‘Cumhuriyet’i bir kez daha sevdim..

Abone Ol

Antalya sokaklarındaki bir manzara beni adeta mest etti..
Hava sıcak..
Miniminnacık şort giymiş, göbeği açık askılı bluzlu kişiler rahat rahat geziniyor..
Hemen yanıbaşlarında başını siyah bir örtüyle örtmüş, yüzü pek görünmüyor, üstünde pardesü bulunan kişiler var..
Başınızı biraz çeviriyorsunuz..
Vücut hatlarının neredeyse tamamını belli eden pantolon, kot veya uzun etek giymiş, başı türbanlı her yaştan kişileri görüyorsunuz..
Bunlarla birlikte günlük, sade giyimli insanlar..
Hepsi birarada, hepsi gayet rahat..
Kimse kimseye ters bakmıyor..

Oysa daha birkaç yıl öncesine kadar..
Çarşaflı veya başörtülü açık-saçık giyinenden, açık-saçık giyinen de çarşaflı ya da türbanlıdan rahatsızlık duyardı..
Şimdi çok şey değişmiş..
Özellikle türbanlılara dikkat ediyorum..
Makyajlarını yapmışlar ve çok bakımlılar..
Başındaki türbanı görmeyin, geri kalan görüntüleriyle film yıldızlarını aratmıyorlar..
Erkeklerle elele-kolkolalar..
Birbirlerine sarılıyor, parklarda, orda-burda öpüşmekten kaçınmıyorlar..
Çok rahatlar..
Böyle bir manzara, ancak bir “Cumhuriyet”te olabilirdi, öyle de oluyor..
“Bu ülkeyi din devleti yapacaklar” diye provoke edenler, bu manzarayı görmüyor mu acaba?

Aslında bu ülkede Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Abaza’sı, Rum’u, Ermeni’si, Arap’ı, Çerkez’i, Azerisi’si, açığı-kapalısı-kara çarşaflısı..
Hep birlikte, barış içinde, birbirlerini ötekileştirmeden, dostça yaşayabiliyorlar..
Ama..
Zaman zaman..
Bu ülkede “huzur” olmasını istemeyen içerideki ve dışarıdaki “provokatörler”in kışkırtmalarına kapılanlar..
Bir anda dostluğu, barışı, güzellikleri unutuveriyor..
“Kötü amaçlı”ların peşine takılıyor ve her yerde huzursuzluk çıkartıyorlar..
Olur-olmaz her şeye eylem yapmak, adeta bir “moda” haline geldi..
Dikkatinizi çekmiyor mu?

Bu “provokatörlerin” başında da –maalesef- siyasetçilerimiz (hepsi değil tabii) geliyor..
“İktidar ihtirası”na teslim olmuş bu siyasetçiler; siyasi rakiplerini projeleriyle, vizyonlarıyla değil, “kötü-hain-vurguncu” olarak göstererek alt etmeye çalışıyor..
Bunu yaparken de hiçbir insani değere değer vermiyorlar..
Gerçekleri saptırmaktan, güzellikleri kötü göstermekten, kışkırtmaktan hiç çekinmiyorlar..
Halen silahlı kuvetlerimizde yarbay olarak görev yapan bir dostum şöyle demişti:
“Türkiye’de okuyan kesim çok şeyi görüyor ve biliyor, ona göre de hareket edebiliyor..
Ama..
Bir de okumayan kesim var ki..
Provokatörlerin asıl hedefi, bu okumayan kesimin duyguları..
Onları öyle zayıf noktalarına dokunup harekete geçiriyorlar ki, Tanrı Türkiye’yi korusun..”
İşte Türkiye böyle günlerden geçiyor..

Yalnız..
Ben “okumayan cahillerden” pek korkmam..
Çünkü, en azından aralarında bilmediklerini kabul edenler çoğunluktadır..
Beni asıl korkutan, “okumuş cahiller”..
Bunların çoğu da “Prof. Dr.” ünvanlı..
Haydi, gelin de laf anlatın bunlara anlatabilirseniz..
Herşeyi en iyi onlar bilir, her şeyin en iyisini onlar yapar..
İşin garip yanı..
“Okumuş cahiller” yine bu “okumuş cahiller”e kulak veriyor maalesef..
Ve..
En başta anlattığım o “huzur ve barış dolu” ortamın da içine ediliyor..

Bu “aydın” kesim, gerçekten “aydınlanmaz” ise..
Vah Türkiye’m vah sana..
Her şeye rağmen..
Dün, Antalya sokaklarında gördüğüm o manzara ile Cumhuriyet’i bir kez daha ve çok derinden sevdim..
Kimse kimseyi rahatsız etmiyor, kimse kimseye garipsemiyordu..
Bunu “provokatör siyasetçilerimiz”de de ve onlara kanan kesimde de görebilecek miyiz acaba?
Bu kesim..
“Cumhuriyet’e sahip çıkıyoruz” diye diye, “Cumhuriyet’i erittiklerinin” farkına varırlar umarım..
Umarım..