Antalya Ticaret Borsası (ATB) Ekim Ayı Meclis Toplantısı ATB Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Meclis Başkanı Erdoğan Ekinci başkanlığında gerçekleşen toplantıda konuşan ATB Başkanı Ali Çandır, toplantıya başlamadan önce bu ay içerisinde babasını kaybeden Başkan Yardımcısı Halil Bülbül’e ve ailesine, eşini kaybeden 6. Meslek Komitesi Başkanı Ertan Altundağ’a başsağlığı diledi. Başkan Çandır, TUSAŞ’a yapılan hain saldırıyı lanetleyerek, “Hedef gözetmeksizin sivil ve masum insanların katledildiği barbarlık terörist eylemleridir. 40 yıldır ülkemize uygulanan bu barbarlık bizi birbirimize bağladı. TUSAŞ'a yapılan hain saldırıyı kınıyor ve şehitlerin yakınlarına başsağlığı diliyorum. Demokrasimizi barbarlığa teslim etmeyeceğiz. İkinci yüzyılımızı ve nice yüzyıllarımızı hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşayacağız. Buna olan inancım tamdır. Cumhuriyetimizin 101’inci yılı hepimize kutlu olsun. 2024 yılı son çeyreğine girmiş bulunuyoruz. Geçtiğimiz üç çeyrek, hepimiz için zorlu geçti. Bir taraftan hızla sıkılaşan para politikası uygulamaları, diğer taraftan durdurulamayan maliyet artışları hepimizi sık boğaz ederken iç ve dış pazar koşullarının giderek daralması da ek zorluklar olarak karşımıza çıkmıştır” diye konuştu.
‘İşletmelerin kapanma hızında artış’
Yıl boyunca giderek ağırlaşan bu zorluklara dayanamayan işletmelerin kapanma hızlarının görülmedik düzeyde arttığını belirten ATB Başkanı Ali Çandır, “Sizlerle her ay paylaştığım güncel kurulan/kapanan şirket sayılarının eğiliminde sürekli bozulmalar yaşanmaktadır. Fakat bizim açımızdan daha dikkat çekici durum, kentimizdeki eğilimin yıl başından beri ülkemiz genelinden olumsuz ayrışmasıdır. Örneğin geçtiğimiz ay, yıllıklandırılmış verilerle kurulan şirket, kentimizde yüzde 26 azalırken ülke genelinde yüzde 13 azalmıştır. Kapanan şirket ise kentimizde yüzde 46 artarken ülke genelinde yüzde 23 artmıştır. Dikkat ederseniz Antalya, kurulan/kapanan şirket hareketliliğinde ülkemizin iki kat gerisinde kalmıştır. Protestolu senet tutarı, kentimizde yüzde 304 artmışken ülke geneli yüzde176 artmıştır. Karşılıksız çek tutarı kentimizde yüzde 372, ülkemizde yüzde 225 artmıştır. İş dünyamızın öncü göstergelerinden biri olan çek ile işlem hacmi ise yine yıllıklandırılmış verilerle ülkemizdeki yüzde 71’lik artışa karşılık Antalya’da yüzde 53 artabilmiştir. Yani ticaretin parasal yönüyle ilgili göstergelerde de kentimiz, ülke ortalamasının yaklaşık yüzde 50 gerisinde seyretmektedir. Bir diğer öncü gösterge olan kredi kullanımı ise yine yıllıklandırılmış verilerle, ticari krediler ülkemizde yüzde 29 ve kentimizde yüzde 37 artmıştır. Tarım kredileri ise kentimizde yüzde 33, ülke genelinde ise yüzde 51 artmıştır” diyerek istatistikleri açıkladı.
‘Reel büyüme yaşanmadı’
Çandır, örneklendirdiği iş dünyası parasal verilerinin yani çek ile işlem hacmi ve kullandırılan kredilerin resmi enflasyon kadar bile artmadığını vurgulayarak şunları kaydetti: “Diğer bir deyişle reel büyüme yaşanmamıştır. Özellikle kentimizdeki iş dünyası ve ekonomik aktivite, ülkemiz genelinin oldukça gerisinde seyretmektedir. Bu durum yıl başından beri benzer bir eğilim göstermektedir. Bu nispi yavaş gidişatı sizlerle uzun bir süredir paylaşmaktayım. Antalya’mız geçmişi itibarıyla genellikle ülkemiz ortalamasından hızlı büyümeye alışıktır. Bu genel eğilime yeniden kavuşmalıyız. Ancak uygulamalar Antalya için zorlayıcı olmaya devam etmektedir. Nitekim yıllıklandırılmış ihracat verileri de yılbaşından bu yana nispi olarak ülkemiz genelinden yavaş gerçekleşmiştir. Açıklanan son veriler de bu durumu teyit etmektedir. Toplam ihracat, kentimiz ve ülkemiz için yüzde 2.3 artarken tarım ve gıda ürünleri ihracatı kentimizde değişmemiş, ülkemiz genelinde ise yüzde 3.8 artmıştır. Yaş meyve sebzede durum daha olumsuzdur. Ülkemizdeki yüzde 5’lik artışa karşılık kentimizde yüzde 5.5 azalış yaşanmıştır. Önümüzdeki aylarda turizmdeki hareketliliğin azalmasıyla kentimiz ekonomisinin nispi olumsuz ayrışması, daha da belirgin hale gelme riskini taşımaktadır. Hepimiz, önümüzdeki genel sıkılaşma politikalarına ve bunların kentimize olan nispi yüksek olumsuz yansımalarına daha fazla odaklanmalıyız.”
‘Tarımı cazip kılacak politikalara ihtiyaç var’
16 Ekim Dünya Gıda Günü kapsamında Antalya Tarım Konseyi iş birliğinde; Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilciliği, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Antalya İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Gıda Mühendisleri Odası Antalya Şubesi’nin katkılarıyla düzenlenen panelde; ulaşılabilir, güvenilir ve sürdürülebilir gıdaya erişim, artan gıda fiyatlarının etkileri, israf ile tarımsal nüfusun yaşlanması ve gençlerin tarıma ilgi göstermediğine dikkat çeken Çandır, şu ifadeleri kullandı: “Sektörümüz, son dönemde hızlı bir biçimde iş gücünün azalması ve çalışanların yaş ortalamasının 58’e yükselmesi gibi yapısal sorunlarla karşı karşıyadır. Bu durum, özellikle Antalya ve benzeri kentlerde, emeğe dayalı tarımsal üretim alanlarında kayıplara neden olmaktadır. TÜİK verilerine göre 2023 yılında yaşlı nüfusun yüzde 57,7’si, genç nüfusun ise yüzde 13,6’sı tarımda çalışmaktadır. Gençler tarıma yönelmek yerine tarım dışı alanları tercih etmektedir. Sektörün içinde bulunduğu bu sorunu aşabilmesi için tarımda; çalışmayı, üretmeyi, girişimci olmayı ve kırda yaşamı cazip hale getirecek kamu politikalarına ihtiyaç vardır. Aksi halde toplumsal sürdürülebilirliğimiz ciddi zarar görecektir. Mesleki eğitim sonrası iş garantisinden girişim teşviklerine, özel finansman ve ücret desteklerinden askerlik süresi muafiyetine ve sektöre özel bir sosyal güvenlik modeli geliştirilmesi gibi ortak akılla oluşturulacak planlama ve stratejilere ihtiyaç vardır.”
‘İklim değişikliği üretimi etkiledi’
Çandır, bu yıl iklim değişikliği, zamansız ve yetersiz yağışlar kaynaklı ilimiz geneli arpa-buğday verim ve kalitesinde ciddi bir düşüş yaşandığını belirterek, “Hasat edilen mahsulün büyük kısmı da yemlik olarak değerlendiriliyor. Ayrıca önümüzdeki üretim dönemi için yayladaki ilçelerimizde kuraklık nedeniyle buğday ekimlerinde gecikmeler yaşanmakta ve girdi maliyetlerindeki artış üretim iştahını azaltmaktadır. Bu nedenle hububat üreticileri, mısır, meyve ve sebze üretimine yönelmekte ya da arazilerini nadasa bırakmaktadır. Susam üretiminde de yine iklim değişikliği ve işçi gücüne erişim nedeniyle azalma gözlemleniyor; susamın şu an kilogram fiyatı 110 TL, yerfıstığının kilogramı ise 25 TL seviyelerinde işlem görmektedir. Üreticiler, mevcut fiyatları düşük buldukları için depolama yoluna giderek fiyat artışı bekliyorlar. Tarım ve Orman Bakanlığı, stratejik ürünleri kapsayan bir adım attı, çalışmalara başladı. Ancak uygulama henüz başlamadı ve destekler hala zamanında ödenmiyor. Geç yapılan destek ödemeleri ise üreticiyi motive etmekte yetersiz kalıyor. Kentimiz zeytin rekoltesinde geçtiğimiz ayki toplantımızda da ifade ettiğim gibi yüzde 45 düzeyinde bir artış bekleniyor. Rekoltenin 55 bin ton zeytin ve 10 bin ton zeytinyağı düzeyinde olacağı tahmin ediliyor. Ancak iklim değişikliğinden kaynaklı istenilen yağışların görülmemesi nedeniyle sofralık olarak değerlendirilecek zeytinlerin kalibresinde sorunlar yaşanıyor” dedi.
‘Komiteler Borsamızın mutfağıdır’
Çandır, şöyle devam etti: “Yaş meyve sektöründe ise nar hasadının yüzde 80 oranında tamamlanmasıyla kilogram fiyatının 20-25 TL seviyesinden güneş yanıklığı ve çatlamaya bağlı olarak 8-10 TL seviyesine gerilediği, armut hasadının bu yıl kalite bakımından iyi düzeyde olduğu, elma üretiminin ve kalitesinin ise iklim koşullarına bağlı olarak ciddi oranda gerilediği komite üyelerimizce dile getirilmiştir. Her zaman ifade ettiğim gibi meslek komitelerimiz Borsamızın mutfağı konumundadır. Komite üyelerimizin paylaşımları ile sektörün nabzını tutuyor ve birliğimiz aracılığıyla ilgili kurumlara ileterek çözüm için çalışıyoruz. Bu fırsatla meslek komitesi üyesi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kent olarak bir taraftan iklim değişikliği ve su kaynaklı sorunlarla boğuşurken, diğer taraftan güneş enerji santrali (GES) ve hidroelektrik santrali (HES) projeleri ile kentimiz ve bölgemizdeki taş ve maden ocakları konusu gündemi meşgul ediyor.Oysaki Antalya’yı Antalya yapan tarihi, doğası, taşı, toprağı ve iklimidir. Bizler GES, HES, taş ve maden ocakları konusunda tümden reddedici değiliz. Merkezden kağıt üzerinde ve uzaktan algılamayla verilmiş izinlerin yerelde yarattığı tahribat ve tepkilerin yansımalarını sürekli yaşıyoruz. Bu yöntemin mutlaka yereldeki taraflarla ve paydaşlarla etkili bir düzeyde değerlendirmesinden sonra harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
ARZU YAVUZ