Adabı muaşeret
İyi tutum ve davranışlarla bunları kazandıran bilgi için kullanılan edebin çoğulu âdâb ile “barış içinde yaşama, birbiriyle uzlaşma” anlamındaki muâşereden (muâşeret) gelen âdâb-ı muâşeret (âdâbü’l-muâşere) genellikle bireylerin ve toplum kesimlerinin birbirine karşı olan sevgi ve dostluk duygularını güçlendirici medenî ve ahlaki davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade ediyor. Dilimize Arapça’dan geçen kelimelerden anlamı en çok merak edilen kavram adabı muaşarettir. “Görgü kuralları” manasına gelmektedir. Öyle çatal solda bıçak sağda falan değil. Günaydın demek mesela. Gülümsemek. Selam vermek, hatır sormak. Gürültü yapmamak mesela. Korna çalmamak, bağıra çağıra konuşup, hayasızca gülmemek. Yol vermek, yer vermek mesela. Zeki olduğunu sanarak kırmızı ışıkta geçmemek mesela. Tükürmemek, yerlere bir şey atmamak, arabanın küllüğünü yola boşaltmamak mesela. Sırada beklemeyi bilmek, ne kadar akıllı olursan ol önlere kaynamaya çalışmamak mesela. Hayvanlar kötü davranmamak, eziyet etmemek mesela. Sokak hayvanlarını besliyorum diye akşamdan kalma nohut tenceresini kaldırıma boşaltmamak mesela. Ayakkabıları daire girişinde çıkarıp, karman çorman bırakmamak mesela. Bisiklet yolundan yürümemek, donla denize girmemek mesela. Mangal kültürünü bir nizama sokmak mesela. İki pirzola için koca ormanları yakmamak mesela. Çevrenize bir bakın mutlaka bir kaçı ile karşılaştığınız olmuştur. Ne kadar eğitim verirsek verelim bir arpa boyu yol ilerlemediğimiz ortada. Bizi, diğer toplumlardan ayıran özelliğimiz de bu olsa gerek.