Cumhuriyet’e operasyonun düşündürdükleri..

Bir gazeteci olarak..

Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyon, içimi acıttı..

“Bende ayrı bir yeri” olan bu gazetenin, son yıllarda özellikle Can Dündar’la birlikte yaşadığı “eksen sapması”na üzüldüm ve eskiden olduğu gibi, yine “basının akil sesi olmasını” bekledim hep..

Ama..

Maalesef Cumhuriyet’i elinde bulunduranlar, saptıkları eksenin dışına çıkamadılar, çıkarılmadılar..

Ve bugünlere gelindi..

Önceki gün gazete yöneticilerine,“terör örgütleri FETÖ ve PKK adına faaliyette bulunmak suretiyle suç işledikleri” gerekçesiyle operasyon başlatıldı..

SÜRECİ BEKLEMEK GEREK

Hep söylüyorum..

Türkiye’de gözaltına alınan ya da tutuklanan gazetecilerin hemen hiçbiri, “gazetecilikle ilgili faaliyetleri nedeniyle” tutuklanmadı ve gözaltına alınmadı..

Bunlar, “birileri” tarafından kullanılarak “terör örgütlerine yardımcı oldukları için” başlarına geldi..

Nitekim, Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik operasyonun da; “ağustos ayı içerisinde başlatılan ve gazetenin terör örgütleri FETÖ ve PKK adına suç işledikleri iddiasıyla yürütülen bir soruşturma kapsamında kuvvetli şüphe ve delillere ulaşılması” nedeniyle yapıldığı açıklandı..

Bu durumda yapılacak tek şey var; “yargı sürecinin bitmesini beklemek”..

Eğer, yapılan suçlamalar doğru çıkarsa, Türkiye bir musibetten kurtulmuş olur..

Ama aksi olur, “kuvvetli şüphe”ye rağmen gazete yöneticileri ile yazar ve çizerlerle ilgili suçlamalar doğru çıkmazsa, bu defa operasyonu yapanlarla ilgili hukuki süreç başlar..

SONGÜL’Ü “ÖRNEK” ALIN

Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyonun ardından, henüz hukuki süreç tamamlanmadan, suçlu-suçsuz belli olmadan CHP Genel Başkanı’nın, “arkanızdayız, desteğimiz sizinle” demesi, “demek ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun hukuka saygısı ve inancı yok” dedirtti..

Aynı partinin Muratpaşa Belediye meclis üyesi, gazeteci arkadaşımız Songül Başkaya’nın sosyal medya üzerinden yaptığı “akılcı” açıklamaya ise bayıldım..

Songül Başkaya şöyle diyor paylaşımında:

“Haftaya basın operasyonu ile başladık.. Umarım bu operasyon siyasi değildir.. Eğer hukuki değil, siyasi bir operasyon söz konusu ise halkın haber alma özgürlüğü tehlikededir.. Süreci yakından takip ederken meslektaşlarıma ve Cumhuriyet'e geçmiş olsun diyorum..”

Feveran etmiyor, “gazetecinin özgürlüğü gitti” demiyor, “desteğim onlarla” diye açıklama yapmıyor..

Mantıklı her insanın yapması gerekeni yapıyor, yani “hukuki süreci” bekliyor..

Bu açıklamanın altına ben de imzamı atıyor ve bütün CHP’lilerin “Songül”ü örnek almasını diliyorum..

“ÇAĞDAŞ BATI” VE BİZİMKİLER

Öte yandan..

“Gazetecilere operasyon yapılması ve bilgisayarına-belgelerine el konulması” olayı sadece bizde olmuyor..

O “çağdaş” diye nitelendiren “Batı”da da oluyor..

Örneğin, geçen yıl “devletin operasyon bilgilerini ifşa eden iki Alman gazeteci, ‘casusluk’ suçundan yargılandı..

Hiçbir basın kuruluşu ya da muhalefet partisi temsilcisi bu iki gazeteci için ortaya çıkmadı..

Telefon açıp, “arkandayız, desteğimiz sizinle” demedi..

Peki, biz ne yaptık?

Tek gazetecilik başarısı cemaat polislerinin eline tutuşturduğu, gizli kalması gereken “dinleme ve izleme kayıtları”nı yayınlayarak bundan “kahramanlık” çıkarmaya çalışan birinin (Can Dündar’ın) “yasaları çiğnemesini” normal gördük, yaptığı işi de “gazetecilik” olarak niteledik..

Yetmedi, “kendi ülkesinin çıkarını ve güvenliğini düşünmeyen” birine sadece “belli gazeteciler” değil, siyasetçiler bile destek oldu..

Şimdi “aynı zihniyet” devam ediyor..

ÇARPICI BİR ÖRNEK DAHA

Bir örnek daha vereyim mi?

Alman araştırmacı yazar Hans Martin Tillack..

Tillack, ünlü Alman dergisi Stern’in, AB’nin başkenti Brüksel muhabiriydi..

Kafayı, AB’yi yöneten üyelerin bulaştığı büyük boyutlu yolsuzluklara takmıştı.. 

Elinde sağlam belgeler vardı.. 

Bunları gazetesindeki köşesinden bir ucundan yayınlamaya başladı..

Önce uyarılar geldi hükümetten ve hükümete yakın çevrelerden.. 

Umursamayınca, korkutmalar ve örtülü tehditler yağmaya başladı..

Bunları hiç önemsemeyen Tillack, hükümet üyelerinin ve yakınlarının gırtlaklarına kadar batmış olduğu yolsuzlukları, hortumlamaları belgeleriyle ortaya koyan bir kitap yazdı..

Ve..

Bir gün, sabahın köründe evini Avropol (Avrupa Birliği Polis Örgütü) görevlileri bastı..

Avukatını aratmadılar, kimseyle konuşturtmadılar.. 

Bilgisayarına, CD’lerine, cep telefonlarına, günlüklerine, notlarına, banka defterlerine ve tam 17 büyük karton kutusu dolu belgelerine el koydular..

Gazeteci, “bunların dökümünü içeren yazılı, imzalı bir belge isterim” diye diklenmek isteyince de, “tutanak mutanak yok” deyip çıkıp gittiler..

Bu olay üzerine bütün avukatlarıyla seferber olan Stern, baskını Hamburg’daki mahkemeye taşıdı..

Hamburg Yüksek Mahkemesi bakın ne dedi:

“Avropol görevlileri dokunulmazlık hakkına sahip olduklarından, onlara karşı açılan dava düşmüştür..”

İşte size “çağdaş Batı”..

“RANTÇILARA” PRİM VERMEYİN

Diyeceğim o ki..

Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyon, bir gazeteci olarak içimi acıtsa da..

“Hukuka ve yargıya güvenip” süreci beklemek gerekiyor..

“Akılcı” olun ve bunu “siyasi rant” için kullananlara sakın prim vermeyin..