Antalya ‘geleceğin’ kenti..

Bugün bir “zihniyet”i anlatmak istiyorum sizlere..

Antalya’nın hala “bir büyük köy” olarak kalmasına neden olan zihniyeti..

Aldığı “hızlı göç” nedeniyle birdenbire büyüyen, ama “siyasi ve kişisel rant” nedeniyle “plansız-programsız” büyüyen Antalya..

12 milyonu aşkın yabancının ziyaret ettiği bir bölge olması nedeniyle, “dünya kenti” diye anılıyor..

Peki..

Sizce Antalya, “bir dünya kenti”ne benziyor mu?

Yaşadığınız şu kenti bir gün çıkıp Kepez’in üstlerinden denize doğru bir seyredin..

İnanılmaz derecede “çirkin bir Antalya” göreceksiniz..

Kibrit kutusu gibi dizilmiş, çirkinlikte birbiriyle yarışan beton bloklar..

Daracık bulvar, cadde ve sokaklar..

Önü, büyük binalarla kesilmiş bir deniz..

Yeşili neredeyse yok edilmiş koca bir alan..

Ve..

Gelen turistlerden yeterince yararlanamayan bir “turizm başkenti”..

Oysa..

Bir “dünya kenti”nin, özellikle bir “turizm başkenti”nin görüntüsü çok farklı olmalıdır, değil mi?

Dünyanın en çok turist çeken kentleri Hong Kong gibi, Singapur gibi, New York gibi, Paris gibi, Dubai gibi, “mimarların kendilerini tatmin ettiği” bir şehir olmalıdır Antalya..

Ama, olamıyor..

Niye olamıyor?

Çünkü..

BİR.. Bırakın bir 40-50 yıl sonrasını, 5 yıl sonrasını bile hesap etmekten yoksun yerel ve STK yöneticileri var..

İKİ.. Antalya’da, burasının “mimarların kendilerini tatmin ettiği bir kent” olmaması için sürekli fren olanlar var..

ÜÇ.. Çalışanla çalışmayanı, vizyonu olanla olmayanı ayıramayacak bir halkı var..

Bunları biraz açmam gerekiyor..

Bir sahil kenti nasıl olmalıdır?

Kentin kurulduğu alan ne olursa olsun..

Denizden iç kısımlara doğru dikine açılmış, en az 150-200 metre genişliğinde 3-4 tane “koridorları” olmalı..

Olmalı ki; kentin bütünü denizin kokusunu ve meltemin o tatlı esintisini hissedebilsin..

En küçük caddesi “40’lık yol” olmalı..

“Kentsel dönüşüm”ler ve akılcı bir planlamayla bu çok kolay sağlanabilir..

Tarihi ve kültürel alanları ortaya çıkaracak ve onları koruyacak, kente güzellik katacak yapıların önünü açacak bir “imar planı” olmalı..

Yan yana dizilmiş kibrit kutusu gibi binalar yerine, her türlü ihtiyaca cevap verecek “yaşam alanları” için yatırımcı özendirilmeli..

Böylece “yeşil alan miktarı” da artacaktır..

Yapılacak binalarda mutlaka bir “estetik” aranmalı..

“Toplu ulaşım” kavgası yapmak yerine, bir an önce “toplu ulaşım” sistemi çağdaş hale getirilmeli..

Bunları yapmak çok mu zor?

Hayır..

Aklını “Antalya’ya hizmet”e ayıracak belediye başkanları..

Yukarıda anlattığım Antalya manzarasını gerçekleştirecek kafaya sahip başkan ve meclis üyeleri..

Siyasi ve kişisel çıkarını ikinci plana itebilecek muhalefet, STK temsilcisi ve danışmanlar..

“Mimarların kendini tatmin ettiği bir kent” yaratılması için yeter de artar bile..

Ama..

Kendini “asli işine” vermeyen başkanlarla ona ayak uyduran meclis üyeleriyle..

Antalya’ya vizyon kazandıracak çalışmalara engel olabilmek için hep siyaseti ön plana alan muhalefet ve STK’larla..

Siyasetle hizmeti birbirinden ayıramayan bir halkla..

Kısır bir “zihniyet”le..

Ancak bu kadar oluyor işte..

Antalya, İstanbul-İzmir-Trabzon’la birlikte bugünün ve “geleceğin” kenti..

EXPO’2016 da büyük fırsatlardan biri..

Bunu birileri görmeli ve anlamalı artık..