Ahmet Uluç klasiği!
Oysa klavyenin başına geçmeden önce beynimin harıl harıl çalışıp, geçmişi bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirişini o an kayıt altına alabilsem, yazacaklarımla sayfalar yetmez.
Ama aniden duruyor o hafıza.
Kimi insan vardır.
Yaşantısı mantığın bittiği yerden başlar.
Kimi insan vardır.
Mantık dışına çıkmayıp, kimseye asla ödün vermeden yaşam sürer.
“Ahmet Uluç bu tarifin neresindedir” diye bir soru sorulsa, ona bile cevap veremem.
Bir şeyler yazmak istiyorum fakat, onun aramızdan ayrılıp gitmesinin verdiği burukluk beynime işliyor, beynim yazma komutunu verip vermemekte kararsız kalıyor.
Hep ikilem.
Ahmet abi.,
Biliyorum benim yazdıklarımı okuyamayacaksın.,
Biliyorum ki, şuan bu satırları yazarken yüreğimin nasıl çarptığını da bilemeyeceksin.
Biliyorum ki, seni sevenlerinin cami avlusuna akın ettiğini de, kimlerin gelip, gelmelerini çok isteyipte gelemeyenlerin kim olduğundan da habersiz kalacaksın.
Muratpaşa Camii doldu ağabey.,
Hatta, hani hep bana derdin ya, “Bana gazetecilik yapma. Abartma” hitaplarını.
İnan ki abartmıyorum abi.,
Siyasetten, spora. İş dünyasından lokantacısına. Gazetecisinden, eski yeni belediye başkanı ve Milletvekillerinden tut da, her kesimden seni seven herkes oradaydı ağabey.,
Kızın, yeğenin ve onların dışında birkaç kişi göz yaşı akıtıyordu. Diğerleri ise seninle geçirdikleri saniye, dakika, saat ve günleriyle ilgili anılarını kendi aralarında bir birlerini anlatıp, daha çok gülüyorlardı.
En üzüntü ortamında dahi, senin herkese tebessüm ettirdiğin gibi ağabey.
Vasiyet ettiğin gibi, herkes o vasiyetini yerine getirmek için cenaze töreninde dahi yarışır haldelerdi.
Ne oldu biliyor musun Ahmet ağabey?
Cansız bedenin Andızlı mezarlığına doğru götürülüyor ya.,
Sevenlerin de mezarlığın yolunu tutmuş yürüyor. Sağ taraftaki bir taksici haykırıyor.,
“Millet cenaze için mezarlığına mı gidiyor yoksa eğlenmeye mi anlayamadım. Kimsenin yüzünde ağlamaklı bir hal yok.”
“Vasiyeti öyle” sözlerini duyunca, hayretler içerisinde kalıvermişti taksici.
Mezarlıkta da insan seli vardı ağabey.,
Herkes senin sağlığında insanların beynine yer eden anılarını kendi aralarında konuşarak, üzerine toprak atanlar bile vardı.
İnsan oğlu bu fani dünyada ölmeyecekmiş gibi yaşar ya hani.,
Sen tam tersini yapıp gittin be ağabey.
Ağabey.,
Hani, “Ulan anamın öldüğüne ağlamadım, anamın ölümü ile ilgili yazdığın yazıyla beni ağlattın” deyip, sol omzuma tatlı sert bir yumruk vurmuştun ya.,
Aramızdan ayrılıp gittiğinde, senin isteğini yerine getirebilmek adına ağlamadım ama, inanki cenaze töreninde insanların seninle ilgili yaptığı konuşmaları duyunca, seni ne denli özleyeceğimi ve bu özlemimi hiç gideremeyeceğimi hissettiğim an kendimi tutamadım.
Parsel parsel yaptın, yaşantına yaşantı kattın.
Parselleri verdiklerin de, salının bir yerlerine yapıştı ağabey.
Ama sağlığında seninde dediğin gibi, hiç kimse o parselleri de, beraberinde götüremeyecek.
Yaşadığın gibi uyu ağabey.,