6 yıl boyunca formasını terlettiği Antalyaspor'da Genel Kaptanlık, Antrenörlük ve Başkan Danışmanlığı yaptı. Her mevkisinde hizmet verdiği kulübe gönülden bağlı ama tek üzüntüsü, bu kadar hizmet ettiği kulübünde 'sıradan eski futbolculardan' biri olarak görülmesi
Antalyaspor'un 'Taşkafa' lakaplı eski futbolcularından Hüseyin Baysan, Akdeniz Manşet Genel Yayın Müdürü Vedat Gürhan, Haber Müdürü Şifa Çiçek ve Murat Özgen'in sorularını yanıtladı.
Futbola ne zaman, nasıl başladınız, hangi takımlarda oynadınız?
25 Mayıs 1957 İstanbul Sultanahmet'te doğdum. Futbola 14 yaşında İstanbulspor'da başladım. Raşit Çetiner takım arkadaşımdı. Amatör Sirkeci takımına, sonra da Kasımpaşa'ya geçtim. 1 yıl sonra Malatyaspor beğendi, 1 yıl da orada oynadım. Dönünce Vefa aldı beni, 4 yıl kaldım. Bu sırada Fatih Ticaret Lisesi'nden mezun olunca, okuldan üniversiteyi kazanan iki kişiden biri olarak Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulunu kazandım. Vefa'da oynarken, Galatasaray ve Beşiktaş çok istedi ama 1 milyon lira için Zonguldakspor'u tercih ettim. 1 yıl Zonguldak'ta kaldıktan sonra, İstanbul'a döndüm. Adnan Dinçer çıktı karşıma. Beykoz'a aldı. İyi bir sezon geçirdim, Kadri Aytaç'ın isteğiyle İskenderunspor'a transfer oldum. Biz 11 maç namağlup gittik ama Malatyaspor namağlup şampiyon tamamladı ligi. Ertesi sene Tezcan Hoca gelince durmak istemedim. Kiralık olarak Uzunköprü'ye gittim. Rasim Kara'nın ilk teknik direktörlük deneyimiydi.
Antalyaspor'a transferiniz nasıl gerçekleşti?
Adnan Dinçer Antalyaspor ile anlaşmıştı. Bana gelip oynar mısın dedi. İskenderun ile mukavelem olduğunu söyledim. İki kulüp görüştü, İskenderun vermek istemedi. Nadir Demir ile birlikte benim arabamla İskenderun'a gittik. 7,5 milyon TL para istediler. Sanırım 5 milyon civarında bir paraya transfer oldum. İskenderun'dan yazlık ev için 2,5 milyon da ben almıştım. Onu da bana bıraktılar. Vefa örneği gösterdiler. Onu da unutamam. 9 Milyon TL'ye Antalyaspor'a transfer oldum. Santrfor olarak da Bekir'in alınmasını sağladık. Sene 1985-1986. Kısmetimle geldim. İlk yılımda şampiyon olduk. Benim de futbol hayatımın ilk şampiyonluğudur. 1991 yılına kadar 6 yıl Antalyaspor'da oynadım. 1 şampiyonluk, 1 düşme yaşadım.
34 yaşında Antalyaspor'dan ayrıldınız. Futbol devam etti mi?
1991 yılından sonra İstanbul'a, Vefa'ya gittim. Antalyaspor'da Ahmet Yeşilyurt Başkanken Genel Kaptan olarak dönmem istendi. Çok zor şartlar vardı. Para pul yoktu. Para almayı bırakın, cebimden bile para verdim. Aldığım da Recep'ten giyim falan, Sebahattin de sağ olsun emeği geçenlerdendir. Yemeğini yemeyen futbolcu yoktur. Para almazdı hiç birimizden. Onlar her zaman Antalyaspor'un görünmeyen kahramanı olmuşlardır. Biz sokakta yürüyemez, aldığımız bir şeyin parasını ödeyemezdik. Ama biz de bunun karşılığını verebilmek için sahada daha çok savaşırdık. 6 ay para alamadığımız zaman da oldu ama sırf halka yakın olduğumuz içim kendimizi maç kazanmak zorunda hissettik. Yoksa bize sevgi gösterenlere ne cevap verirdik. Şehir Restoran'ın sahibi Sebahattin Aladağ mesela. Dönerci İbrahim mesela. Rahmetli çok zaman futbolculara yemek verip para almamıştır.
Maçlara gidiyor musunuz şimdi?
Hayır gitmiyorum. Hepimiz uzaklaştık kulüpten. Yada bana öyle geliyor. Kulüp halktan da camiadan da uzaklaştı. Böyle olur mu? Sokağa çıktığınızda 10 kişiden 8'i Antalyasporluyum demeli. Biz iç içeydik vatandaşla. Futbolcular arasında da bütünlük vardı. Her şeyi beraber yapardık. En önemli destek de halktı. Bize seyirci küfür falan da edemezdi. Etme ihtiyacı hissetmezdi ki. Küme de düştük biz. Yine küfretmediler. Bolu'ya 6-1 yenildik, deplasmanda yenersiniz dediler, gittik 3-0 yendik geldik. Böyle inanırlardı bize.
Kendinizi Antalyaspor'un neresinde görüyorsunuz?
Maalesef kendimi sadece Antalyaspor'un eski bir futbolcusu olarak görüyorum. Genel Kaptanlık yaptım, yardımcı antrenörlük yaptım, başkan danışmanlığı yaptım. Bu görevlerin hiçbirinden gönderilmedim. İstifa ettim. Hem de danışmanlıktan istifa yazım şöyledir: 'Danışılmayan danışmanlıktan istifa ediyorum'. Neden mi böyle yaptım? Ben oyuncu izliyorum, benden habersiz oyuncu alıyorlar. Ben de hak etmediğim parayı alamazdım. Antalyaspor'a faydalı olamayacaksam orada ne işim vardı?
Futbolcu izlerken hiç takıma oyuncu kazandıramadınız mı?
Büyük paralarla alınıp işe yaramayan Andjelkovic ve Damjanac'ı değiştirmeye gittik. Bizi hangi oyuncuyu isterseniz alabileceksiniz diye gönderdiler. Vucicevic diye bir oyuncu vardı. Onu istedik. Vermediler. 21 yaşındaydı. Şimdi Köln'de oynuyor. Bize 30 yaşındaki adamları önerdiler. Kimseyi suçlamak istemiyorum ama 1 milyon 800 bin dolar verip Andjelkovic ve Damjanac'ı almışlar. Ben kulüp başkanına sordum. Kulübün yıllık bütçesi 500 bin dolar dedi bana. Düşünün yani. Yine de kimsenin günahını almak istemiyorum. Darci'yi getirdiler aynı dönem. Futbolla alakası yoktu adamın. Bir de Alibeyköy'de 2 maçını izlediğim, hakkında kesin alınmalı diye rapor verdiğim ama dikkate alınmayan bir futbolcu daha vardı. Babasıyla da konuştum, 70 milyara anlaştım. Ama kimseyi inandıramadım. Şimdi Fenerbahçe'de oynayan Uğur Boral. Bir tek Mehmet Öncan'ı aldırabildim takıma, o da para kazandırarak gitti.
Siz futbol turizminin içindesiniz. Getirdiğiniz takımlarda iyi oyuncular yok mu? Onları tavsiye ediyor musunuz Antalyaspor'a?
Yılda 95 takım getiriyoruz. İçlerinde Antalyaspor'da oynayabileceğine inandığımız futbolcular olursa Abdülkerim Koç ve Ferda Ramanlı'ya bildiriyoruz. Geliyorlar ama şu ana kadar bir sonuç alınmadı. Görüşlerini bilemiyorum tabi. Yapılacak olay şu. Tek isimle olmaz. Ayrı ayrı iki hoca izler, ardından iki tane birden daha gönderirsin, hepsinden rapor alırsın. Bir de bu insanlara biraz güven verirsin izledikleri oyuncunun alınacağı ile ilgili. İzliyorlar, geliyorlar, bakarız diyorlar. Sonra menajerden oyuncu alıyorlar. Olmaz böyle. Mesela Straka'yı aldılar. Onun takımını hep biz getiriyorduk. Sancar Biçikçi defalarca izlemişti ama bir kere bile olsun bize sormadılar, fikir almadılar.
Şu anda size görev teklif edilse çalışır mısınız?
25 yıldır Antalya'dayım. Her zaman Antalyaspor'dan Allah razı olsun diyorum. Bugün için alt yapıda çalışamam. Çünkü başarılı olabileceğimi sanmıyorum. A takımı da çalıştır deseler, olmaz derim. Herkes haddini bilecek, yapabileceği, altından kalkabileceği işlerin talibi olacak. Oyuncu izleyebilirim örneğin. Ama laf olsun diye değil. Oyuncu aldırıyorsam, 'Hüseyin'in aldırdığı oyuncu bu mu' dedirtmem. Bugün Ferda ve Abdülkerim kardeşlerimiz bu işi yapıyor ama. Biliyorum ki iyi oyuncular buluyorlar ama kim alınıyor ki?
Peki, tekrar size dönelim. Futbolcuyken pavyonlardan çıkmadığınız söylenir. Bu doğru mu?
Evet doğru. İzin günlerinde giderdim ama. Ben maçtan sonra izin günlerimde Olimpia'dan girer, Roma'dan çıkardım. Ama inanır mısınız, Çarşamba günü de gittiğim olmuştur ama Perşembe gününden sonra hayatım boyunca gitmedim. Deşarj olmaya gidiyordum, rahatlıyordum, hafta içinde idmana, hafta sonunda maçta aslan gibi çıkıp mücadelemi veriyordum. Futbolcu her şeyi yapabilir ama kendisine bakacak. Arıza veriyorsa kesmek lazım.
Gece yaşantısı kötüdür derler futbolcu için. Hiç büyük sakatlık geçirdiniz mi?
Hayatımda 1 kez lifim attı, 3 kez burnum kırıldı. 20 yılda yaşadığım başka sakatlık yoktur. O kadar da gece yaşantım olmasına ve hızlı yaşamama rağmen. Buna ben de şaşırıyorum. Tavsiye etmem benim gibi yaşamayı ama hep de futbola verirsen kendini sürmenaj olursun. Dışarıyı da yaşayacaksın.
Nasıl bir futbolcuydunuz? Size neden 'Taşkafa' deniyor?
Türkiye'nin en fazla hava hakimiyeti olan futbolcusuydum. Savunmada fiziğimle üstünlük kuran bir yapım vardı. Top geldiğinde kafayı vururdum orta sahayı geçerdi. Ondan verilmiştir bu lakap. Bir de ceza alanı dışından kafayla gol attığım da olmuştur. Sert kafa vuruşlarım vardı yani. Tanju'lar falan hikayeydi. Havadan top alamazlardı benden. Fenerbahçe hariç diğer büyüklerden teklif aldım. Ben Beşiktaş'a gitmedim, Ulvi'yi aldılar. Galatasaray'a gitmedim, Ali Çoban'ı aldılar. Ben de Zonguldak'a gittim. Hiç sevmediğim yerdi, oradan evlenmek nasip oldu.
Sayısız anılar vardır mutlaka. Unutamadıklarınızdan paylaşır mısınız?
Ankara'da, Ankaragücü maçı oynayacağız. Adnan Dinçer bizim başımızda, Yılmaz Gökdel Diyarbakırspor'un başında, onlar da Ankara'dan Boluspor maçına geçecek. Ama takım kötü gidiyor o zamanlar. Baktım Yılmaz Gökdel otelde geziyor. Bizim yöneticiler İbrahim Bahar ve Ercüment Ersü baktık ki otelin hemen yanındalar. Yılmaz Gökdel'i çağırıp konuştular. Biz de oradayız, Adnan Dinçer de gördü. 'Bu nasıl iş. Nasıl etik anlayışı' diye kızdı. Biz maçta mağlup olduk, onlar da Bolu'da mağlup olunca, Adnan Dinçer gitti, Yılmaz Gökdel geldi bizim başımıza. Ama bana göre yanlıştı. Önceden ayarlanmıştı. Takım kamptayken bu pazarlıklar yapılmamalıydı.
Bir de meşhur Adanaspor maçı var. O maçtan bahseder misiniz biraz?
1985-1986 yılı. Şampiyonluğa oynuyoruz. Ligin bitimine az bir zaman kalmış. Adana deplasmanındayız. Takım lider. Yenilirsek ya eşit oluyoruz, ya da öne geçiyorlar. Yenersek, yüzde 80 şampiyonuz. Takımın başında Adnan Dinçer var. 'Bu maça her futbolcunun eşi, nişanlısı, sevgilisi kimi varsa gelecek' dedi. Tabi aynı otelde kalmıyoruz ama onlar da başka bir otobüse binip geldi bizimle. Onları tribünde görünce daha hırslanırız, daha iyi oynarız düşüncesi varmış hocada. Kötü de başladık maça. 1-0 yenik duruma düştük, berabere yaptık. 2-1 yenik duruma düştük 2-2'ye getirdik. Sonra bir serbest vuruş oldu. Hasan Ağabey, bir çaktı tam köşeye. En az 40 metre var. Tribünler ful. Maç bitti, 3-2 yendik. 50-60 otobüsle Adana'dan coşkuyla döndük.
Sizin aynı zamanda TÜFAD Başkan Yardımcılığı göreviniz var. Orada işler nasıl gidiyor?
Çok iyi bir yönetimimiz ve çalışkan bir isim olan Şakir Filiz gibi bir başkanımız var. Ancak benim dikkat çekmek istediğim bir başka konu Futbol Federasyonu Bölge Müdürü Cansel Çevikol ne iş yapar? Beni temsil edemez o. Telefonlara falan çıkmıyormuş. Antrenör arkadaşlarımızı görevden aldılar. Pasif çalıştılar belki haklı olabilirler ama, İzmir'den antrenör gelip buradan oyuncu seçiyor olabilir mi böyle bir şey? Antalya'da antrenör mü kalmadı? Bunu eski futbolculardan biri olarak söylüyorum. TÜFAD'ı bağlamaz. Cansel hanım bizi temsil edemez. Tekrar söylüyorum. Bizde de hata var. Bir kadroya herkes hücum ediyor, bu sefer birbirlerini kötülüyorlar, kuyularını kazıyorlar. Göreve getirenler de diyor ki, 'Bunlarla mı uğraşacağım. Atarım bir isim olur biter' böylece hak eden de göreve gelemiyor.
Antalyaspor'un 'Taşkafa' lakaplı eski futbolcularından Hüseyin Baysan, Akdeniz Manşet Genel Yayın Müdürü Vedat Gürhan, Haber Müdürü Şifa Çiçek ve Murat Özgen'in sorularını yanıtladı.
Futbola ne zaman, nasıl başladınız, hangi takımlarda oynadınız?
25 Mayıs 1957 İstanbul Sultanahmet'te doğdum. Futbola 14 yaşında İstanbulspor'da başladım. Raşit Çetiner takım arkadaşımdı. Amatör Sirkeci takımına, sonra da Kasımpaşa'ya geçtim. 1 yıl sonra Malatyaspor beğendi, 1 yıl da orada oynadım. Dönünce Vefa aldı beni, 4 yıl kaldım. Bu sırada Fatih Ticaret Lisesi'nden mezun olunca, okuldan üniversiteyi kazanan iki kişiden biri olarak Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulunu kazandım. Vefa'da oynarken, Galatasaray ve Beşiktaş çok istedi ama 1 milyon lira için Zonguldakspor'u tercih ettim. 1 yıl Zonguldak'ta kaldıktan sonra, İstanbul'a döndüm. Adnan Dinçer çıktı karşıma. Beykoz'a aldı. İyi bir sezon geçirdim, Kadri Aytaç'ın isteğiyle İskenderunspor'a transfer oldum. Biz 11 maç namağlup gittik ama Malatyaspor namağlup şampiyon tamamladı ligi. Ertesi sene Tezcan Hoca gelince durmak istemedim. Kiralık olarak Uzunköprü'ye gittim. Rasim Kara'nın ilk teknik direktörlük deneyimiydi.
Antalyaspor'a transferiniz nasıl gerçekleşti?
Adnan Dinçer Antalyaspor ile anlaşmıştı. Bana gelip oynar mısın dedi. İskenderun ile mukavelem olduğunu söyledim. İki kulüp görüştü, İskenderun vermek istemedi. Nadir Demir ile birlikte benim arabamla İskenderun'a gittik. 7,5 milyon TL para istediler. Sanırım 5 milyon civarında bir paraya transfer oldum. İskenderun'dan yazlık ev için 2,5 milyon da ben almıştım. Onu da bana bıraktılar. Vefa örneği gösterdiler. Onu da unutamam. 9 Milyon TL'ye Antalyaspor'a transfer oldum. Santrfor olarak da Bekir'in alınmasını sağladık. Sene 1985-1986. Kısmetimle geldim. İlk yılımda şampiyon olduk. Benim de futbol hayatımın ilk şampiyonluğudur. 1991 yılına kadar 6 yıl Antalyaspor'da oynadım. 1 şampiyonluk, 1 düşme yaşadım.
34 yaşında Antalyaspor'dan ayrıldınız. Futbol devam etti mi?
1991 yılından sonra İstanbul'a, Vefa'ya gittim. Antalyaspor'da Ahmet Yeşilyurt Başkanken Genel Kaptan olarak dönmem istendi. Çok zor şartlar vardı. Para pul yoktu. Para almayı bırakın, cebimden bile para verdim. Aldığım da Recep'ten giyim falan, Sebahattin de sağ olsun emeği geçenlerdendir. Yemeğini yemeyen futbolcu yoktur. Para almazdı hiç birimizden. Onlar her zaman Antalyaspor'un görünmeyen kahramanı olmuşlardır. Biz sokakta yürüyemez, aldığımız bir şeyin parasını ödeyemezdik. Ama biz de bunun karşılığını verebilmek için sahada daha çok savaşırdık. 6 ay para alamadığımız zaman da oldu ama sırf halka yakın olduğumuz içim kendimizi maç kazanmak zorunda hissettik. Yoksa bize sevgi gösterenlere ne cevap verirdik. Şehir Restoran'ın sahibi Sebahattin Aladağ mesela. Dönerci İbrahim mesela. Rahmetli çok zaman futbolculara yemek verip para almamıştır.
Maçlara gidiyor musunuz şimdi?
Hayır gitmiyorum. Hepimiz uzaklaştık kulüpten. Yada bana öyle geliyor. Kulüp halktan da camiadan da uzaklaştı. Böyle olur mu? Sokağa çıktığınızda 10 kişiden 8'i Antalyasporluyum demeli. Biz iç içeydik vatandaşla. Futbolcular arasında da bütünlük vardı. Her şeyi beraber yapardık. En önemli destek de halktı. Bize seyirci küfür falan da edemezdi. Etme ihtiyacı hissetmezdi ki. Küme de düştük biz. Yine küfretmediler. Bolu'ya 6-1 yenildik, deplasmanda yenersiniz dediler, gittik 3-0 yendik geldik. Böyle inanırlardı bize.
Kendinizi Antalyaspor'un neresinde görüyorsunuz?
Maalesef kendimi sadece Antalyaspor'un eski bir futbolcusu olarak görüyorum. Genel Kaptanlık yaptım, yardımcı antrenörlük yaptım, başkan danışmanlığı yaptım. Bu görevlerin hiçbirinden gönderilmedim. İstifa ettim. Hem de danışmanlıktan istifa yazım şöyledir: 'Danışılmayan danışmanlıktan istifa ediyorum'. Neden mi böyle yaptım? Ben oyuncu izliyorum, benden habersiz oyuncu alıyorlar. Ben de hak etmediğim parayı alamazdım. Antalyaspor'a faydalı olamayacaksam orada ne işim vardı?
Futbolcu izlerken hiç takıma oyuncu kazandıramadınız mı?
Büyük paralarla alınıp işe yaramayan Andjelkovic ve Damjanac'ı değiştirmeye gittik. Bizi hangi oyuncuyu isterseniz alabileceksiniz diye gönderdiler. Vucicevic diye bir oyuncu vardı. Onu istedik. Vermediler. 21 yaşındaydı. Şimdi Köln'de oynuyor. Bize 30 yaşındaki adamları önerdiler. Kimseyi suçlamak istemiyorum ama 1 milyon 800 bin dolar verip Andjelkovic ve Damjanac'ı almışlar. Ben kulüp başkanına sordum. Kulübün yıllık bütçesi 500 bin dolar dedi bana. Düşünün yani. Yine de kimsenin günahını almak istemiyorum. Darci'yi getirdiler aynı dönem. Futbolla alakası yoktu adamın. Bir de Alibeyköy'de 2 maçını izlediğim, hakkında kesin alınmalı diye rapor verdiğim ama dikkate alınmayan bir futbolcu daha vardı. Babasıyla da konuştum, 70 milyara anlaştım. Ama kimseyi inandıramadım. Şimdi Fenerbahçe'de oynayan Uğur Boral. Bir tek Mehmet Öncan'ı aldırabildim takıma, o da para kazandırarak gitti.
Siz futbol turizminin içindesiniz. Getirdiğiniz takımlarda iyi oyuncular yok mu? Onları tavsiye ediyor musunuz Antalyaspor'a?
Yılda 95 takım getiriyoruz. İçlerinde Antalyaspor'da oynayabileceğine inandığımız futbolcular olursa Abdülkerim Koç ve Ferda Ramanlı'ya bildiriyoruz. Geliyorlar ama şu ana kadar bir sonuç alınmadı. Görüşlerini bilemiyorum tabi. Yapılacak olay şu. Tek isimle olmaz. Ayrı ayrı iki hoca izler, ardından iki tane birden daha gönderirsin, hepsinden rapor alırsın. Bir de bu insanlara biraz güven verirsin izledikleri oyuncunun alınacağı ile ilgili. İzliyorlar, geliyorlar, bakarız diyorlar. Sonra menajerden oyuncu alıyorlar. Olmaz böyle. Mesela Straka'yı aldılar. Onun takımını hep biz getiriyorduk. Sancar Biçikçi defalarca izlemişti ama bir kere bile olsun bize sormadılar, fikir almadılar.
Şu anda size görev teklif edilse çalışır mısınız?
25 yıldır Antalya'dayım. Her zaman Antalyaspor'dan Allah razı olsun diyorum. Bugün için alt yapıda çalışamam. Çünkü başarılı olabileceğimi sanmıyorum. A takımı da çalıştır deseler, olmaz derim. Herkes haddini bilecek, yapabileceği, altından kalkabileceği işlerin talibi olacak. Oyuncu izleyebilirim örneğin. Ama laf olsun diye değil. Oyuncu aldırıyorsam, 'Hüseyin'in aldırdığı oyuncu bu mu' dedirtmem. Bugün Ferda ve Abdülkerim kardeşlerimiz bu işi yapıyor ama. Biliyorum ki iyi oyuncular buluyorlar ama kim alınıyor ki?
Peki, tekrar size dönelim. Futbolcuyken pavyonlardan çıkmadığınız söylenir. Bu doğru mu?
Evet doğru. İzin günlerinde giderdim ama. Ben maçtan sonra izin günlerimde Olimpia'dan girer, Roma'dan çıkardım. Ama inanır mısınız, Çarşamba günü de gittiğim olmuştur ama Perşembe gününden sonra hayatım boyunca gitmedim. Deşarj olmaya gidiyordum, rahatlıyordum, hafta içinde idmana, hafta sonunda maçta aslan gibi çıkıp mücadelemi veriyordum. Futbolcu her şeyi yapabilir ama kendisine bakacak. Arıza veriyorsa kesmek lazım.
Gece yaşantısı kötüdür derler futbolcu için. Hiç büyük sakatlık geçirdiniz mi?
Hayatımda 1 kez lifim attı, 3 kez burnum kırıldı. 20 yılda yaşadığım başka sakatlık yoktur. O kadar da gece yaşantım olmasına ve hızlı yaşamama rağmen. Buna ben de şaşırıyorum. Tavsiye etmem benim gibi yaşamayı ama hep de futbola verirsen kendini sürmenaj olursun. Dışarıyı da yaşayacaksın.
Nasıl bir futbolcuydunuz? Size neden 'Taşkafa' deniyor?
Türkiye'nin en fazla hava hakimiyeti olan futbolcusuydum. Savunmada fiziğimle üstünlük kuran bir yapım vardı. Top geldiğinde kafayı vururdum orta sahayı geçerdi. Ondan verilmiştir bu lakap. Bir de ceza alanı dışından kafayla gol attığım da olmuştur. Sert kafa vuruşlarım vardı yani. Tanju'lar falan hikayeydi. Havadan top alamazlardı benden. Fenerbahçe hariç diğer büyüklerden teklif aldım. Ben Beşiktaş'a gitmedim, Ulvi'yi aldılar. Galatasaray'a gitmedim, Ali Çoban'ı aldılar. Ben de Zonguldak'a gittim. Hiç sevmediğim yerdi, oradan evlenmek nasip oldu.
Sayısız anılar vardır mutlaka. Unutamadıklarınızdan paylaşır mısınız?
Ankara'da, Ankaragücü maçı oynayacağız. Adnan Dinçer bizim başımızda, Yılmaz Gökdel Diyarbakırspor'un başında, onlar da Ankara'dan Boluspor maçına geçecek. Ama takım kötü gidiyor o zamanlar. Baktım Yılmaz Gökdel otelde geziyor. Bizim yöneticiler İbrahim Bahar ve Ercüment Ersü baktık ki otelin hemen yanındalar. Yılmaz Gökdel'i çağırıp konuştular. Biz de oradayız, Adnan Dinçer de gördü. 'Bu nasıl iş. Nasıl etik anlayışı' diye kızdı. Biz maçta mağlup olduk, onlar da Bolu'da mağlup olunca, Adnan Dinçer gitti, Yılmaz Gökdel geldi bizim başımıza. Ama bana göre yanlıştı. Önceden ayarlanmıştı. Takım kamptayken bu pazarlıklar yapılmamalıydı.
Bir de meşhur Adanaspor maçı var. O maçtan bahseder misiniz biraz?
1985-1986 yılı. Şampiyonluğa oynuyoruz. Ligin bitimine az bir zaman kalmış. Adana deplasmanındayız. Takım lider. Yenilirsek ya eşit oluyoruz, ya da öne geçiyorlar. Yenersek, yüzde 80 şampiyonuz. Takımın başında Adnan Dinçer var. 'Bu maça her futbolcunun eşi, nişanlısı, sevgilisi kimi varsa gelecek' dedi. Tabi aynı otelde kalmıyoruz ama onlar da başka bir otobüse binip geldi bizimle. Onları tribünde görünce daha hırslanırız, daha iyi oynarız düşüncesi varmış hocada. Kötü de başladık maça. 1-0 yenik duruma düştük, berabere yaptık. 2-1 yenik duruma düştük 2-2'ye getirdik. Sonra bir serbest vuruş oldu. Hasan Ağabey, bir çaktı tam köşeye. En az 40 metre var. Tribünler ful. Maç bitti, 3-2 yendik. 50-60 otobüsle Adana'dan coşkuyla döndük.
Sizin aynı zamanda TÜFAD Başkan Yardımcılığı göreviniz var. Orada işler nasıl gidiyor?
Çok iyi bir yönetimimiz ve çalışkan bir isim olan Şakir Filiz gibi bir başkanımız var. Ancak benim dikkat çekmek istediğim bir başka konu Futbol Federasyonu Bölge Müdürü Cansel Çevikol ne iş yapar? Beni temsil edemez o. Telefonlara falan çıkmıyormuş. Antrenör arkadaşlarımızı görevden aldılar. Pasif çalıştılar belki haklı olabilirler ama, İzmir'den antrenör gelip buradan oyuncu seçiyor olabilir mi böyle bir şey? Antalya'da antrenör mü kalmadı? Bunu eski futbolculardan biri olarak söylüyorum. TÜFAD'ı bağlamaz. Cansel hanım bizi temsil edemez. Tekrar söylüyorum. Bizde de hata var. Bir kadroya herkes hücum ediyor, bu sefer birbirlerini kötülüyorlar, kuyularını kazıyorlar. Göreve getirenler de diyor ki, 'Bunlarla mı uğraşacağım. Atarım bir isim olur biter' böylece hak eden de göreve gelemiyor.