Bendeki adı!..
Haa.,
Tongülüs yazı yakarken, “Acaba Vedat Gürhan beğenir mi, beğenmez mi” diye düşünerek mi yazıyor?
“Üslubunu beğenmedim” diye düzeltsem doğru mu yaparım?
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” cevabı verilir, cuk diye oturur.
Üslubunu yiyeyim!..
Öncelikle dünkü yazısı hakikaten doğrunun da doğrusu. Yani bir noktaya kadar, fevkaledenin de fevkinde..
Ama dedim ya sadece bir noktaya kadar.
“O kadar kusur kadı kızında da var” öyle değil mi?
Hayır arkadaş..
Tongülüs belli ki çok zamandır dün yazdığı türden yazı yazma konusunda düşünmüş, kafasında tasarlamış. Ve birilerine göndermede bulunma zamanının geldiğini anlayınca da, basmış klavyenin tuşlarına.
Yazdıkları ilk harfinden son satırına kadar doğru ve yerinde. Ve verdiği örneklemeler de cidden mükemmel.
Özellikle de, biz gazeteciler arasındaki bir birimizi çekememe, kuyusunu kazma, engelleme ne bileyim hiç yapamazsak, dedikodumuzu üretmekte mesleki açıdan elimize hiçbir başka meslektekilerin su dökemeyeceği konusu.
Ne demiş Ali Tongülüs?
“Yıllarca aynı yerde çalışmışsınız..
Kader birliği etmişsiniz..
Çoğu kez birbirinizin ekmeğini ortak yemişsiniz..
Sonra “ekmek kavgası” yollarınızı ayırmış..
Üç kuruş daha kazanacağınız bir yere gelmişsiniz..
Bir de bakıyorsunuz ki..
O kader birliği ettiğiniz arkadaşınız (!) sizi zor duruma sokmak, belki de işinizden etmek için garip bir çabanın içine giriyor..
Üzülüyorsunuz..”
İsim ver Ali üstat isim.
Kim bu nankör?
Kendisi tabi ki iyi biliyor da, yazısında belli değil.
Belli edeceksin arkadaş..
Ve Şöyle devam ediyor;
“En kötüsü de nedir biliyor musunuz? Dün “adam değil” diye nitelendirdikleri biri. Bir makam sahibi olup bunlara “maddi veya manevi çıkar” sağlamaya başlayınca dönüveriyorlar..
Çıkara dayalı yağcılık, en büyük sermayeleri haline geliyor. Çevrelerine de, “yahu adam derya imiş de haberimiz yokmuş” diye kendilerini savunuyorlar. Ne zamana kadar?
O makam sahibinden “çıkarları” kesilinceye kadar..
İşin garip yanı, o makama gelen kişi de, bunları “dost” falan sanıyor..
Daha sonra.
Kendisine yüz çevirdiklerini görünce de buruluyor-üzülüyor..
“Dönek” olduklarını biraz acı bir şekilde öğreniyor.”
Bu fani dünyada o kadar çok dönek var ki, yeni mi öğreniyorsun be Ali ağabey?
“Canım” dediklerin senin canını arkandan almak için fırsat kolluyor.
Senin hitabınla, “Bi tanem” dediklerin, yüzünün içerisine baka baka, “Bi tanen batsın” diye içinden geçiriyor.
Özellikle de bizim camia..
Ali Tongülüs’ün yerine, dünkü yazıyı ben yazsaydım, kesinlikle isim vererek yazmaktan çekinmezdim. Çünkü, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” zihniyetini asla kabul etmiyorum.
Hadi birisi çıksın da, benim için , “Adi, şerefsiz, namussuz” desin bakalım diye biliyorsa. Ve bende buna, “Reklamın iyisi, kötüsü olmaz” deyip geçeyim!..
Şerefsiz ne kadar uğraşsa şerefli unvanını geri alamaz. Sadece aldığını sanır.
Son zamanlarda birilerine vurup, iki gün sonra özür dileyip her şeyi süt liman göstermek köşe yazarları arasında vazgeçilmez üslup haline geldi değil mi?
Muhterem çamuru atıyor, izinin kalmasına bile yine kendisi müsaade etmiyor.
Özür dilemek insanoğlu için erdemliktir.
Ama bir gün önce siyah dediğine bir gün sonra beyaz demenin bendeki adı şerefsizliktir.
Başkasındakini bilemem..