidiyoruz.
Daha devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Ben aslında bu sezon sonu bırakmayı düşünüyordum. Hatta Mehmet Hocaya şakayla karışık durumu da ilettim ama kabul etmedi. 'Daha çalışmalısın, yaşın kaç ki' deyince düşünmeye başladım kararımı. Kendi evim gibi artık Antalyaspor. Ama insan ister istemez yoruluyor. 30 yaşında duyulan bir lafla 50 yaşında duyulan laf arasında fark var. Gerçi bu kadroda öyle oyuncu yok. Mehmet Hoca çok karakterli oyuncuları getiriyor takıma sorun yaşamıyoruz.
Demek ki daha önceki kadrolarda sorun yaratanlar oluyordu. Kimdi mesela bunlar?
Cafer vardı mesela. Onun yapısı öyleydi ama her insan kaldıramaz tabi ki. Sadece malzemeciye değil, herkese sorun çıkarırdı. Masöre, hocaya, çimciye, formayı dikene, hakeme, rakibe sürekli sorun çıkarırdı. Hiçbir şeyi beğenmezdi. Sağ ayağından sakatlanır, sol ayağından sekerdi. Ama iyi topçuydu, çekerdik derdini. Ahmet Çelikhan da ilk geldiğinde öyleydi ama takımın büyükleri uyarınca normale döndü. Ama Cafer'in suyuna gidersen, çok da iyidir. Çok temiz de kalbi vardır.
Yabancı oyunculardan kapris yapan oldu mu?
Yabancılar bir acayip zaten. O kadar gelen yabancı oldu, huysuzluk yapan hiç olmadı bu güne kadar. Hiç birinden agresiflik görmedim. Mesela Tita süper profesyonel futbolcu. Farklı bir ülkede olduklarından değil bence. Kendi ülkelerinde de böyleler herhalde. Mesela Ivan Radeljic. Ağzı var dili yok. Melaike gibi. Bilmeden yırtık çorap versen giyer. Hiç ses çıkarmaz, problem yok, idmandan sonra atarız der. Haydi ver bakalım onu Cafer'e verebiliyorsan.
'Başkan' Lakabı nereden geliyor? Kim verdi bu ismi size?
Başkan lakabını Adnan Gülek taktı. Biz 2 malzemeciydik o dönem. Birimiz maçtan önce sahada oluruz, takımın ısınması için gerekli ortamı hazırlarız. Diğerimiz içeride, soyunma odasında kalır. Malzeme odasını açık bırakırsan, orada bulunmazsan 2 ay sonra malzeme kalmaz. Futbolcu onu düşünmez. Alır gider, taraftara verir. Ona engel olmamız lazım. Hatta kendi eşyasını değil, arkadaşınınkini verenler de vardı. Kendisine bir şey denmesin diye böyle yaparlardı. Soyunma odasından en son ben çıkardım. En son sahaya çıktığım bir gün, Adnan 'Başkan da geldi' dedi, adımız o gün bu gün başkan kaldı. Yeni gelen bazı oyuncular bile bana direk 'başkan' diye hitap eder. Eskiler söylüyor sanırım, onlar da öğreniyor hemen. Bir başkan daha var aslında kulüpte. Çaycımız var. Adı Aziz soyadı Yıldırım. Hoca dahil ona da herkes Başkan der.
Toplara bir futbolcu kadar iyi vuruşlarınız var bu nereden kaynaklanıyor?
Ben futbolu çok sever, oynamak isterdim. Fakir bir ailenin oğluydum. Hala da öyleyiz gerçi. Hem futbolu hem otobüsle seyahat etmeyi çok severdim. Futbolcu olamadım ama istediğim şeyler oldu. Hocalar öğretirken topa nasıl vurulacağını ben de öğrenirdim. Sadettin arkadaşımız topa vuramaz mesela. Ben de futbol oynamadım ama topa iyi vururum. Meraklı olduğum için yani. Heves ederdim, Allah böyle bir iş nasip etti.
Eski futbolculardan arayan soran oluyor mu sizi?
3-4 sene öncesine kadar Rüştü sürekli arardı. Çok eskilerden Mustafa Gürsel, Adnan Gülek, kaleci Şenol sürekli arardı. Taner Gülleri de şu anda sıkıntılı günler yaşadığı için arayamıyor ama o da sürekli arayanlardan.
Hocalar içinde diğerlerinden farklı diyebileceğiniz hangileri var?
Hocalar içinde işini iyi yapan, kulüp için daha iyi şartlar yaratmaya çalışanlardan biri Yılmaz Vural'dır. Kulüp menfaatlerini düşünenlerden bir diğeri de Mehmet Hocadır. İyi futbolcu iyi hoca olacak diye bir şey yok. Ama Mehmet Özdilek iyi futbolcuydu, genç olmasına rağmen iyi de hoca oldu. Hani büyümüş de küçülmüş derler ya. Onun gibi. Sanki 15-20 yıldır hocalık yapıyor gibi. Sporcu psikolojisinden de çok iyi anlıyor. Büyük takımlara gidecekse gitsin ama başka takıma gidecekse gitmesin. 10 sene, 20 sene burada kalsın isterim.
Mevcut yönetim için ne düşünüyorsunuz?
Daha önceki yılları biliyoruz. Profesyonel bir kulüpte çalışıyoruz. Her şey paradır bu sistemde. İşçi ile hoca, futbolcu aynıdır. Parayı veren başkan ve yönetimdir. Parasını veriyorsan, görevini tam anlamıyla yapacak. Parasını da veriyor yönetim herkesin. Kimsenin şikayeti yoksa, herkes üzerine düşeni yapacak. Haklarını yemeyelim. Hasan Başkan'ın gelmesinden sonra işler çok iyi gidiyor. Kulübün önü açık bence.
Kamil Balaban, Akdeniz Manşet'in Kuru Fasulye Günü'nün konuğu olarak yaşadıklarını, uğradığı haksızlıkları, mutlu ve hüzünlü günlerini paylaştı
Antalyaspor camiasına girişiniz ne zaman ve nasıl oldu?
Ben aslen Akseki-Ormanalıyım. 1984 yılında, askerden geldikten 1 yıl sonraydı. Ben bir kahvehanede çalışırken, o zamanın kulüp müdürü Nadir ağabey (Demir) hep bizim kahveye gelirdi. Sanırım o dönem çalışmakta olan malzemeciler ile bir şekilde yollar ayrılmıştı. Nedenini bilmiyorum, ya da o dönem söylendiyse de şu an hatırlamıyorum. Nadir ağabey bana, bu işte çalışıp çalışamayacağımı sordu, ben de 'çalışırım' deyince, ertesi sabah kendimi Antalyaspor'da buldum. Daha önce çaycı olarak çalışan Sadettin ağabeyi de mecburiyetten malzemeci yapmışlar. Benden 2 hafta kadar önce başlamış, o da yeni, ben de yeniyim. Birlikte öğrendik işi. Önceleri deplasmanlara birlikte gittik. İşi öğrenene kadar böyle devam etti. Sonra girdik işin içine iyice ve bu güne kadar devam etti.
İki kişi mi yapıyordunuz bu zor görevi? Zor olmadı mı?
Yılmaz hocanın son gelişine kadar 2 malzemeci devam ettik. 2005 yılıydı. Gerçekten de benim o sezon başında annem vefat etti. Kamptan ayrılmak zorunda kaldım. Ben olmayınca tek malzemeci kaldı. Yardım etmeye çalıştılar ama sıkıntı oldu. Kampa geri döndüm. Yılmaz hoca bir toplantı yaptı. Zaten severdi de toplantıları. Şu anda malzemeci olan Bayram, o dönem masör yardımcısıydı. Diploması olmadığı için devam etmesi zordu. Yılmaz hoca Bayram'ı başka bir birime vermek istemedi, bizim yanımızda kalsın istedi. Böylece Bayram da malzemeci olarak bizimle birlikte çalıştı ve 3 malzemeci olduk. Bu arada masörler de üçlendi. Yılmaz hoca hiçbir şeyi riske atmak istemezdi. Malzemeci, masör hep birlikte uyumla çalışıyoruz işte.
Kaç yıl oldu Antalyaspor'da göreve başlayalı? İlk kadroyu hatırlıyor musunuz?
Tam 26. yılımdayım Antalyaspor'da. 1-2 ay dışında tüm sigorta primlerim Antalyaspor tarafından ödenerek 3 yıl önce emekli oldum. İşimden memnunum. 25 sene aralıksız kim yapar bu işi yoksa. İlk geldiğimde, 1985-86 sezonunda teknik ekipte Adnan Dinçer, Rasim Kara vardı. Başkan Dündar Uluğkay'dı. Takımda Kaptan Osman Aslan, Kadir Arıkan, Adnan Gülek, Sancar Biçikçi, Hasan Olpak, Fikret Yılmaz, Yalım Hüseyin gibi isimler vardı. O takım şampiyon oldu zaten. 4 şampiyonluk gördüm, 3 kez de küme düştük. Ama bir kez düştüğümüzde alt yapıdaydım.
Bu 26 yıl içinde unutulmayan maçları sorsak?
1993-1994 yılındaki Ankara'daki şampiyonluk maçını unutmam mümkün değil. İlk sayacağım maç odur. Bir de son iki haftada Afyon'u Afyon'da yendik, içeride de Kütahya'yı yenerek ligde kalmıştık. Az daha 3. lige düşüyorduk. Allah göstermesin. Çok kötü günlerdi ama mutlu sonla bitmişti. 2. ligde kaldığımıza seviniyorduk.
Bir de alt yapıya gönderilişiniz var. Neden gönderildiniz alt yapıya? Suçunuz neydi?
Bekir Kumbul dönemiydi. Hoca da Metin Ünal'dı. Rahmetli Mehmet Ali Öztürk ve burada Puma'nın bayii olan Ali Manavoğlu ile birlikte İstanbul'a gidip malzemeyi beğendik. Geri döndük, malzemeler gelmeye başlayınca, yönetici Mahmut Akkaş beni çağırdı. Malzemelerin istediğimiz gibi gelip gelmediğini sordu. Kim olsa, elini vicdanına koyarak yanıt verse ne diyecekse ben de onu söyledim. 'Gelmiyor' demek zorunda kaldım. Çünkü farklı şeyler gelmeye başladı. Mesela o zamanın parasıyla 20 liralık kamp tişörtü beğeniyorum, bana 5 liralık, 7 buçuk liralık malzeme gönderiyorlar. Ben nasıl 'istediğimiz malzeme geliyor' diyebilirim? Antalyaspor'a ihanet mi edeyim?
Tamam da bunun neresi kötü? Bu nedenle mi ceza verildi?
Evet. Mahmut Akkaş bu sözlerim üzerine Genel Kaptan Turgay Soyer ile görüşmüş, Turgay ağabey beni çağırdı, 'Mahmut Bey ne yazık ki senin alt yapıya gitmeni istiyor' dedi. Ben nedenini sordum, 'bir hatam mı olmuş' dedim. Çünkü ben, benden 10 yaş küçük futbolcuya bile ters bir şey diyemem. Orası benim ekmek kapım. Haddimi bilirim. Kulübün yöneticisine hiç karşı gelemem zaten. Ben durumu Turgay ağabeye de anlattım, gocunmam, alt yapıya da giderim dedim.
Takım içinden size destek olan çıkmadı mı?
Ben miniklerle çalışırken, yan tarafta A takım çalışıyordu. Metin Ünal 'Sen ne arıyorsun orada' dedi bana. Oysa her şeyi biliyormuş kendisi. Sonradan öğrendim onu da. Ben herkese olayı anlatıyorum. Herkes beni haklı buluyordu. Mahmut Akkaş dışında herkes beni haklı buldu. Olay basına yansıdı. Futbolcular da bana destek olacaklardı ki 5-6 oyuncu kadro dışı kaldı. Takım karışınca benim işim unutuldu. Bu arada farklı bir dedikodu da çıkarttılar.
Ben '500 milyon verirsen seni kulüple anlaştırırım demişim' Ali Manavoğlu'na. 10-20 milyar deseler ben bile kendimden şüphe ederim ama maaşımız 75 bin lira civarında olsa da o dönem ben zaten haftalık 150-200 milyon prim alıyorum. Yarım prim alıyoruz. Şaka mı bu? Futbolcunun yarısı kadar prim alırken böyle ihanette bulunur muyum? 500 milyon için yapar mıyım bunu? Ekmek yediğim yere ihanet etmem. Üstelik bu arada Sütçüler'de bir gecekondum vardı, onu da satmak zorunda kaldım.
Geri dönüş nasıl oldu? Hatayı nasıl fark ettiler?
14 ay geçti aradan. Ben emekli olana kadar çalışırım diye düşünüyordum ama umudumu da kaybetmedim. Çünkü haklı olduğumu biliyordum. Bir yerde haklılığım ortaya çıkacaktı. Gazeteci Vedat Gürhan olayın üzerine gitti. Birkaç yerde, özel toplantılarda ya da sohbetlerde durumdan Bekir Kumbul'a bahsetmiş. En son Ofo Otel'deki bir toplantıda söylemiş. Bunu kendisinden değil, o anda orada bulunanlarda da dinledim. Benim haklı olduğumu savunmuş ve başkana anlatmış. Kulüp başkanı da Süleyman Aslan'dı. Bir sabah ben kulüpte alt yapıya doğru giderken, Süleyman Başkan ve Necdet Alacan beni çağırdı, Süleyman Bey bundan sonra A Takımda çalışacağımı söyledi. En mutlu günlerimden biriydi. Yeniden A takıma döndüğüm için değil, adalet yerini bulduğu için. Ben durumu Vedat Gürhan'ın çözdüğünü sonradan öğrendim. Vedat Gürhan'ı seven olur, sevmeyen olur ama kimsenin haksızlığa uğramasına tahammül etmez. Benim haklılığım da onun çabasıyla ortaya çıktı.
Uzun süre maaş alamadığınız zamanlar da oldu. Hiç bırakıp gitmeyi düşünmediniz mi?
10 ay alamadığımız sezonlar vardır. Olup da vermeseler isyan edersin. Olmadığını biliyoruz ne yapsınlar? Olup da vermeyen var, olmadığı için veremeyen var. İkisi farklı. İlk yıllarda Dündar Uluğkay ve Halim Horasan zamanında maaşlar gecikse toplantı yaparlar, geciktiğini söylerler, durumu anlatırlardı, biz de anlayışla karşılardık. Bizi insan yerine koydukları zaman, o parayı almış gibi olurduk. Bize değer verildiğini hissetmemiz yeterdi. Avanslarla idare ettik. Para olduğunda bile maaşımızı vermeyen yöneticiler de oldu. Ama 3-4 senedir hiçbir futbolcudan, personelden en ufak bir yakınma görmedim, duymadım. Şu anda çok iyi gidiyoruz.
Daha devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Ben aslında bu sezon sonu bırakmayı düşünüyordum. Hatta Mehmet Hocaya şakayla karışık durumu da ilettim ama kabul etmedi. 'Daha çalışmalısın, yaşın kaç ki' deyince düşünmeye başladım kararımı. Kendi evim gibi artık Antalyaspor. Ama insan ister istemez yoruluyor. 30 yaşında duyulan bir lafla 50 yaşında duyulan laf arasında fark var. Gerçi bu kadroda öyle oyuncu yok. Mehmet Hoca çok karakterli oyuncuları getiriyor takıma sorun yaşamıyoruz.
Demek ki daha önceki kadrolarda sorun yaratanlar oluyordu. Kimdi mesela bunlar?
Cafer vardı mesela. Onun yapısı öyleydi ama her insan kaldıramaz tabi ki. Sadece malzemeciye değil, herkese sorun çıkarırdı. Masöre, hocaya, çimciye, formayı dikene, hakeme, rakibe sürekli sorun çıkarırdı. Hiçbir şeyi beğenmezdi. Sağ ayağından sakatlanır, sol ayağından sekerdi. Ama iyi topçuydu, çekerdik derdini. Ahmet Çelikhan da ilk geldiğinde öyleydi ama takımın büyükleri uyarınca normale döndü. Ama Cafer'in suyuna gidersen, çok da iyidir. Çok temiz de kalbi vardır.
Yabancı oyunculardan kapris yapan oldu mu?
Yabancılar bir acayip zaten. O kadar gelen yabancı oldu, huysuzluk yapan hiç olmadı bu güne kadar. Hiç birinden agresiflik görmedim. Mesela Tita süper profesyonel futbolcu. Farklı bir ülkede olduklarından değil bence. Kendi ülkelerinde de böyleler herhalde. Mesela Ivan Radeljic. Ağzı var dili yok. Melaike gibi. Bilmeden yırtık çorap versen giyer. Hiç ses çıkarmaz, problem yok, idmandan sonra atarız der. Haydi ver bakalım onu Cafer'e verebiliyorsan.
'Başkan' Lakabı nereden geliyor? Kim verdi bu ismi size?
Başkan lakabını Adnan Gülek taktı. Biz 2 malzemeciydik o dönem. Birimiz maçtan önce sahada oluruz, takımın ısınması için gerekli ortamı hazırlarız. Diğerimiz içeride, soyunma odasında kalır. Malzeme odasını açık bırakırsan, orada bulunmazsan 2 ay sonra malzeme kalmaz. Futbolcu onu düşünmez. Alır gider, taraftara verir. Ona engel olmamız lazım. Hatta kendi eşyasını değil, arkadaşınınkini verenler de vardı. Kendisine bir şey denmesin diye böyle yaparlardı. Soyunma odasından en son ben çıkardım. En son sahaya çıktığım bir gün, Adnan 'Başkan da geldi' dedi, adımız o gün bu gün başkan kaldı. Yeni gelen bazı oyuncular bile bana direk 'başkan' diye hitap eder. Eskiler söylüyor sanırım, onlar da öğreniyor hemen. Bir başkan daha var aslında kulüpte. Çaycımız var. Adı Aziz soyadı Yıldırım. Hoca dahil ona da herkes Başkan der.
Toplara bir futbolcu kadar iyi vuruşlarınız var bu nereden kaynaklanıyor?
Ben futbolu çok sever, oynamak isterdim. Fakir bir ailenin oğluydum. Hala da öyleyiz gerçi. Hem futbolu hem otobüsle seyahat etmeyi çok severdim. Futbolcu olamadım ama istediğim şeyler oldu. Hocalar öğretirken topa nasıl vurulacağını ben de öğrenirdim. Sadettin arkadaşımız topa vuramaz mesela. Ben de futbol oynamadım ama topa iyi vururum. Meraklı olduğum için yani. Heves ederdim, Allah böyle bir iş nasip etti.
Eski futbolculardan arayan soran oluyor mu sizi?
3-4 sene öncesine kadar Rüştü sürekli arardı. Çok eskilerden Mustafa Gürsel, Adnan Gülek, kaleci Şenol sürekli arardı. Taner Gülleri de şu anda sıkıntılı günler yaşadığı için arayamıyor ama o da sürekli arayanlardan.
Hocalar içinde diğerlerinden farklı diyebileceğiniz hangileri var?
Hocalar içinde işini iyi yapan, kulüp için daha iyi şartlar yaratmaya çalışanlardan biri Yılmaz Vural'dır. Kulüp menfaatlerini düşünenlerden bir diğeri de Mehmet Hocadır. İyi futbolcu iyi hoca olacak diye bir şey yok. Ama Mehmet Özdilek iyi futbolcuydu, genç olmasına rağmen iyi de hoca oldu. Hani büyümüş de küçülmüş derler ya. Onun gibi. Sanki 15-20 yıldır hocalık yapıyor gibi. Sporcu psikolojisinden de çok iyi anlıyor. Büyük takımlara gidecekse gitsin ama başka takıma gidecekse gitmesin. 10 sene, 20 sene burada kalsın isterim.
Mevcut yönetim için ne düşünüyorsunuz?
Daha önceki yılları biliyoruz. Profesyonel bir kulüpte çalışıyoruz. Her şey paradır bu sistemde. İşçi ile hoca, futbolcu aynıdır. Parayı veren başkan ve yönetimdir. Parasını veriyorsan, görevini tam anlamıyla yapacak. Parasını da veriyor yönetim herkesin. Kimsenin şikayeti yoksa, herkes üzerine düşeni yapacak. Haklarını yemeyelim. Hasan Başkan'ın gelmesinden sonra işler çok iyi gidiyor. Kulübün önü açık bence.