‘Dil’imizin ırzına geçiyorlar..

Bir ülkenin “resmi” bir dili olur ve bu dil “en doğru” şekliyle kullanılmalıdır..

Ama maalesef, ülkemiz bu konuda çok fazla duyarsız..

Örneğin; ülkemizdeki “yazar-çizer” takımı, neredeyse takım halinde Türk diliyle “toplu seks” yapıyor..

O “giriş-gelişme-sonuç” kuralını hiçe saydıklarını bir kenara koyalım..

Ama “dilbilgisi” kurallarına uymamaları ve de kafalarına göre “kelime” üretmeleri olacak şey değil..

Hele bir de “dahi” anlamına gelen “de-da” eklerini kullanmayı bilmemeleri var ki, yazıları görünce çıldırmamak işten değil..

Bunlar “dilimizi” iyi kullanmayıp “bozan”lar..

Esnaf ve işadamı takımını da atlamayın..

Her gün gözler önünde olan bir “tabela terörü”nü anlatmak bile insana acı veriyor..

Gidin Batı’ya, örneğin İngiltere’ye, Almanya’ya veya İtalya’ya..

Tabelalarında “kendi öz dilleri”nden başka hiçbir yabancı dili göremezsiniz..

Biz ise, bırakın yabancı kelimeleri, kendi dilimizdeki sözcüklere anlaşılmaz “ek”ler yaparak “yabancı süsü” veriyoruz..

Bunlara biraz açıklık getirelim..

“Yazar-çizer” takımı şaşırtıcı bir manzarayı ortaya çıkarttı..

Manzara şu:

Bu arkadaşlar, yabancı kelimelere karşı “belden aşağı” usullerle savaş açarlarken, “yepyeni bir Türkçe” teklif ediyorlar..

Ama diğer taraftan, “Türkçe konusunda her türlü desteğe ve öğrenmeye açığız” diyorlar..

Yani, hem konuyla ilgili “yetersizliklerini” kabul ediyorlar, hem de “radikal çözümler” dayatıyorlar..

Böyle bir şey olur mu?

Çelişkilerini, “onların dilinden” bazı kelimeleri sizlere aktararak paylaşmak istiyorum..

Buyurun:

Evrenkent (üniversite), tecim (ticaret) , türe (hukuk), türesel (hukuki), ilbeyi (vali), dinlengeç (radyo) , izlengeç (televizyon), basmaklık (klavye), ekin (kültür), sağıt (ilaç)..

Ne dendiğini anlamakta zorlandığımız bir dil…

Ama halkın anlayabileceği bir dil değil..

Birçok yazar-çizerin “yaratmaya çalıştığı” bu yeni dil, başlı başına bir problem..

Türkçeyi, yabancı kelimelerden kurtarırken anlaşılmaz, zevksiz, kaba bir dile çevirmeye çalışıyorlar..

Bir de “dilbilgisi” zayıflıkları var ki, dostlar başına..

Ve kötü tarafı da, bunu hiç umursamamaları..

Yukarıda da belirttiğim gibi, ayrılması gereken “dahi” anlamındaki “de-da” eklerini bile ayırmaktan acizler..

Bunun ne zararı mı var?

Yazar-çizer takımı, toplumun önünde “hata yapmaması gereken” örnek kişilerdir..

Ya da –en azından- öyle olmalılar..

İşte bu tür “imla bilgisi yoksunu” kişilerin etkisinde kalan bir Türk “İngilizce öğretmeni”nin yazdıklarından bir bölüm -aynen-vereceğim..

Sadece dilbilgisi hatalarına değil, diyalogdaki seviyesizliğe de iyi bakın.. 

“…Daha sonra; bu ülkede her türlü acayiplik gazeteleriniz de çarşaf çarşaf

yer alabilirken, bizim haklı davamız ancak sizin tabirinizle ‘terör’

boyutuna ulaşınca, sizinki gibi hırçın yazıların içerisinde yer alabiliyor.

Belirtmek istediğim son şey ise biz böyle sizlerin gözüne gözüne sokmasaydık

bu olayı sizin aklınıza bile geleeyecekti.”

Bu arkadaşımız bir “öğretmen”..

Yani; insani ilişkilerde son derece yeterli olmayı gerektiren bir mesleğin mensubu..

Ve Türkçe’yi bilmeden yabancı dil öğretecek..

Anlayın artık..

İşte bu yazım hataları, ifadelerdeki seviyesizlik hep, “her şeyin en iyisini bilen ve örnek olan yazar-çizer takımı”nın bir eseridir..

Soruyorum şimdi, “dilde birlik” sağlayamayan ülkelerin “bağımsız” olabilme ihtimali var mıdır?

Ben dilimizin bu kadar “ırzına geçilmesini” ibret ve üzüntüyle izliyorum..

Bence siz de üzülün..

Belki bu üzüntüyü gidermenin bir yolunu bulmaya çalışırsınız..

Manzarayı son olarak, Türkiye’de birçok alanda anlam bulan şu veciz ifadeyle özetleyelim:

“Önce şu kurtarıcılardan kurtulmalıyız..”