Ümit Turmuş, Antalyaspor'a ilk geldiğinde 24, son geldiğinde 48 yaşındaydı. Son gelişinde yenilgisizken gönderildi. Maraton olarak gördüğü mesleğinde hedeflerini hep taze tutarak büyük hedeflere yelken açmaya devam ediyor
Akdeniz Manşet Genel Yayın Yönetmeni Vedat Gürhan, Haber Müdürü Şifa Çiçek ve Murat Özgen, Teknik Direktör Ümit Turmuş ile haftanın 'Kuru Fasulye' sohbetini gerçekleştirdi.
Futbola başlangıç nasıl oldu?
Ben 1960 İzmir-Buca doğumluyum. Ege Üniversitesi Spor Yüksekokulu Futbol ihtisas dalı mezunuyum. Amatör olarak futbol oynayarak üniversiteye girdim. Üniversite bittikten sonra İzmirspor alt yapısında antrenörlük yapmaya başladım. Askerlikten sonra ilk profesyonel deneyimim 24 yaşımda Antalyaspor'da oldu.
Antalyaspor'da ilk sezonunuz nasıl geçti?
1984-1985 sezonuydu. Dündar Uluğkay'ın başkanlığı döneminde, Ali Rıza Şenol'un yardımcısı olarak göreve getirildim. Ali Rıza hoca ayrıldıktan sonra Zeynel Soyuer geldi. Devre arasına yakın o da ayrılınca 3 maç ben çıkardım takımı. İlk maçta Bursaspor'a deplasmanda 2-1 yenildik, yine dışarıda Ankaragücü ile 1-1 berabere kaldık, sonraki hafta ise Fenerbahçe ile karşılaştık. Temdit penaltısıyla 4-3 kaybettik. Devre arasında yönetime daha genç olduğumu, hatalarım olabileceğini, göreve deneyimli bir antrenör getirilirse, kendisinin yardımcılığını yapabileceğimi söyledim. Rahmetli Fevzi Baba, 'Benim A diplomam var. Böyle devam edelim, başkası gelmesin' dedi ama futbolcuların çoğu benden büyüktü. 'Bu sürdürülebilir bir durum değil. Antrenörlükte de tecrübemin yeterli olduğunu düşünmüyorum' dedim. Adnan Dinçer geldi, anlaşamadık kendisiyle. Bu kez de ben sezon sonunu göremeden istifa ettim.
Teknik adamlık kariyeri nasıl gelişti?
Antalyaspor'dan sonra tek başıma çalışmaya başladım ve bugüne kadar da hiç kimsenin yardımcılığını yapmadım. 3. Liglerde Bigaspor, Mardin Kızıltepe, Çanspor'da görev yaptım. Genç yaşta antrenörlük zordu. Bu sırada İngilizce öğreneyim ve gelecek için kendime yatırım yapayım, yaşım da biraz ilerlesin diye düşündüm. Futbolun beşiği, İngiltere'ye gittim. Kısa bir süre İngilizce kursuna katıldıktan sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla staj yapmak için Arsenal Kulübüne başvurdum. Arsenal'in menajeri George Graham idi. Karısı Kıbrıslı bir Türk olduğu için sıcak bakıyordu bize. Kabul ettiler. 1 yıl altyapıya gittim. Genç takım uzak ara şampiyon oldu. 1 yıl sonra A takımla birlikte idmanlara çıktım. George Graham'in yanına gittim, takımın şampiyon olacağını söyledim. Daha ligin 6-7'nci haftaları. Takımdaki arkadaşlık, ahenk, sistemin oturması, gelenlerin uyum sağlaması süperdi. 1988-1989 sezonuydu. 1-0'ın bize yetmediği son maçta Liverpool'u uzatmada attığımız golle 2-0 yenerek, tarihe geçen maçın sonunda şampiyon olduk. O yaşlarda futbolun beşiğinde böyle bir deneyimi yaşamak benim için çok büyük bir ambiyanstı.
Türkiye'ye önemli bir birikimle döndünüz ama umduğunuzu bulabildiniz mi?
Türkiye'ye dönünce Süper Lig'de Malatyaspor'da çalıştım. Orta sıralardaydık. Herkes 'Daha tecrübeli hoca lazım, bu takım Avrupa Kupalarına girer' dedi. Başkan bana, 'Bir hoca getirelim, sen yardımcısı ol' dedi, kabul etmedim, bıraktım. Fethi Demircan'ı getirdiler. O sene küme düştü takım. 1 yılım boş geçti, ardından Balıkesirspor'a gittim, şampiyon yaptım. Göztepe'ye gittim, Play-Off'a çıkarttım. 2 kez Bucaspor ile klasman birinciliği ve ikinciliği yaşadım. Turgutluspor ve Aydınspor'u çalıştırdım. Boluspor'da klasman ikinciliğim var. Sakaryaspor'u çalıştırdıktan sonra 2000 yılında Antalya'ya yerleştim. Kamerun'a gidip Racing kulübünü çalıştırdım. Dönünce Altay ile anlaştım. Süper Lig'de yine iyi giderken o ortamda 2-3 kez yönetim değişti. Gelenler kendi tarzlarında hoca istediler. Takım orta sıralardayken ayrıldık oradan da. Hüseyin Kalpar geldi, takım küme düştü. Sonraki sezon Elazığ'da greve başladım, ancak zor şartlar vardı. 5 futbolcuyla antrenmana çıktık. Sezonun ilk maçının başlamasına 10 dakika kala ancak lisansları çıkartabildik. Hatta 1 oyuncunun çıkmadı, ilk 11'i değiştirmek zorunda kaldık. Deplasmanda Gençlerbirliği'ni yendik. Ardından 44 derece sıcakta Elazığ'da Konyaspor ile 0-0 berabere kaldık. Bir sonraki hafta Fenerbahçe'ye karşı çok da iyi top oynamamıza rağmen 7-1 gibi ağır bir skorla yenildik.
7-1 ağır bir skor olmuş
Farklı Fenerbahçe yenilgisi bana önemli şeyler öğretti. Hayatın her alanında böyledir hep kazanan insanlar iyi lider olmuyor. İnsanların zaman zaman böyle ciddi yenilgiler alması lazım. Darbe yemeyen insan mesleki standartlarını tam oturtamıyor. O maç aslında skor olarak kötü ama antrenörlük yaşantımda kendime format atma imkanı vermiş oldu. Hücum futbolunu çok savunan bir insandım ama biraz daha dengeli gitmek gerektiğini anladım bu maçta. Oyun keyfini ve estetiği yine ön planda tutsam da savunma güvenliğine de önem verdim daha sonraki maçlarda.
Elazığ ile bağlarınız bu maçla mı koptu?
3 maçta 4 puanımız var ve orta sıralardaydık. Orada Mitroviç'i getirmeye çalışan bir grup vardı ve senaryo çoktan yazılmıştı. Adanaspor ile oynuyorduk, 19. dakikada Effa ile öne geçtik. Kendi sahamızda 1-0 öndeyiz tribünler beni istifaya çağırdı. Anladım ki tezgah kurulmuş. Takıma taktik vermek için kulübeden çıkıyorum yuhalanıyorum. Yılmaz Vural çıkıyor, alkışlanıyor. Sanki deplasmanda olan bizdik. Senaryo başarıyla uygulandı ve 4-3 Adana yendi bizi. Oradan ayrıldım tabi ki. Mitroviç'i getirdiler. 5 maçta 1 puan alınca gönderdiler. Sonra kendi içlerinden bir hoca devam etti, o da yürümedi. Güvenç Kurtar'ı getirdiler, o da olmadı, takım küme düştü gitti.
Gördüğümüz kadarıyla başarısız olduğunuz için değil, yönetimsel kararlarla görevlerinize son verilmiş hep
Futbol piyasamızda müthiş bir rant var. Namuslu yöneticinin de antrenörün de futbolcunun da dayanma şansı çok az. Her zaman prensipli olmuşumdur. İşime kimseyi karıştırmadım. Parayı hiç ön plana çıkarmadım. Ama bunlar yetmiyor. İngiltere'de aldığımız eğitim, ki orada menajerlik sistemi vardır. Kulüplerimizdeki sıkıntı dernekler masasıyla işlerin yürümesi. Dernekler yasasıyla işlerin yürüdüğü ülkelerde var ama orada kulüp üyeleri 50-60 bin kişi. Oralarda artık üyeler kulüplerini sahiplenmiş durumda. Seçiyorlar, takip ediyorlar, denetliyorlar. Kulüpler de şeffaf. Böyle olunca iş yürüyor. İngilizlerin ise şirket tarzında yönetimi var. Davul da tokmak da aynı insanda. Dernekler şirketleri kurdu bizde ama hisselere bakınca ağırlık yine dernekte. Ne fark etti? Ayrıca vergi yükü de bindi kulübe. Derneğin devam etmesi Türkiye şartlarında daha iyiydi. Biz iki temel sistemin de uzağında kaldık. İkisi de olamadık.
Siz bu nedenle mi kulüplerde uzun süre kalamadınız?
Benim iş ahlakıma göre ilk görevim kulübün koyduğu hedefi yakalamak. Ayrıldığım hiçbir kulüpten hedefin altında kaldığım için ayrılmadım. Hep yönetimsel ve menfaat çalışmasından dolayı ayrıldım. İkincisi ise, -ki Avrupa'da hocalığın değerlendirilmesindeki kıstas budur- futbolcuma prim yaptırmak. Mal varlığıdır futbolcu çünkü. 100 bin lira değerli bir kulübü alıyor ve hedefi yakalayarak takımın değerini artırabiliyorsan başarılısın demektir. Bir de seyirci sayısını artırabiliyorsan, çok daha iyi. Bunu her çalıştığım kulüpte yakalamaya çalıştım. Ayrıldığım hiçbir kulüpte bu hedefin atında kalmadım.
Antalyaspor'da da 2. sırada aldığınız takımı yenilgisiz yine 2. sırada bırakmak zorunda kaldınız. Göreve nasıl getirildiniz?
İlk yarı bitmişti. Raşit Çetiner ile yollar ayrılmıştı. Sakarya, Kocaeli, Eskişehir gibi iyi takımlar vardı. Bütün rakipler 5-6 oyuncu alarak takviye yaptılar. Bizim transferimiz ise kapalıydı. O kadroyla işi götürmemiz istendi, kabul ettik.
Bir dakika. Transfer kapalıydı derken ne demek istediniz?
Antalyaspor'a federasyon tarafından transfer yasağı gelmişti. 1 trilyonun üzerinde borç olduğu için o dönem bizim transfer yapma hakkımız federasyon tarafından alınmıştı. Hatta Menderes Başkan çok net konuştu, transfer kapalı dedi. Transferin son döneminde, çok beğendiği bir oyuncu olan Yaser vardı. Daha sonra Kartal'dan Galatasaray'a giden. İstersen onu alabiliriz dedi. Menderes Başkanı fedakarlık yaptı. Ben de bu oyuncu için o 1 trilyonun ödenip transfer yapılmasına o an için razı olamazdım. Artı alınacaksa daha çok ihtiyacım olan Sakaryasporlu Mustafa Pektemek'i almak istemiştim. Menderes Başkan benimle ilk konuşmasında 'Sağbeki kaleci mi yaparsın, kaleciyi santrfor mu yaparsın, alt yapıdan mı alırsın bilemem. Kadromuz bu' demişti. Transfer yasağı olduğunu iyi biliyorum yani.
Bu durum sanırım ilk kez konuşuluyor. Hiç duyulmamıştı daha önce.
Bu durum o dönem yönetimle bizim aramızda kalan bir şeydi. Göreve geldiğimde bana anlatılan buydu. 'Bu kadroyla bir şeyler yapabilir miyiz' dendi. Ben de kabul ettim ve tek isteğim, kadrodaki oyuncuların paralarının ödenmesiydi. Alt yapıdan 6-7 oyuncu aldım. Biraz zorunluluktan biraz da benim tarzımdan. O dönemde bir çok genç A takıma hazır hale geldi. Fatih Arat ve Musa Nizam bizim özellikle üzerinde durduğumuz oyunculardı. 2. sırada aldık takımı, 2. sırada gittik. 4 galibiyetin 3'ünü dışarıda kazandığımız için göze görünmedi. İçeride çok kazansak tepki belki bu kadar olmayacaktı. Sonuçta yenilmeden görevimize son verildi.
Yenilmeyen bir takımın hocası neden görevden alınır diye sormadınız mı hiç?
Neden görevime son verildiğini inanın hala bilmiyorum. Ayrıca para konuları geçti o dönemde. Ben hiç yönetimle pazarlık yapmadım, para konuşmadım. Raşit Çetiner ayda 30 bin TL alırken, ben 5-6 bin TL maaşla çalıştım. İstediğim sadece görevden alındıktan sonraki sezon bitene kadarki 2 ayın da ödenmesiydi. Zaten tüm alacağım toplam 35 bin civarında tutuyordu. Yanı Raşit Hoca'nın aldığı 1 aylık paraydı benim 6 aylık istediğim. Sorun da olmadı zaten. Başkaları gibi para varsa imza var gibi bir yaklaşımım olmadı.
Kırgın mısınız kulübe?
Kırgınlık yok elbette. O günün şartlarında mütevazı bütçeyle ve imkanlarla özveriyi dışa yansıtmıyoruz. Yıllar sonra ilk kez konuşuyoruz bunları.
Hak ettiğiniz yere gelemediğinizi düşünüyor musunuz?
Ben 50 yaşındayım. Mesleğimi maraton olarak görüyorum. Önce sağlığım yerinde olmalı. Fizik gücüm var, beyin olarak da daha az hata yapacak konumdayım. Önümdeki 10-15 yıl antrenörlük hayatımın en verimli yılları olacak. 50'li yıllar antrenörün en verimli yılları olur. 65-70 yaşlarında milli takım antrenörleri var. İstediğim yere gelemedim diye bir şey yok. Hedeflerim hep taze. Mutlaka fırsat gelecek. Gelen fırsatları daha iyi kullanacağız bundan sonra.
Bu arada teklifler geliyordur. Neden çalışmıyorsunuz?
Aslında okul eğitimim ve İngiltere'deki kurslara baktığımda tarz olarak sportif direktörlük yapmak isterim. Bucaspor ile böyle bir anlaşma yapmak üzereydik ki, Bülent Uygun ile anlaştılar ve sistem yattı.
Peki günümüz Antalyaspor'unu nasıl buluyorsunuz?
Yönetimde de hocada da istikrarın avantajını yaşıyor Antalyaspor. Sanıyorum borçlarda da erime var. Ben sportif olarak da başarılı buluyorum. Gelirler geçen seneye göre ikiye katlandı. İdari ve sportif anlamda hedefler yakalanmış görünüyor.
Antalyaspor'un eksik yönleri nedir size göre?
Yabancı transferinde fiyaskoyuz. Maalesef yabancı oyuncu konusunda 3 yıldır üzerine koyamıyoruz. 1 tane iyi yabancımız var Tita, o da kiralık. Dışındakiler olsa da olur, olmasa da tarzında yabancılar. Futbolculardan aldığım duyuma göre Sammy olabilecek bir oyuncu, ona şans verip beklemek lazım. Yabancı olayında daha rasyonel bir tercih yapmak lazım. Takımı sırtlayan oyuncular zaten yerliler. Örneğin Jedinak'ın yeri dolmadı. Necati dışında golcümüz yok. Çok ciddi takviyeler olmalı.
Alt yapıdan oyuncu çıkmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alt yapıdan gelen oyuncuların kazanılması yönünde Antalyaspor'un daha yürekli olması gerekiyor. Maddi kazancın yanı sıra, bu oyuncular yüreğini koyar. Gençlerbirliği maçında Hüseyin girdikten sonra seyircinin tavrını hatırlayın. O kadar büyük bir sempati ve pozitif tepki oldu ki, beraberlik dikkate alınmadı. Mehmet Hoca'nın bu konudaki karnesini zayıf görüyorum. Umuyorum bunu da artıya geçirir. Kulüp ve federasyonun da yapacağı şeyler var. İngiltere'de 25 kişilik kadrodan 8 tanesinin en az 4 yıl altyapı görmüş oyuncu olması zorunluluğu var. Böyle olunca hocaların kaçar yolu kalmıyor. Alt yapıya tavsiyem özerk olması. Yöneticisi, idare yapısı ve işleyişi ayrı olacak. Alt yapı, A takımın başarı ve başarısızlığından etkilenmeyecek. Hem sporcu yetişir gibi genç yöneticiler de yetişmeli alt yapıdan.
Ne tür bir takımda çalışmayı arzu ediyorsunuz?
30 yıllık teknik direktörüm. Bir kez daha çalışmak istediğim kulüplerden biri Antalyaspor. Çünkü keyif almıştım. Ancak aradan 10 yıl geçiyor, aynı kulüpte farklı insanlar farklı formatlarda çalışıyor. Aynı keyfi alamayabiliyorsunuz. Yurt dışında benim kafa yapıma, futbol anlayışıma uygun bir takımda ya da bir ülke milli takımında çalışmak öncelikli hedefim.
Akdeniz Manşet Genel Yayın Yönetmeni Vedat Gürhan, Haber Müdürü Şifa Çiçek ve Murat Özgen, Teknik Direktör Ümit Turmuş ile haftanın 'Kuru Fasulye' sohbetini gerçekleştirdi.
Futbola başlangıç nasıl oldu?
Ben 1960 İzmir-Buca doğumluyum. Ege Üniversitesi Spor Yüksekokulu Futbol ihtisas dalı mezunuyum. Amatör olarak futbol oynayarak üniversiteye girdim. Üniversite bittikten sonra İzmirspor alt yapısında antrenörlük yapmaya başladım. Askerlikten sonra ilk profesyonel deneyimim 24 yaşımda Antalyaspor'da oldu.
Antalyaspor'da ilk sezonunuz nasıl geçti?
1984-1985 sezonuydu. Dündar Uluğkay'ın başkanlığı döneminde, Ali Rıza Şenol'un yardımcısı olarak göreve getirildim. Ali Rıza hoca ayrıldıktan sonra Zeynel Soyuer geldi. Devre arasına yakın o da ayrılınca 3 maç ben çıkardım takımı. İlk maçta Bursaspor'a deplasmanda 2-1 yenildik, yine dışarıda Ankaragücü ile 1-1 berabere kaldık, sonraki hafta ise Fenerbahçe ile karşılaştık. Temdit penaltısıyla 4-3 kaybettik. Devre arasında yönetime daha genç olduğumu, hatalarım olabileceğini, göreve deneyimli bir antrenör getirilirse, kendisinin yardımcılığını yapabileceğimi söyledim. Rahmetli Fevzi Baba, 'Benim A diplomam var. Böyle devam edelim, başkası gelmesin' dedi ama futbolcuların çoğu benden büyüktü. 'Bu sürdürülebilir bir durum değil. Antrenörlükte de tecrübemin yeterli olduğunu düşünmüyorum' dedim. Adnan Dinçer geldi, anlaşamadık kendisiyle. Bu kez de ben sezon sonunu göremeden istifa ettim.
Teknik adamlık kariyeri nasıl gelişti?
Antalyaspor'dan sonra tek başıma çalışmaya başladım ve bugüne kadar da hiç kimsenin yardımcılığını yapmadım. 3. Liglerde Bigaspor, Mardin Kızıltepe, Çanspor'da görev yaptım. Genç yaşta antrenörlük zordu. Bu sırada İngilizce öğreneyim ve gelecek için kendime yatırım yapayım, yaşım da biraz ilerlesin diye düşündüm. Futbolun beşiği, İngiltere'ye gittim. Kısa bir süre İngilizce kursuna katıldıktan sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla staj yapmak için Arsenal Kulübüne başvurdum. Arsenal'in menajeri George Graham idi. Karısı Kıbrıslı bir Türk olduğu için sıcak bakıyordu bize. Kabul ettiler. 1 yıl altyapıya gittim. Genç takım uzak ara şampiyon oldu. 1 yıl sonra A takımla birlikte idmanlara çıktım. George Graham'in yanına gittim, takımın şampiyon olacağını söyledim. Daha ligin 6-7'nci haftaları. Takımdaki arkadaşlık, ahenk, sistemin oturması, gelenlerin uyum sağlaması süperdi. 1988-1989 sezonuydu. 1-0'ın bize yetmediği son maçta Liverpool'u uzatmada attığımız golle 2-0 yenerek, tarihe geçen maçın sonunda şampiyon olduk. O yaşlarda futbolun beşiğinde böyle bir deneyimi yaşamak benim için çok büyük bir ambiyanstı.
Türkiye'ye önemli bir birikimle döndünüz ama umduğunuzu bulabildiniz mi?
Türkiye'ye dönünce Süper Lig'de Malatyaspor'da çalıştım. Orta sıralardaydık. Herkes 'Daha tecrübeli hoca lazım, bu takım Avrupa Kupalarına girer' dedi. Başkan bana, 'Bir hoca getirelim, sen yardımcısı ol' dedi, kabul etmedim, bıraktım. Fethi Demircan'ı getirdiler. O sene küme düştü takım. 1 yılım boş geçti, ardından Balıkesirspor'a gittim, şampiyon yaptım. Göztepe'ye gittim, Play-Off'a çıkarttım. 2 kez Bucaspor ile klasman birinciliği ve ikinciliği yaşadım. Turgutluspor ve Aydınspor'u çalıştırdım. Boluspor'da klasman ikinciliğim var. Sakaryaspor'u çalıştırdıktan sonra 2000 yılında Antalya'ya yerleştim. Kamerun'a gidip Racing kulübünü çalıştırdım. Dönünce Altay ile anlaştım. Süper Lig'de yine iyi giderken o ortamda 2-3 kez yönetim değişti. Gelenler kendi tarzlarında hoca istediler. Takım orta sıralardayken ayrıldık oradan da. Hüseyin Kalpar geldi, takım küme düştü. Sonraki sezon Elazığ'da greve başladım, ancak zor şartlar vardı. 5 futbolcuyla antrenmana çıktık. Sezonun ilk maçının başlamasına 10 dakika kala ancak lisansları çıkartabildik. Hatta 1 oyuncunun çıkmadı, ilk 11'i değiştirmek zorunda kaldık. Deplasmanda Gençlerbirliği'ni yendik. Ardından 44 derece sıcakta Elazığ'da Konyaspor ile 0-0 berabere kaldık. Bir sonraki hafta Fenerbahçe'ye karşı çok da iyi top oynamamıza rağmen 7-1 gibi ağır bir skorla yenildik.
7-1 ağır bir skor olmuş
Farklı Fenerbahçe yenilgisi bana önemli şeyler öğretti. Hayatın her alanında böyledir hep kazanan insanlar iyi lider olmuyor. İnsanların zaman zaman böyle ciddi yenilgiler alması lazım. Darbe yemeyen insan mesleki standartlarını tam oturtamıyor. O maç aslında skor olarak kötü ama antrenörlük yaşantımda kendime format atma imkanı vermiş oldu. Hücum futbolunu çok savunan bir insandım ama biraz daha dengeli gitmek gerektiğini anladım bu maçta. Oyun keyfini ve estetiği yine ön planda tutsam da savunma güvenliğine de önem verdim daha sonraki maçlarda.
Elazığ ile bağlarınız bu maçla mı koptu?
3 maçta 4 puanımız var ve orta sıralardaydık. Orada Mitroviç'i getirmeye çalışan bir grup vardı ve senaryo çoktan yazılmıştı. Adanaspor ile oynuyorduk, 19. dakikada Effa ile öne geçtik. Kendi sahamızda 1-0 öndeyiz tribünler beni istifaya çağırdı. Anladım ki tezgah kurulmuş. Takıma taktik vermek için kulübeden çıkıyorum yuhalanıyorum. Yılmaz Vural çıkıyor, alkışlanıyor. Sanki deplasmanda olan bizdik. Senaryo başarıyla uygulandı ve 4-3 Adana yendi bizi. Oradan ayrıldım tabi ki. Mitroviç'i getirdiler. 5 maçta 1 puan alınca gönderdiler. Sonra kendi içlerinden bir hoca devam etti, o da yürümedi. Güvenç Kurtar'ı getirdiler, o da olmadı, takım küme düştü gitti.
Gördüğümüz kadarıyla başarısız olduğunuz için değil, yönetimsel kararlarla görevlerinize son verilmiş hep
Futbol piyasamızda müthiş bir rant var. Namuslu yöneticinin de antrenörün de futbolcunun da dayanma şansı çok az. Her zaman prensipli olmuşumdur. İşime kimseyi karıştırmadım. Parayı hiç ön plana çıkarmadım. Ama bunlar yetmiyor. İngiltere'de aldığımız eğitim, ki orada menajerlik sistemi vardır. Kulüplerimizdeki sıkıntı dernekler masasıyla işlerin yürümesi. Dernekler yasasıyla işlerin yürüdüğü ülkelerde var ama orada kulüp üyeleri 50-60 bin kişi. Oralarda artık üyeler kulüplerini sahiplenmiş durumda. Seçiyorlar, takip ediyorlar, denetliyorlar. Kulüpler de şeffaf. Böyle olunca iş yürüyor. İngilizlerin ise şirket tarzında yönetimi var. Davul da tokmak da aynı insanda. Dernekler şirketleri kurdu bizde ama hisselere bakınca ağırlık yine dernekte. Ne fark etti? Ayrıca vergi yükü de bindi kulübe. Derneğin devam etmesi Türkiye şartlarında daha iyiydi. Biz iki temel sistemin de uzağında kaldık. İkisi de olamadık.
Siz bu nedenle mi kulüplerde uzun süre kalamadınız?
Benim iş ahlakıma göre ilk görevim kulübün koyduğu hedefi yakalamak. Ayrıldığım hiçbir kulüpten hedefin altında kaldığım için ayrılmadım. Hep yönetimsel ve menfaat çalışmasından dolayı ayrıldım. İkincisi ise, -ki Avrupa'da hocalığın değerlendirilmesindeki kıstas budur- futbolcuma prim yaptırmak. Mal varlığıdır futbolcu çünkü. 100 bin lira değerli bir kulübü alıyor ve hedefi yakalayarak takımın değerini artırabiliyorsan başarılısın demektir. Bir de seyirci sayısını artırabiliyorsan, çok daha iyi. Bunu her çalıştığım kulüpte yakalamaya çalıştım. Ayrıldığım hiçbir kulüpte bu hedefin atında kalmadım.
Antalyaspor'da da 2. sırada aldığınız takımı yenilgisiz yine 2. sırada bırakmak zorunda kaldınız. Göreve nasıl getirildiniz?
İlk yarı bitmişti. Raşit Çetiner ile yollar ayrılmıştı. Sakarya, Kocaeli, Eskişehir gibi iyi takımlar vardı. Bütün rakipler 5-6 oyuncu alarak takviye yaptılar. Bizim transferimiz ise kapalıydı. O kadroyla işi götürmemiz istendi, kabul ettik.
Bir dakika. Transfer kapalıydı derken ne demek istediniz?
Antalyaspor'a federasyon tarafından transfer yasağı gelmişti. 1 trilyonun üzerinde borç olduğu için o dönem bizim transfer yapma hakkımız federasyon tarafından alınmıştı. Hatta Menderes Başkan çok net konuştu, transfer kapalı dedi. Transferin son döneminde, çok beğendiği bir oyuncu olan Yaser vardı. Daha sonra Kartal'dan Galatasaray'a giden. İstersen onu alabiliriz dedi. Menderes Başkanı fedakarlık yaptı. Ben de bu oyuncu için o 1 trilyonun ödenip transfer yapılmasına o an için razı olamazdım. Artı alınacaksa daha çok ihtiyacım olan Sakaryasporlu Mustafa Pektemek'i almak istemiştim. Menderes Başkan benimle ilk konuşmasında 'Sağbeki kaleci mi yaparsın, kaleciyi santrfor mu yaparsın, alt yapıdan mı alırsın bilemem. Kadromuz bu' demişti. Transfer yasağı olduğunu iyi biliyorum yani.
Bu durum sanırım ilk kez konuşuluyor. Hiç duyulmamıştı daha önce.
Bu durum o dönem yönetimle bizim aramızda kalan bir şeydi. Göreve geldiğimde bana anlatılan buydu. 'Bu kadroyla bir şeyler yapabilir miyiz' dendi. Ben de kabul ettim ve tek isteğim, kadrodaki oyuncuların paralarının ödenmesiydi. Alt yapıdan 6-7 oyuncu aldım. Biraz zorunluluktan biraz da benim tarzımdan. O dönemde bir çok genç A takıma hazır hale geldi. Fatih Arat ve Musa Nizam bizim özellikle üzerinde durduğumuz oyunculardı. 2. sırada aldık takımı, 2. sırada gittik. 4 galibiyetin 3'ünü dışarıda kazandığımız için göze görünmedi. İçeride çok kazansak tepki belki bu kadar olmayacaktı. Sonuçta yenilmeden görevimize son verildi.
Yenilmeyen bir takımın hocası neden görevden alınır diye sormadınız mı hiç?
Neden görevime son verildiğini inanın hala bilmiyorum. Ayrıca para konuları geçti o dönemde. Ben hiç yönetimle pazarlık yapmadım, para konuşmadım. Raşit Çetiner ayda 30 bin TL alırken, ben 5-6 bin TL maaşla çalıştım. İstediğim sadece görevden alındıktan sonraki sezon bitene kadarki 2 ayın da ödenmesiydi. Zaten tüm alacağım toplam 35 bin civarında tutuyordu. Yanı Raşit Hoca'nın aldığı 1 aylık paraydı benim 6 aylık istediğim. Sorun da olmadı zaten. Başkaları gibi para varsa imza var gibi bir yaklaşımım olmadı.
Kırgın mısınız kulübe?
Kırgınlık yok elbette. O günün şartlarında mütevazı bütçeyle ve imkanlarla özveriyi dışa yansıtmıyoruz. Yıllar sonra ilk kez konuşuyoruz bunları.
Hak ettiğiniz yere gelemediğinizi düşünüyor musunuz?
Ben 50 yaşındayım. Mesleğimi maraton olarak görüyorum. Önce sağlığım yerinde olmalı. Fizik gücüm var, beyin olarak da daha az hata yapacak konumdayım. Önümdeki 10-15 yıl antrenörlük hayatımın en verimli yılları olacak. 50'li yıllar antrenörün en verimli yılları olur. 65-70 yaşlarında milli takım antrenörleri var. İstediğim yere gelemedim diye bir şey yok. Hedeflerim hep taze. Mutlaka fırsat gelecek. Gelen fırsatları daha iyi kullanacağız bundan sonra.
Bu arada teklifler geliyordur. Neden çalışmıyorsunuz?
Aslında okul eğitimim ve İngiltere'deki kurslara baktığımda tarz olarak sportif direktörlük yapmak isterim. Bucaspor ile böyle bir anlaşma yapmak üzereydik ki, Bülent Uygun ile anlaştılar ve sistem yattı.
Peki günümüz Antalyaspor'unu nasıl buluyorsunuz?
Yönetimde de hocada da istikrarın avantajını yaşıyor Antalyaspor. Sanıyorum borçlarda da erime var. Ben sportif olarak da başarılı buluyorum. Gelirler geçen seneye göre ikiye katlandı. İdari ve sportif anlamda hedefler yakalanmış görünüyor.
Antalyaspor'un eksik yönleri nedir size göre?
Yabancı transferinde fiyaskoyuz. Maalesef yabancı oyuncu konusunda 3 yıldır üzerine koyamıyoruz. 1 tane iyi yabancımız var Tita, o da kiralık. Dışındakiler olsa da olur, olmasa da tarzında yabancılar. Futbolculardan aldığım duyuma göre Sammy olabilecek bir oyuncu, ona şans verip beklemek lazım. Yabancı olayında daha rasyonel bir tercih yapmak lazım. Takımı sırtlayan oyuncular zaten yerliler. Örneğin Jedinak'ın yeri dolmadı. Necati dışında golcümüz yok. Çok ciddi takviyeler olmalı.
Alt yapıdan oyuncu çıkmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alt yapıdan gelen oyuncuların kazanılması yönünde Antalyaspor'un daha yürekli olması gerekiyor. Maddi kazancın yanı sıra, bu oyuncular yüreğini koyar. Gençlerbirliği maçında Hüseyin girdikten sonra seyircinin tavrını hatırlayın. O kadar büyük bir sempati ve pozitif tepki oldu ki, beraberlik dikkate alınmadı. Mehmet Hoca'nın bu konudaki karnesini zayıf görüyorum. Umuyorum bunu da artıya geçirir. Kulüp ve federasyonun da yapacağı şeyler var. İngiltere'de 25 kişilik kadrodan 8 tanesinin en az 4 yıl altyapı görmüş oyuncu olması zorunluluğu var. Böyle olunca hocaların kaçar yolu kalmıyor. Alt yapıya tavsiyem özerk olması. Yöneticisi, idare yapısı ve işleyişi ayrı olacak. Alt yapı, A takımın başarı ve başarısızlığından etkilenmeyecek. Hem sporcu yetişir gibi genç yöneticiler de yetişmeli alt yapıdan.
Ne tür bir takımda çalışmayı arzu ediyorsunuz?
30 yıllık teknik direktörüm. Bir kez daha çalışmak istediğim kulüplerden biri Antalyaspor. Çünkü keyif almıştım. Ancak aradan 10 yıl geçiyor, aynı kulüpte farklı insanlar farklı formatlarda çalışıyor. Aynı keyfi alamayabiliyorsunuz. Yurt dışında benim kafa yapıma, futbol anlayışıma uygun bir takımda ya da bir ülke milli takımında çalışmak öncelikli hedefim.