1 mayıs’ın ardından
İşte buradan hareket eden Marks, özel mülkiyetin kaldırıldığı, üretim araçlarının patronun elinden alınıp işçiye verildiği ekonomik bir düzende tüm artı değerin işçi sınıfı tarafından paylaşılabileceğini söyler.
Kapitalist sistem ise olaya farklı bir açıdan yaklaşır. Buna göre işgücü de alınıp satılan bir mal gibidir. İşçi belli bir ücret karşılığı el emeğini satmaktadır. Onun için de işgücünün değeri diğer mallarda olduğu gibi arz-talep dengesince belirlenmelidir. İşsizliğin çok ve kalifiye elemanın az olduğu yerlerde işgücü ucuz, işsizliğin az olduğu yerlerde de işgücü pahalı olacaktır.
Ülkemizde bu iki görüşten ikincisinin egemen olduğunu biliyoruz. Bizim ülkemizde de işgücünün maliyeti arz-talep dengesi ile belirlenmektedir. İşsizliğin azaldığı, nüfus artış hızının yavaşladığı ve böylece de maaşların arttığı bir Türkiye için zannediyorum ki en az elli yıl beklememiz gerekiyor. Belki de daha fazla.
Ancak bizde olmayıp da gelişmiş ülkelerde olan bir şey var ki çalışan kesimin yaşadığı sorunların temel nedeni de odur. Bu olmayan şey işçi hakları ve hukukudur. Kağıt üzerinde olan ama bir türlü uygulanmayan bu haklar çalışan kesimin en temel sıkıntısıdır.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Şurada önümüzde duran turizm sektörüne bakalım. Daha geçen hafta tur şoförlerinin sıkıntıları basında yer aldı. Bazıları günde 12 saat çalışıyormuş.
Turizmde çalışan kesimin çoğu zaman hakları ihlal edilmekte, kiminin maaşları düzenli ödenmemekte, kiminin sigortası eksik yatırılmakta, kiminin fazla mesaisi verilmemekte, turizmimiz ise her yıl rekorlar kırarak bu işçilerin sırtında yükselmektedir. Yeri gelmişken bu konuda dürüst ve hassas olan işverenlerimizin de hakkını teslim etmek gerekir.
Kapitalist sistem artılarıyla eksileriyle dünyada uygulanan bir sistemdir. İyi tarafları olduğu gibi kötü tarafları da vardır. Ancak kapitalist sistem hukuksuzluk ortamında uygulanırsa işte o zaman gelir dağılımdaki adaletsizliğin artmasından tutun da hak ihlallerine kadar her şey yaşanır.
Öyle ise önemli olan hukuk devleti olabilmek. Hukuku üstün tutup bireysel hakları koruyabilmek.