Birinci vazifesi Akaydın’ı kollamak..
Hoca’nın aklına, halkın da cebine sağlık..
“Bu kenti –sadece- eğlendiriyor, eğlendirmeyi de hizmet sanıyor” diye Büyükşehir Başkanı Mustafa Akaydın’a kızmıyorum artık..
Akaydın’ın “kapasitesi” bu işte..
Uzayamıyor-kısalamıyor..
Ama..
“Akaydın’ı kollama”yı kendine iş edinen bazı gazeteci(!) arkadaşlarımıza (açık söyleyeyim) biraz kızıyorum..
Bugün, bu yazıyı kaleme almamın sebebi de budur..
…
Gitar Festivali başladı ya..
Kültür Müdürlüğü yapmış, şimdi de gazetecilik yapmaya çalışan arkadaşlarımızdan biri..
“Akaydın Antalya’ya hizmet etmiyor, sadece eğlendiriyor” türünden eleştirilerin önüne geçebilmek için, -aklınca- Akaydın’ı kollamış..
Kollanmaya, kollamayla karşılık vermiş yani..
Akaydın’ın seçildiğinden bu yana yaptığı festival ve eğlenceleri uzun uzun saymış..
Ve..
“Bir kentin gelişmişliği, dünya kenti olması olağanüstü altyapıya sahip olmasıyla ölçülmez” deyivermiş yazısında..
Akaydın bunları yapamıyor ya..
Yaptıklarını “önemli” yapamadıklarını “önemsiz” göstermeye çalışmış..
Şu sözlere dikkat:
“Siz istediğiniz kadar cetvelle çizilmiş caddeler, sokaklar yaratın..
Musluğundan gürül gürül sular akan, kanalizasyon diye bir derdi olmayan, sel sularının baskınına uğramayan, her tarafı parklar ve meydanlarla donatılmış bir kent meydana getirseniz de ne gelişmiş olursunuz, ne de dünya kenti..
İnsanı sanat ve kültürle donanımlı hale gelmemiş bir kenti en mükemmel hale getirseniz de asla gelişmiş bir kent olamazsınız..”
…
Sık sık yurt dışına gidenleriniz var..
Döndüğünüzde..
Gittiğiniz yerdeki festivalleri ve eğlenceleri mi anlatıyorsunuz çevrenizdekilere, yoksa o yerin yaşam kolaylıklarını, ilginç mimarisini, ön plana çıkarılmış antik değerlerini, altyapısını, tertemiz cadde ve sokaklarını mı?
Bu gazeteci arkadaşımız da epeyce bir yurtdışı gezi yapmış biri..
Bugüne kadar sohbetlerimizde, gittiği yerlerdeki festivallerden söz ettiğini hiç duymadım..
Demek ki..
İnsanların aklında festivaller ya da eğlenceler değil, “çok daha başka şeyler” kalıyormuş..
…
Akdeniz Üniversitesi’nde sık sık Fransa ve İspanya’ya giden hocalarımız var..
Onların ağzından da hiç “eğlence-festival” gibi şeyler duymadım..
Ama..
Paris’in yapısını, metrosunu, meydanlarını, ketadrallerini çok duydum..
Özellikle de cadde ve sokaklarının yapısını..
Caddelerin ortadan kaldırımlara doğru tatlı bir eğimle yapıldığını, bu nedenle caddelerde asla gölleşme olmadığını, hemen her gün o yolların yıkandığını ve pırıl pırıl olduğunu anlattılar genellikle..
…
Düzensiz ve pis yollar, çirkin bir çevre, her yerini sular basmış bir kent, ulaşımı kilitlenmiş, insanı sinir küpü olmuş bir şehirde..
Festivalin ve eğlencenin kralını düzenleseniz, bir anlam ifade eder mi?
…
Neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Kraldan çok kralcı olup, kendilerine durumdan vazife çıkaran ve kendilerini gazeteci(!) görenlerin durumlarına üzülüyorum..
Düşüncelerini “doğru işte budur” diye yazıp, kamuoyunu yanıltmalarına üzülüyorum..
Bir kentte festivaller-eğlenceler olmasın mı?
Elbette olsun..
Hatta her gün olsun..
Ama..
Eğer insana yatırım yapılacaksa, önce yaşadığı kentin “daha iyi yaşanabilir bir kent” olması sağlanmalıdır..
Kenti fiziki olarak “mükemmel” hale getirirseniz, “gelişmişlik” denilen şey de peşinden gelir zaten, hiç merak etmeyin..
Yaşanabilir bir kentin “önceliklerini” iyi düşünün..
Ve karar verin..
Bir kentin gelişmişliğini değerlendirirken “festival ve eğlence”leri birinci sıraya koyar mısınız?
…
Tamam..
Akaydın’ı kolla da..
Antalya halkını da bu kadar aptal yerine koyma bari be dostum..