ASGARİ ÜCRET ARTIŞI SONRASI MALİYET BASKISI

Abone Ol

Asgari ücret artışları, toplumsal refahın korunması ve çalışanların alım gücünün desteklenmesi açısından vazgeçilmez bir politika aracıdır. Ancak bu artışların, özellikle yüksek enflasyon ortamlarında, üretim maliyetleri üzerinde yarattığı baskı da göz ardı edilemez bir gerçekliktir. Türkiye ekonomisi son yıllarda hem iç hem de dış şokların etkisiyle maliyet yönlü baskıların yoğunlaştığı bir dönemden geçerken, asgari ücrette yapılan her artış bu baskının görünür yüzlerinden biri haline gelmektedir.
Bugün gelinen noktada tartışma, “asgari ücret artsın mı?” sorusundan çok, “asgari ücret artışı maliyet yapısını nasıl dönüştürüyor ve bu dönüşüm sürdürülebilir mi?” sorusuna evrilmiş durumdadır.
Asgari Ücretin Ekonomideki Ağırlığı
Türkiye’de asgari ücret, yalnızca en düşük gelir grubunu ilgilendiren bir ücret olmaktan uzun süredir çıkmıştır. Ücret skalasının alt basamaklarında sıkışma yaşanması, asgari ücretin fiilen ortalama ücrete yaklaşmasına yol açmıştır. Bu durum, yapılan artışların yalnızca asgari ücretlileri değil, geniş bir çalışan kesimini dolaylı olarak etkilemesine neden olmaktadır.
İşveren açısından bakıldığında asgari ücret artışı, sadece çıplak ücret artışı anlamına gelmez. Sosyal güvenlik primleri, vergiler ve yan haklarla birlikte toplam işgücü maliyeti önemli ölçüde yükselir. Özellikle emek yoğun sektörlerde bu artış, doğrudan üretim maliyetlerine yansır ve işletmelerin fiyatlama davranışlarını kaçınılmaz biçimde etkiler.
Maliyet Baskısının Kaynakları Derinleşiyor
Asgari ücret artışının yarattığı maliyet baskısını tek başına ele almak eksik bir analiz olur. Çünkü bu baskı, zaten yüksek seyreden enerji fiyatları, hammadde maliyetleri, lojistik giderleri ve finansman maliyetleriyle birleştiğinde çok daha ağır bir yük haline gelmektedir.
Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için tablo daha kırılgandır. Büyük firmalar ölçek ekonomisi, fiyatlama gücü ya da verimlilik artışı yoluyla bu baskıyı kısmen absorbe edebilirken, KOBİ’ler için aynı esneklik çoğu zaman mevcut değildir. Bu durum, bazı işletmelerin ya fiyat artırmasına ya da maliyetleri kısmak adına istihdamı daraltmasına yol açmaktadır.
Fiyatlara Yansıma ve Enflasyon Döngüsü
Maliyet baskısının en görünür sonucu, nihai ürün ve hizmet fiyatlarındaki artıştır. Asgari ücret artışıyla yükselen işgücü maliyetleri, çoğu sektörde fiyatlara kademeli olarak yansıtılır. Bu süreç, maliyet enflasyonu olarak tanımlanan bir döngüyü besler.
Buradaki temel sorun, ücret artışlarının enflasyon karşısında erime riskiyle karşı karşıya kalmasıdır. Çalışanların gelirleri artırılırken, bu artışın fiyatlara yansıması sonucu satın alma gücü kısa sürede yeniden baskı altına girebilir. Böylece ücret artışı, beklenen refah artışını kalıcı biçimde sağlayamaz ve yeni bir artış beklentisi doğar. Bu kısır döngü, ekonomide fiyatlama davranışlarını bozarak belirsizliği artırır.
İstihdam ve Kayıt Dışı Risk
Asgari ücret artışı sonrası maliyet baskısının bir diğer önemli boyutu istihdam üzerindeki etkisidir. Özellikle düşük kârlılıkla çalışan sektörlerde işverenler, artan maliyetleri dengelemek için yeni istihdam yaratmaktan kaçınabilir ya da mevcut çalışan sayısını azaltma yoluna gidebilir.
Daha riskli olan ise kayıt dışı istihdam eğiliminin güçlenmesidir. Maliyet baskısı altında kalan bazı işletmeler, yasal yükümlülüklerden kaçınmak için kayıt dışı çalışma modellerine yönelebilir. Bu durum hem çalışanların sosyal güvencelerini zayıflatır hem de kamu maliyesi açısından gelir kaybına yol açar.
Sektörel Farklılıklar Belirginleşiyor
Asgari ücret artışının maliyet etkisi, sektörler arasında homojen dağılmaz. Emek yoğun sektörler – özellikle tekstil, hazır giyim, gıda, perakende ve hizmetler – bu artıştan daha fazla etkilenir. Buna karşılık sermaye yoğun ve teknoloji ağırlıklı sektörler, işgücü maliyet artışını görece daha kolay telafi edebilir.
Bu durum, ekonomide yapısal bir dönüşüm ihtiyacını da gündeme getirir. Düşük katma değerli, emek yoğun üretim modelinin sınırlarına gelindiği gerçeği, asgari ücret artışlarıyla birlikte daha görünür hale gelmektedir.
Verimlilik Artışı Olmadan Sürdürülebilirlik Zor
Asgari ücret artışlarının kalıcı refah üretmesi için verimlilik artışıyla desteklenmesi şarttır. İşgücü verimliliği artmadığı sürece, ücret artışları maliyet baskısını artırmaktan öteye geçemez. Bu noktada eğitim, dijitalleşme, teknolojik yatırım ve organizasyonel verimlilik kritik rol oynar.
Ancak kısa vadede verimlilik artışı sağlamak kolay değildir. Bu nedenle asgari ücret artışlarının etkisi, çoğu zaman işletmeler üzerinde ani ve sert bir maliyet şoku şeklinde hissedilir.
Politika Dengesi Arayışı
Asgari ücret artışı sonrası oluşan maliyet baskısı, politika yapıcılar açısından hassas bir denge gerektirir. Bir yandan çalışanların alım gücünü koruma zorunluluğu, diğer yandan işletmelerin ayakta kalabilmesi ve istihdamın korunması ihtiyacı vardır.
Bu dengeyi sağlamak için vergi ve prim destekleri, hedefli teşvikler ve sektör bazlı düzenlemeler önem kazanır. Aksi halde asgari ücret artışı, iyi niyetli bir sosyal politika aracı olmaktan çıkıp ekonomik kırılganlıkları derinleştiren bir unsur haline gelebilir.
Sonuç: Görünmeyen Maliyet, Görünen Etkiler
Asgari ücret artışı, toplumsal açıdan güçlü bir beklenti ve meşru bir taleptir. Ancak bu artışın ekonomi üzerindeki maliyet etkileri doğru yönetilmediğinde, fiyat artışları, istihdam baskısı ve rekabet gücü kaybı gibi yan etkiler kaçınılmaz olur.
Gerçek çözüm, ücret artışını tek başına bir refah aracı olarak görmekten vazgeçip, verimlilik, üretkenlik ve yapısal dönüşümle desteklenen bütüncül bir ekonomik çerçeve oluşturmaktan geçmektedir. Aksi halde asgari ücret artışı, her yıl yeniden tartışılan ama kalıcı çözüm üretmeyen bir gündem maddesi olmaya devam edecektir.