Bu kafayla hiç bir şeyimiz düzelmez!

Abone Ol

Kişisel yaşamımda ne kadar derin sorunlarla boğuşuyor olsam da çevreme pozitif düşünceler aşılamaktan, iyimser olmaktan, umut aşılamaktan elimden geldiğince geri durmam.

Umudun önemli olduğunu düşünürüm çünkü. Umudu kaybettiğin an her şeyi kaybedeceğine inanırım…

Bu yüzden en içinden çıkılmaz durumlarda dahi hep bir ‘mucize’ beklerim. Genelde o mucize gerçekleşir de…

Ve fakat gelin görün ki, son zamanlarda bu anlayışım ciddi derecede çöküntüye uğramış durumda. Nasıl uğramasın ki, sabah evden çıkıyorum daha sokağa ilk adımı attığımda başlıyor olumsuzluklar. Önümde yürüyen adam gırtlağında ne var ne yok kaldırıma boca ediyor gözümün önünde…

Birkaç adım yürüyorum bu kez yol kenarındaki esnaf taş çatlasın 5 metre ötedeki çöp konteynırına yürümeye üşeniyor, elindeki çöp poşetini basket atar gibi fırlatıyor. İsabet de yok, bir sürü çöp yerlere saçılıyor ama o arkasını dönüp dükkanına giriyor…

Adamı uyarayım, gerekirse kavga edeyim diye düşünüyorum ama hangi biriyle kavga edeyim ki…

Otobüse biniyorum, her gün ayrı bir manzara karşılıyor beni. Şu sıralar otobüsçülerin inenleri engelleme eylemi var mesela. Sözümona orta ve arka kapıdan kaçak binenler oluyormuş diye ön kapıdan biniş tamamlanıncaya kadar orta ve arka kapıyı açmıyorlar. İnecek olanlar isyan etse de bu değişmiyor. Ayrıca bu otobüsleri kullanan sürücüler hala insan taşıdıklarının farkında değiller. Adam sanki tarladan karpuz yüklemiş hale götürüyor. Duruşlar, kalkışlar inanılmaz sert. Bu otobüslerde seyahat etmek için usta jimnastikçiler olmanız, reflekslerinizin çok sağlam olması gerekiyor. Tabi sinirlerinizin de…

Otobüsten iniyorum, kaldırım mahşer yeri gibi. Tam indiğim yerde adam dikiliyor. Yolcunun ineceğini gördüğü halde bir santim kımıldamadan öylece bakıyor. Müsaade istiyorsun, sigarasından çektiği yoğun dumanı yüzüne üfleyerek ve kerhen kıçını kımıldatmıyor. Gırtlağına sarılasın geliyor ama boşver deyip geçiyorsun…

Az ilerde pazar yeri var. Cuma Pazarı. Kalabalığın arasından kıvrak manevralarla geçmeye çalışıyorken kulağıma gelen sesle irkiliyorum. Dönüp bakıyorum, 20-25 yaşlarında bir pazarcı, karşısında annesi, hatta belki ninesi yaşındaki bir kadına, “Defol git maymun karı” diye hakaret ediyor. Hamle yapıyorum müdahale için yaşlı kadın kolumdan çekiyor, “Bırak oğlum bırak bunlar terbiyesiz insanlar. Uğraşmaya değmez” diyor…

Evimle işyerim arasında toplasan yarım saat süren bu mini seyahatte hemen hemen her gün karşılaştığım manzaranın özeti bu…

Sonra da kalkıp buradan, bu köşeden kardeşlikten, barıştan, toplumsal huzurdan filan bahsediyorum…

Yok yok ben inancımı kaybettim. Bu kafa yapısıyla bu ülkede hiçbir şey düzelmez. Barış, kardeşlik, birlik, beraberlik arzuları da ütopik bir temenniden öteye gitmez…

Allah sonumuzu hayreylesin…