Yazar Esra Arga’nın, Sokak Kitapları Yayınları Yayınevinden çıkan ‘Babamın Günlüğü’ adındaki biyografi türündeki 140 sayfalık kitabı raflardaki yerini aldı. İstanbul’da doğan Esra Arga, Marmara Üniversitesi Büro Yönetimi’ni bitirdikten sonra yaklaşık 30 seneye yakın özel sektörde çalışarak emekli oldu. Arga, kitabında babası gibi günlükler tutarak yazmaya başladığına dikkat çekerek, duygularını samimi bir dille okuyucuya aktarıyor. Yazmaya olan tutkusunu anlatan Esra Arga, babası gibi günlük tutarak aklına gelenleri kelimelere dökmeye devam ettiğini ifade ederek eserinin çıkış öyküsünü anlattı.
Gelirini bağışlayacak
Arga, “Yazmaya olan tutkum çocukluk yıllarımda başladı. Bir dönem blog sayfa açarak yazılarımı burada topladım. Çalışma hayatımdan vakit bulamadığım için blog sayfamı kapatmak durumunda kaldım. Ancak bu durum yazmama engel teşkil etmedi. Ben de babam gibi günlükler tutmaya, aklıma gelenleri kelimelere dökmeye devam ettim. Babamın vefatından sonra kütüphanesinde babama ait olan günlükleri, mektupları, özel yazılarını bulduğumda bu hazinenin gün ışığına çıkması gerektiğini düşündüm. Ve bu kitabı babamın doğum gününde kendisine hediye olması adına çıkartmaya karar verdim. Sadece hediye olmanın dışında kitaptan elde edilecek geliri ise Türkiye’nin ilk kadın avukatı olan ve kendi adı ile çalışmalarına devam eden Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları’na bağışlayacağımı duyurmak isterim. “Okuyandan zarar gelmez” diyen babam için, okumak isteyen ama imkânsızlıklardan okuyamayan en azından bir çocuğumuza bile olsa umut ışığı olmak istedim. Eserin faydalı olacağı kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.
Kitap Önsöz
1946 yılının Şubat ayının ilk günü doğan Eşref, Bulgar göçmeni anne ve babanın ikinci çocuğuydu. Çok küçük yaşta babasını sonra da kız kardeşini kaybetmenin üzüntüsüyle hayata tutunmaya çalışmış, ama kendince bunu pek başaramamıştı. “Ben ne kadar tutunmaya çalışsam da hayata, hayat her seferinde o tuttuğum şeyi bir şekilde çeker alır ve ben yine düşerim” derdi. Onun için iyi insan olmak her şeyden önce gelirdi. Ne kadar dinin gerektirdiği şeyleri yapsan da iyi insan değilsen beş para etmez mantığındaydı. Dinlerle ilgili çok sorular vardı kafasında çözemediği. Bunun için İncil, Tevrat ve Kuranı Kerim’in Türkçelerini aynı anda okumuş ve karşılaştırmıştı. Vardığı sonuç ise; din her bireyin içindeki iyiliktir demişti. Okul hayatı daha çok haylazlık yapmakla geçmişti. Liseyi bitirmiş, sonrasını okumamıştı. İstanbul’a aşık bir adamdı. Gezmeyi, yeni yerler görmeyi, tarihi yerleri çok severdi. İstanbul’da çalışmaya başladıktan sonra iş icabı Türkiye’nin pek çok şehrini gezmiş, gittiği her şehrin fotoğraflarını çekmiş ve hepsi için ayrı ayrı albümler yapmıştı. Sosyalist bir yapısı vardı. Merhum Bülent Ecevit’i çok severdi. En sevdiği yazar Fakir Baykurt’tu. Öldüklerinde her ikisinin de cenaze törenlerinde yerini almıştı. Ne bulursa okurdu. Çetin Altan’ın yeri başkaydı onda. Devasa bir kütüphanesi vardı. Kitaplarını, romanlarını, mecmualarını öyle bir yerleştirirdi ki bir kitap alsanız bu kadar çok kitap arasından hemen fark ederdi. Kimseye ödünç kitap vermez, “hangisini istiyorsanız ben size hediye alırım” derdi. Özel günlerde insanlara hep kitap hediye ederdi. “Okuyan insandan zarar gelmez” derdi çocuklarına. Kendi halinde bir adamdı. İnsanları severdi. Kimseyi kırmazdı. Hayvanları çok severdi. Özellikle kedileri çok severdi. Tabiat aşığıydı. Yüzlerce meşe fidesi yetiştirmiş ve hepsini Tema Vakfına vermişti. Herkesin yardımına koşar, kimseye de karışmazdı. Hayatı kitaplarında yaşardı.
Esra ALTUNKES
Gelirini bağışlayacak
Arga, “Yazmaya olan tutkum çocukluk yıllarımda başladı. Bir dönem blog sayfa açarak yazılarımı burada topladım. Çalışma hayatımdan vakit bulamadığım için blog sayfamı kapatmak durumunda kaldım. Ancak bu durum yazmama engel teşkil etmedi. Ben de babam gibi günlükler tutmaya, aklıma gelenleri kelimelere dökmeye devam ettim. Babamın vefatından sonra kütüphanesinde babama ait olan günlükleri, mektupları, özel yazılarını bulduğumda bu hazinenin gün ışığına çıkması gerektiğini düşündüm. Ve bu kitabı babamın doğum gününde kendisine hediye olması adına çıkartmaya karar verdim. Sadece hediye olmanın dışında kitaptan elde edilecek geliri ise Türkiye’nin ilk kadın avukatı olan ve kendi adı ile çalışmalarına devam eden Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları’na bağışlayacağımı duyurmak isterim. “Okuyandan zarar gelmez” diyen babam için, okumak isteyen ama imkânsızlıklardan okuyamayan en azından bir çocuğumuza bile olsa umut ışığı olmak istedim. Eserin faydalı olacağı kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.
Kitap Önsöz
1946 yılının Şubat ayının ilk günü doğan Eşref, Bulgar göçmeni anne ve babanın ikinci çocuğuydu. Çok küçük yaşta babasını sonra da kız kardeşini kaybetmenin üzüntüsüyle hayata tutunmaya çalışmış, ama kendince bunu pek başaramamıştı. “Ben ne kadar tutunmaya çalışsam da hayata, hayat her seferinde o tuttuğum şeyi bir şekilde çeker alır ve ben yine düşerim” derdi. Onun için iyi insan olmak her şeyden önce gelirdi. Ne kadar dinin gerektirdiği şeyleri yapsan da iyi insan değilsen beş para etmez mantığındaydı. Dinlerle ilgili çok sorular vardı kafasında çözemediği. Bunun için İncil, Tevrat ve Kuranı Kerim’in Türkçelerini aynı anda okumuş ve karşılaştırmıştı. Vardığı sonuç ise; din her bireyin içindeki iyiliktir demişti. Okul hayatı daha çok haylazlık yapmakla geçmişti. Liseyi bitirmiş, sonrasını okumamıştı. İstanbul’a aşık bir adamdı. Gezmeyi, yeni yerler görmeyi, tarihi yerleri çok severdi. İstanbul’da çalışmaya başladıktan sonra iş icabı Türkiye’nin pek çok şehrini gezmiş, gittiği her şehrin fotoğraflarını çekmiş ve hepsi için ayrı ayrı albümler yapmıştı. Sosyalist bir yapısı vardı. Merhum Bülent Ecevit’i çok severdi. En sevdiği yazar Fakir Baykurt’tu. Öldüklerinde her ikisinin de cenaze törenlerinde yerini almıştı. Ne bulursa okurdu. Çetin Altan’ın yeri başkaydı onda. Devasa bir kütüphanesi vardı. Kitaplarını, romanlarını, mecmualarını öyle bir yerleştirirdi ki bir kitap alsanız bu kadar çok kitap arasından hemen fark ederdi. Kimseye ödünç kitap vermez, “hangisini istiyorsanız ben size hediye alırım” derdi. Özel günlerde insanlara hep kitap hediye ederdi. “Okuyan insandan zarar gelmez” derdi çocuklarına. Kendi halinde bir adamdı. İnsanları severdi. Kimseyi kırmazdı. Hayvanları çok severdi. Özellikle kedileri çok severdi. Tabiat aşığıydı. Yüzlerce meşe fidesi yetiştirmiş ve hepsini Tema Vakfına vermişti. Herkesin yardımına koşar, kimseye de karışmazdı. Hayatı kitaplarında yaşardı.
Esra ALTUNKES
Bir kitap alarak bir çocuğumuza umut olabilirsiniz. Şimdiden tüm okuyucularıma keyifli okumalar diliyorum.