Demek ki, katil APO değilmiş!

Nerdeyse  iki nesil bu teraneyle büyüdü; “Bebek katili APO!, 30 bin kişinin katili APO!

Bütün ölümlerin, yıkımların, boşalan köylerin, katledilen sivillerin, şehit cenazelerinin, faili meçhul cinayetlerin, kötüye giden ekonominin ve hatta enflasyonun tek müsebbibi, baş sorumlusu olarak bize Abdullah Öcalan’ı yani nam-ı diğer APO’yu yutturdular!

Apo’yu idam edersek terör bitecek, ülkemiz süt liman olacaktı. Devlet Apo’yu neden asmıyordu ki? Sevgili şahinimiz, Devletümüz Bahçeli’miz darağacı ipini bile hazırlamıştı halbuki! “İpiniz mi yok, alın size ip asın terörist başını!” diye kükremişti .

Abdullah Öcalan’ı idamdan kurtaran kararnameye imza atan zamanın süt dökmüş kedisi Bahçeli, muhalefet olunca Kurt kesilmişti!

Gerçekten Apo olmazsa PKK bitecek miydi?

Benim gibi azınlıkta olan “hayır, bitmeyecek!” diye düşünenler, realist yaklaşımlarının neticesinde “Apo’cu!” damgası yiyebiliyorlardı. Apo’nun, böyle bir örgütü kurma, donatma, kanalize etme ve yönetme becerisini tek başına yapamayacağı kanaatine sahip olmak zor değildi. Ama devleti yönetenler ve terör rantından beslenenler öyle bir algı oluşturmuşlardı ki, insanın aklına nefretten başka bir şey gelmiyordu.

Örgüt militanlarına arazi botu yerine Mekap ayakkabıları giydiren, yiyecek parası olmadığından börtü-böcekle beslenen bir örgüt, o ağır silahlara milyon dolarları nasıl ödüyordu? Silahlar Apo’ya hibe mi ediliyordu? Kim hibe ediyordu? Örgütle beraber uyuşturucu ticaretini ülkemizde kimler yürütüyordu? Tayini terör bölgesine çıkmasın diye dua eden, yatırlara koşan bazı güvenlik güçleri, (mesela özel harekatçılar) görev süreleri dolduğu halde niçin terör bölgesinde kalmak için can atıyorlardı? Acaba, “Kelle başı bir maaş ikramiye alıyoruz abey!” itirafı, terörün niçin bitmediğinin bir başka nedeni olabilir miydi?

Apo gidince terör bitecek miydi?

Bugün Apo yok sevgili dostlar. Örgütün dağ kadrosu artık Apo-mapo dinlemiyor. Öcalan, silah bırakılması için defalarca mesaj yolladı, sert uyarılarda bulundu ama nafile. Kandil bildiğini okuyor. Pardon, onlara gönderilen “bildiriyi” okuyor! Kim gönderiyor o bildiriyi Kandil’e? Apo’yu yıllarca kim yönettiyse onlar! Yani, İngilizler!

Yaşı olan hatırlar o anı, Apo’nun uçaktaki yakalanma anını. Maskeli kahramanlarımız(!) eşliğinde uçaktan indiğinde, kameraya bakıp şu cümleyi sarf etmişti: “Ben türkleri çok severim. Ülkem için bir şeyler yapmak, yardımcı olmak istiyorum!

Abdullah Öcalan “Bağımsız Kürdistan istiyor!” dediler. Bizde bu algıya yıllarca inandık. Ama aynı Öcalan evvelki gün bir açıklama yaparak bağımsız bir Kürt devletini İsrail’e benzeterek , “Dışlanmış bir devlet yaşayamaz, rahat bırakmazlar” diyor.

Benim gibi düşünenler dışında, halkın belki de yüzde 99’u Apo’nun o sözleri korkusundan söylediğine inanıyordu. Halbuki Apo, yıllarca kullanıldığını ve yeni bir proje uğruna Altın Tepsi ile Türkiye’ye hediye edildiğini çok net anlamıştı. Uzun uçak yolculuğu, ona yeterince muhasebe yapma ve değerlendirme şansı vermişti.

Ama gel gör ki, bizim aklı evvel siyasiler başta olmak üzere; sözde aydınlar, gazeteciler, kelli-felli akademisyenler koro halinde Ecevit Hükümeti’ni alkışladılar. Güvenlik güçlerinin başarısı sandılar. Daha da önemlisi, Apo yakalanınca terör bitecek sandılar.

Bugün PKK, yarın SKK öbürgün tukaka, ülkemizi bitirmek için pusuda yatan egemenler, her dönem için yeni bir senaryo yazmak ve kanlı planlar hazırlamaktan geri durmayacaklar. Bize önce bir zavallıyı hedef gösterip, sonra onu kucağımıza atarak avutan bu “güçleri” tanımak zorundayız. En azından bunların varlığını kabul etmek ve bu gerçekle yüzleşmek zorundayız.

Yoksa dün Apo ile yatıp Apo ile kalkıyorduk; bugün ise Karayılan-Bayık ikilisiyle. Bu kadar basit değil. Bu kadar basit olmamalı.

Evet, Abdullah Öcalan ve kurmayları masum değildir, suçludur ve cezalarını en ağır şekilde çekmelidir.

Ama asıl katil dışarıdadır, hainler de içimizdedir. Paranın satın alabileceği birçok kansız siyasi ve medya mensubu, medya patronu şerefsizler var aramızda. Dün olduğu gibi, bugün de var. Lütfen dikkatinizi biraz da bu yöne çevirin. MHP’nin, HDP’nin ve bazı CHP’lilerin “şahin söylemleri” sizi hipnotize etmesin. Arada bakışlarınızı çevirin, hakikat o kadar da uzakta değil.

Mesela yılların Kemalist, vatansever, ulusalcı Cumhuriyet gazetesi dün sürmanşetten bir haber yayınlamış. Haberin altbaşlığını aynen aktarıyorum: “PKK’lilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmada 3 kişi öldü, ilçede silahlar gün boyu susmadı

İçinizde “ne var bu cümlede?!” diyen var mı? Vardır muhakkak. Zira bu tür cümlelerde ki ayrıntıyı yakalamak için, benim gibi şüpheci olmak lazım. Bakın, Cumhuriyet daha düne kadar PKK’ya hep PeKaKa derdi. Bugün artık bir PKK’lı gibi, bir HDP’li gibi PeKeKe diyor! Haberin başlığını bir daha okuyun, PeKaKa’lı demiyor PeKeKe’li diyor!

Halen “Ne var bunda?!” diyenlere, diyecek lafımız yok.

Kolay gelsin..