Disk Akdeniz Bölge Temsilcisi ve Disk/Genel-İş Sendikası Antalya Şube Başkanı Vedat Küçük, Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nün 12 Haziran 2002’de küresel bir sorun olan çocuk işçiliğini önlemek amacıyla Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından ilan edildiğini hatırlatarak, “Bu yıl 'çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak için evrensel sosyal koruma' teması ve 'çocuklar tarlaya değil okula gitsin’ sloganıyla farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. İşçilerin, yoksul emekçilerin hakları için mücadele eden sendikamız da, bunu aslında özellikle ve öncelikle çocukların insanca koşullarda yaşaması için yapıyor ve bu bilinçle yaptığı çalışmalarla çocuk işçiliğine duyarsız kalınmaması için çabalarını artırıyor” dedi.
'Sonuçları ağır ve yaralayıcı'
‘Başlıca nedeni yoksulluk ve işsizlik olan çocuk işçiliği karmaşık bir sorunlar yumağıdır ve sonuçları son derece ağır ve yaralayıcıdır’ diyen Küçük, “Çocuk işçilik; çocukların, çocukluklarını yaşayamamasına, beslenme ve eğitim başta olmak üzere temel haklarından mahrum kalmasına ve dolayısıyla sağlıklı fiziksel ve zihinsel gelişimlerini engelleyen zararlı işler olarak tanımlanırken yapılan bütün araştırmaların da çocuk işçiliğinin çocukların ruhsal ve bedensel bütünlüğüne zarar verdiğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. 18 yaşın altında, hane gelirine katkı sağlamak amacıyla çalışan her birey ise çocuk işçidir. Birleşmiş Milletlerin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, 18 yaşına kadar her insanı çocuk olarak tanımlamış olsa da İş Kanununda bulunan 15 yaş sınırı (14 yaşını doldurmuş) ile 18 yaşından küçük çocukların çalışmasına izin verilmektedir. Hafif ve az zamanlı işlerde 15 yaşını tamamlamış çocukların çalışması kabul edilebilirken, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun tanımladığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmeye göre, ağır ve tehlikeli işlerde çalışmanın asgari yaşı 18 olarak kabul edilmiştir” diye konuştu.
Rakamların söyledikleri
Dünyada ve Türkiye’de çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik yapılan çalışmalara rağmen çocuk işçi rakamlarının hâlâ çok yüksek ve yükselmeye devam ettiğini hatırlatan Vedat Küçük, “Yoksulluğun giderek arttığı, gelir dağılımındaki eşitsizliğin her geçen gün tırmandığı bir ortamda bu sayıların azalması şimdilik mümkün görünmüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF tarafından yayımlanan 'Çocuk İşçiliği: Küresel 2020 Tahminleri' başlıklı rapora göre, Covid-19 pandemisinin de etkisiyle son 20 yılda ilk kez çocuk işçiliği yeniden artmaya başladı ve dünya genelinde 160 milyonu buldu. Rapor, şu anda toplam küresel rakamın yarısından biraz fazlasını oluşturan çocuk işçiliğinde 5 ila 11 yaş arasındaki çocukların sayısında önemli bir artışa işaret ediyor. Raporda; sağlıklarına, güvenliklerine veya ahlaklarına zarar verebilecek işler olarak tanımlanan tehlikeli işlerde çalışan 5-17 yaş arası çocukların sayısının 2016'dan bu yana 6,5 milyon artarak 79 milyona yükseldiği belirtiliyor” dedi.
'Türkiye’de 1 milyondan fazla'
‘Dünyada her 10 çocuktan 1’i işçidir ve 1,5 milyar çocuk, sosyal korumadan yoksun yaşıyor’ diyen Vedat Küçük, “Türkiye’de ise –kayıt dışı ve yasal olmayan yollarla gerçekleştiği için- tahminen 1 milyondan fazla çocuk işçinin varlığı söz konusu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 verilerine göre, Türkiye’de yalnızca 2019’un dördüncü çeyreğinde 5-17 yaş aralığında 720 bin çocuğun çalışmak zorunda bırakıldığı görülüyor. Üstelik bu sayıya mülteci çocuklar dâhil değil. Sendikamızın Araştırma Dairesi (Em-Ar)’ın '12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü Araştırma Raporu'na göre ise, Türkiye’de 1 milyondan fazla çocuk işçi var. TÜİK’in verilerinin eksikliğine dikkat çeken Em-Ar; bu verilerde çırak işçilerin, Suriyeli göçmen/mülteci çocuk işçilerin sayılarına yer verilmediğini belirtiyor. Türkiye’de Göç İdaresi verilerine göre; 18 yaşının altında 1 milyon 742 bin 24 Suriyeli göçmen çocuk bulunmaktadır ve bu çocukların 677 bin 572’si 10-18 yaş aralığındadır. Bu çocukların birçoğu da yoksulluk ve eğitim olanaklarından yararlanamadığı için çalışmaya mecbur bırakılıyor. Resmi verilerdeki eksiklikleri dikkate alarak tahmini bir hesaplama yapıldığında; Türkiye’de çocuk işçi sayısına, sadece çırak işçi sayısı eklendiğinde bile en az 1 milyon 39 bin olduğu görülüyor” şeklinde konuştu.
Sektörlerdeki çocuk işçiler
Dünyada çocuk işçilerin yüzde 70.9’unun tarım, yüzde 11.92’sinin sanayi ve yüzde 17.2’sinin hizmet sektöründe çalıştığını anlatan Vedat Küçük, “Sanayide çalışan oran düşük olmasına rağmen, çocuklar en fazla riske sanayi işlerinde maruz kalıyor; bu alanda çalışan çocukların üçte biri tehlikeli işlerde çalışıyor. Türkiye’de ise, TÜİK 2019 verilerine göre yüzde 45,5'i hizmet sektöründe yer alıyor. 5-14 yaş grubunda çalışan çocukların yüzde 64,1 ile tarım sektöründe, 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise yüzde 51’i hizmet sektöründe çalışıyor. Yapılan araştırmalar Türkiye’de çocuk işçilerin yüzde 45 gibi bir oranının mevsimlik tarımda çalıştığına işaret ediyor. Tarımda çalışan çocukları hizmet sektöründe ve sanayide çalışan çocuklar izliyor. İstatistikler bu çocukların yarısının okula devam edemediğini, haftada kırk saatten fazla ağır ve tehlikeli işlerde çalıştıklarını gösteriyor. Ekonomik krizin derinleşmesi, peş peşe gelen zamlar, alım gücünün hızla düşmesi, temel gıdalara ulaşımda çekilen güçlükler, veliler ve okul çağındaki çocuklar üzerinde yıkıcı etki yaratıyor. Sağlıklı beslenemeyen, eğitimine devam edemeyen ve bu eşitsiz yarışta her gün kaybeden çocukların geleceği de kararıyor” dedi.
Tarım işçiliğine dikkat çekti
Çocuk işçiliğin önüne geçmek için bir an önce çalışmalar yapılması gerektiğini hatırlatan Küçük, “Türkiye’de yaygın olarak görülen çocukların mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılmasını, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 182 Sayılı Sözleşmesi ‘en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği’ olarak tanımlıyor. Çalışma hayatının en dezavantajlı grubunu oluşturan tarım işçisi aileler yoksullar ve bu yoksulluk kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Yoksulluk döngüsünün sürekliliğini de çocuk işçiliği sağlıyor. Başka gelir kaynakları, tasarrufları veya işsizlik yardımları olmadığı için, tarım işçisi aileler yiyecek, barınma, giysi, hijyen gibi temel ihtiyaçlarını bile karşılamada zorluk çekiyorlar ve bu yoksunluk hali çocuk emeğinin kullanımı da 'kaçınılmaz' hale getiriyor. Ülkemizdeki işsizliği azaltacak ve toplumsal eşitsizlikleri düzeltecek sosyal bir değişim ve iyileşme sürecinin bir an önce başlaması öncelikle çocuklar için hayati önem taşıyor. Kaynakların sağlık ve eğitime aktarılması, dezavantajlı gruplara öncelik verilmesi, bütün çocuklara koşulsuz ve karşılıksız maddi yardım yapılması, ilköğretim çağındaki çocuklara okullarda kahvaltı ve öğle yemeği verilmesi, yoksulların yoğun olarak yaşadığı mahallelerde ücretsiz kreş ve anaokulları açılması; temelde bir insan hakları sorunu olan çocuk işçiliğin önlenmesi için, çocukların eğitimlerine devam etmesi ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmeleri için sosyal devlet olma iddiasının ön koşuludur.
Kuşkusuz, biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Yaşar Kemal’in 'Sarı Sıcak' öyküsündeki Çocuk Osman’ın ve onun gibi daha nicelerinin sabahları sıcak yataklarından kalkıp çalışmaya gitmek zorunda olmayacakları güzel bir ülke için, vazgeçen tarafta hiç olmayacağız, bu hepimizin Osman’a ve kardeşlerine borcudur” diyerek konuşmasını tamamladı.
Esra ALTUNKES
'Sonuçları ağır ve yaralayıcı'
‘Başlıca nedeni yoksulluk ve işsizlik olan çocuk işçiliği karmaşık bir sorunlar yumağıdır ve sonuçları son derece ağır ve yaralayıcıdır’ diyen Küçük, “Çocuk işçilik; çocukların, çocukluklarını yaşayamamasına, beslenme ve eğitim başta olmak üzere temel haklarından mahrum kalmasına ve dolayısıyla sağlıklı fiziksel ve zihinsel gelişimlerini engelleyen zararlı işler olarak tanımlanırken yapılan bütün araştırmaların da çocuk işçiliğinin çocukların ruhsal ve bedensel bütünlüğüne zarar verdiğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. 18 yaşın altında, hane gelirine katkı sağlamak amacıyla çalışan her birey ise çocuk işçidir. Birleşmiş Milletlerin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, 18 yaşına kadar her insanı çocuk olarak tanımlamış olsa da İş Kanununda bulunan 15 yaş sınırı (14 yaşını doldurmuş) ile 18 yaşından küçük çocukların çalışmasına izin verilmektedir. Hafif ve az zamanlı işlerde 15 yaşını tamamlamış çocukların çalışması kabul edilebilirken, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun tanımladığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmeye göre, ağır ve tehlikeli işlerde çalışmanın asgari yaşı 18 olarak kabul edilmiştir” diye konuştu.
Rakamların söyledikleri
Dünyada ve Türkiye’de çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik yapılan çalışmalara rağmen çocuk işçi rakamlarının hâlâ çok yüksek ve yükselmeye devam ettiğini hatırlatan Vedat Küçük, “Yoksulluğun giderek arttığı, gelir dağılımındaki eşitsizliğin her geçen gün tırmandığı bir ortamda bu sayıların azalması şimdilik mümkün görünmüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF tarafından yayımlanan 'Çocuk İşçiliği: Küresel 2020 Tahminleri' başlıklı rapora göre, Covid-19 pandemisinin de etkisiyle son 20 yılda ilk kez çocuk işçiliği yeniden artmaya başladı ve dünya genelinde 160 milyonu buldu. Rapor, şu anda toplam küresel rakamın yarısından biraz fazlasını oluşturan çocuk işçiliğinde 5 ila 11 yaş arasındaki çocukların sayısında önemli bir artışa işaret ediyor. Raporda; sağlıklarına, güvenliklerine veya ahlaklarına zarar verebilecek işler olarak tanımlanan tehlikeli işlerde çalışan 5-17 yaş arası çocukların sayısının 2016'dan bu yana 6,5 milyon artarak 79 milyona yükseldiği belirtiliyor” dedi.
'Türkiye’de 1 milyondan fazla'
‘Dünyada her 10 çocuktan 1’i işçidir ve 1,5 milyar çocuk, sosyal korumadan yoksun yaşıyor’ diyen Vedat Küçük, “Türkiye’de ise –kayıt dışı ve yasal olmayan yollarla gerçekleştiği için- tahminen 1 milyondan fazla çocuk işçinin varlığı söz konusu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 verilerine göre, Türkiye’de yalnızca 2019’un dördüncü çeyreğinde 5-17 yaş aralığında 720 bin çocuğun çalışmak zorunda bırakıldığı görülüyor. Üstelik bu sayıya mülteci çocuklar dâhil değil. Sendikamızın Araştırma Dairesi (Em-Ar)’ın '12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü Araştırma Raporu'na göre ise, Türkiye’de 1 milyondan fazla çocuk işçi var. TÜİK’in verilerinin eksikliğine dikkat çeken Em-Ar; bu verilerde çırak işçilerin, Suriyeli göçmen/mülteci çocuk işçilerin sayılarına yer verilmediğini belirtiyor. Türkiye’de Göç İdaresi verilerine göre; 18 yaşının altında 1 milyon 742 bin 24 Suriyeli göçmen çocuk bulunmaktadır ve bu çocukların 677 bin 572’si 10-18 yaş aralığındadır. Bu çocukların birçoğu da yoksulluk ve eğitim olanaklarından yararlanamadığı için çalışmaya mecbur bırakılıyor. Resmi verilerdeki eksiklikleri dikkate alarak tahmini bir hesaplama yapıldığında; Türkiye’de çocuk işçi sayısına, sadece çırak işçi sayısı eklendiğinde bile en az 1 milyon 39 bin olduğu görülüyor” şeklinde konuştu.
Sektörlerdeki çocuk işçiler
Dünyada çocuk işçilerin yüzde 70.9’unun tarım, yüzde 11.92’sinin sanayi ve yüzde 17.2’sinin hizmet sektöründe çalıştığını anlatan Vedat Küçük, “Sanayide çalışan oran düşük olmasına rağmen, çocuklar en fazla riske sanayi işlerinde maruz kalıyor; bu alanda çalışan çocukların üçte biri tehlikeli işlerde çalışıyor. Türkiye’de ise, TÜİK 2019 verilerine göre yüzde 45,5'i hizmet sektöründe yer alıyor. 5-14 yaş grubunda çalışan çocukların yüzde 64,1 ile tarım sektöründe, 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise yüzde 51’i hizmet sektöründe çalışıyor. Yapılan araştırmalar Türkiye’de çocuk işçilerin yüzde 45 gibi bir oranının mevsimlik tarımda çalıştığına işaret ediyor. Tarımda çalışan çocukları hizmet sektöründe ve sanayide çalışan çocuklar izliyor. İstatistikler bu çocukların yarısının okula devam edemediğini, haftada kırk saatten fazla ağır ve tehlikeli işlerde çalıştıklarını gösteriyor. Ekonomik krizin derinleşmesi, peş peşe gelen zamlar, alım gücünün hızla düşmesi, temel gıdalara ulaşımda çekilen güçlükler, veliler ve okul çağındaki çocuklar üzerinde yıkıcı etki yaratıyor. Sağlıklı beslenemeyen, eğitimine devam edemeyen ve bu eşitsiz yarışta her gün kaybeden çocukların geleceği de kararıyor” dedi.
Tarım işçiliğine dikkat çekti
Çocuk işçiliğin önüne geçmek için bir an önce çalışmalar yapılması gerektiğini hatırlatan Küçük, “Türkiye’de yaygın olarak görülen çocukların mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılmasını, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 182 Sayılı Sözleşmesi ‘en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği’ olarak tanımlıyor. Çalışma hayatının en dezavantajlı grubunu oluşturan tarım işçisi aileler yoksullar ve bu yoksulluk kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Yoksulluk döngüsünün sürekliliğini de çocuk işçiliği sağlıyor. Başka gelir kaynakları, tasarrufları veya işsizlik yardımları olmadığı için, tarım işçisi aileler yiyecek, barınma, giysi, hijyen gibi temel ihtiyaçlarını bile karşılamada zorluk çekiyorlar ve bu yoksunluk hali çocuk emeğinin kullanımı da 'kaçınılmaz' hale getiriyor. Ülkemizdeki işsizliği azaltacak ve toplumsal eşitsizlikleri düzeltecek sosyal bir değişim ve iyileşme sürecinin bir an önce başlaması öncelikle çocuklar için hayati önem taşıyor. Kaynakların sağlık ve eğitime aktarılması, dezavantajlı gruplara öncelik verilmesi, bütün çocuklara koşulsuz ve karşılıksız maddi yardım yapılması, ilköğretim çağındaki çocuklara okullarda kahvaltı ve öğle yemeği verilmesi, yoksulların yoğun olarak yaşadığı mahallelerde ücretsiz kreş ve anaokulları açılması; temelde bir insan hakları sorunu olan çocuk işçiliğin önlenmesi için, çocukların eğitimlerine devam etmesi ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmeleri için sosyal devlet olma iddiasının ön koşuludur.
Kuşkusuz, biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Yaşar Kemal’in 'Sarı Sıcak' öyküsündeki Çocuk Osman’ın ve onun gibi daha nicelerinin sabahları sıcak yataklarından kalkıp çalışmaya gitmek zorunda olmayacakları güzel bir ülke için, vazgeçen tarafta hiç olmayacağız, bu hepimizin Osman’a ve kardeşlerine borcudur” diyerek konuşmasını tamamladı.
Esra ALTUNKES