Başlıksız kehanetler: Astrolojiye gerçekten ne kadar inanıyoruz? 

Her sabah kahvemi içerken sosyal medyada gezinirken karşıma çıkan burç yorumları artık neredeyse günlük rutinimin bir parçası oldu. “Bugün riskli kararlardan uzak durun.” Hangi gün uzak durmamıştık ki? Astroloji, bazıları için eğlenceli bir hobi, bazıları için ise adeta yaşam rehberi. Peki biz gerçekten yıldızlara mı inanıyoruz, yoksa biraz umut arayışında mı kayboluyoruz? 

Astrolojinin tarihine bakıldığında, insanlar gökyüzünü binlerce yıldır yorumluyor. Gökyüzündeki gezegenlerin hareketlerinden savaşların, aşkların hatta doğumların bile habercisi olduğu düşünülmüş. O dönemlerde bu bir bilimdi; çünkü elimizde başka bir rehber yoktu. Bugün ise bilgi çağındayız, her şey ölçülebilir, sorgulanabilir. Ama yine de Merkür retrosu ofis dedikodularına, dolunaylar duygu patlamalarına kılıf olmaya devam ediyor. 

Astrolojiyi kategorik olarak reddetmek de kolay değil aslında. Belki de bu kadar belirsizlik içinde biraz yön arayışıdır bu. İnsanların bir kısmı, günlük burç yorumlarından ilişki rehberliğine kadar astrolojiyi ciddi bir dayanak olarak görüyor. Bazılarıysa tamamen alaycı. Ancak ne ilginçtir ki, bu alaycılar bile “Ben tam bir Yengeç değilim ya,” derken burç sisteminin içindedir aslında. 

Astrolojiye inanmak bir tercihtir, tıpkı rüya yorumlarını dikkate almak gibi. Bilimsel açıdan bir dayanağı olmasa da psikolojik etkisi tartışılmaz. Bazen bir burç yorumu, bize ihtiyacımız olan cesareti verir. Ya da sadece birkaç dakika yüzümüzü güldürür. Bu bile az şey mi? 

Yıldızlar bir şey söylüyor olabilir. Ama bazen asıl önemli olan, bizim neye inanmak istediğimizdir. Belki de astrolojinin gücü, tam da bu inançta gizlidir.