Bir filozofun hatırlattığı

Daryush Shayegan, 1935’te İran’da doğmuş, anne Gürcü, baba Türk, Azerbaycan Türkü.  Karmaşık bir hayatı var, savrulup durmuş bir coğrafyadan diğerine.  68 olaylarının en hararetli günlerinde, üstünde çalıştığı tezi savunmak için Paris’e Sorbonne Üniversitesi’ne geldiğinde, tam da olayların ortasına düşmüş, tanık olmuş. Kendisi anlatıyor; “Sorbonne’un etrafı çevik kuvvet tarafından sarılmıştı, içerisi ise ıssızdı. Şimdi tekrar düşünüyorum da; inanılmazdı! Benim gibi birinin, daha Şark’tan gelir gelmez bu kadar bâtınî/ezoterik konulu bir tezi savunmak için isyan halindeki Sorbonne’a girebilmesi…“

Savunma bittikten sonra, Corbin evine bazı dostlarını davet etmişti: Raymond Aron, Gilbert Durand, ama aynı zamanda Emil Cioran da vardı. Hakikaten tatlı bir adamdı. Olaylar hakkında hepsinin tavrı epey olumsuzdu. Ama en matrağı Cioran’ın tavrıydı. ‘Fransa’nın işi bitik! 1789’da dünyaya en büyük devrimcilerini vermiş bir ülkenin gençliği, bugün Mao ya da Che Guevara gibi vasat ithal çehrelerin portreleriyle çalım satıyor’ diye haykırıyordu.

Shayegan’ın bu hatırasında adını andığı isimler kim mi? 20. yüzyıla damgasını vurmuş filozof düzeyinde akademisyenler. Ve gerçekten de Cioran çok doğru söylüyor; M. Robespierre gibi, Danton gibi, hatta ve hatta, Proudhon gibi pek cesur devrimcileri yaratmış bir Fransa, şimdi kalkmış kimleri kendisine rol-model olarak seçiyor, filozoflar şaşırmakta ve karamsar olmakta pek haklılar. Ve 68’de kendisine yanlış rol model seçmiş olan Fransa, şimdilerde Sarkozy gibi, Macron gibi vasatın bile altında liderlere mecbur oluyor, tarih hükmünü doğal olarak böyle veriyor. Cioran’ın dediği gibi; Fransa’nın gerçekten de işi bitik! Ve adam bunu tam 50 yıl önce görmüş, boşuna filozof demiyoruz.  

Peki bizde durum ne? Fransız 68 kuşağı böyle de bizim 68 kuşağı nasıl? Evet, maalesef Fransız filozofların kendi çocukları için gözlemlediği kaygı veren tablo, bizde de ziyadesiyle zuhur etti. Kendi tarihinde hiç rol-model olarak seçilecek adam yokmuş gibi, bizim 68 kuşağı da Mao’yu, Che’yi ve bir dizi başka ithal siyasi aktörü kendisine öncü olarak, model olarak seçti.  

Oysa, haydi Selçuklu-Osmanlı dönemini bir kenara koyalım, en azından Tanzimat dönemine, Meşrutiyet dönemlerine baksalar, yine de orada cesur ve vatansever aktörler ve rol-modeller bulabileceklerdi. Ama arayan kim? O dönemin aktörlerinin hepsi gericiydi, yobazdı, Osmanlıcıydı, İslamcıydı, Türkçüydü vs. vs. Hepsine bir kulp takıldı ve geriye Güney Amerikalı genç bir doktor kaldı rol-model olarak, hepsi bu kadar.

Peki kaldı da ne oldu? Ne olduğunu söylemeye gerek yok, zaten görüyoruz, yaşıyoruz, olan oldu.