ECB FAİZ ORANINI %2 DE SABİT TUTTU

Abone Ol

Avrupa Merkez Bankası (ECB), küresel ticaret gerilimlerinin gölgesinde ama büyümenin hala pozitif seyrettiği bir dönemde, temel faiz oranını yüzde 2’de sabit tuttu. Frankfurt’taki merkez binadan çıkan bu karar, aslında Avrupa’nın ekonomik kalp atışlarının ne hızlandığını ne de yavaşladığını gösteriyor. Durgun ama istikrarlı bir tempo... Enflasyonun ECB hedefi olan yüzde 2 civarında seyretmesi ve büyümenin henüz negatif sinyal vermemesi, Banka’ya faiz değişikliği yapmadan “zaman kazanma” alanı sağlıyor.
Ticaret Rüzgârları Altında İstikrar Arayışı
ECB’nin kararını şekillendiren en önemli parametre, küresel ticaretin yeniden gerilim hattına girmesi. ABD’nin Avrupa menşeli ürünlere yönelik yeni tarifeleri ve Çin ile Washington arasındaki teknoloji eksenli ticaret restleşmeleri, kıtanın ihracat kanallarını daraltma riski taşıyor. Buna rağmen Eurostat verileri, Euro Bölgesi’nin 2025’in üçüncü çeyreğinde bir önceki üç aya göre yüzde 0,2, geçen yılın aynı dönemine göre ise yüzde 1,3 büyüdüğünü ortaya koydu.
Bu tablo, Avrupa’nın “zor şartlar altında bile büyümeyi sürdürme” kapasitesine işaret ediyor. Ancak bu büyüme rakamı, sanayi üretimi ve iç talep açısından bakıldığında kırılgan bir yapıya sahip. Özellikle Almanya ve Fransa gibi büyük ekonomilerde üretim göstergeleri son aylarda gerileme eğilimi gösteriyor.
Türkiye açısından bu gelişme, iki yönlü okunmalı. Birincisi, Avrupa’nın istikrarlı büyümesi Türkiye’nin ihracatını destekleyen bir unsur. Zira Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 41’i Avrupa Birliği ülkelerine yapılıyor. İkincisi ise, ECB’nin faiz politikasının sabit kalması, Türkiye gibi gelişen ülkeler açısından sermaye akımlarında geçici bir rahatlama yaratabilir. Faiz farklarının daralmaması, Avrupa kaynaklı fonların gelişen piyasalarda kısa vadeli pozisyonlarını korumasını sağlayabilir.
Enflasyon Kontrol Altında, Ama Kırılganlık Sürüyor
ECB’nin politika kararının bir diğer belirleyicisi ise fiyat istikrarı. Euro Bölgesi’nde yıllık enflasyon oranı Eylül ayında yüzde 2,2’ye çıktı. Bu oran, Ağustos’taki yüzde 2,1’in hafif üzerindeyken, çekirdek enflasyon da yüzde 2,4 seviyesinde bulunuyor. Bu tablo, ECB açısından “ideal seviyeye yakın ama dikkat edilmesi gereken” bir durumu işaret ediyor.
ECB Başkanı Christine Lagarde, IMF’nin Washington’daki yıllık toplantısında yaptığı konuşmada bu dengeyi şöyle özetledi:
“İyi bir noktadayız ve gelecekteki şoklarla yüzleşmeye hazırız.”
Bu cümle, aslında Banka’nın mevcut politika duruşunu açıklıyor. ECB, faizleri sabit tutarak hem büyümeyi boğmak istemiyor hem de enflasyonu kontrol altında tutmayı hedefliyor. Ancak bu strateji, Avrupa’nın kronikleşmiş sorunları – düşük verimlilik, enerji bağımlılığı ve işgücü piyasasındaki durağanlık – göz önüne alındığında uzun vadede zor bir denge olarak kalabilir.
ABD ve Japonya’dan Gelen Sinyaller: Para Politikalarında Küresel Ayrışma
ECB’nin kararının zamanlaması, küresel para politikalarının giderek farklı yönlere evrildiği bir döneme denk geliyor. ABD Merkez Bankası (Fed), bu yıl ikinci kez faiz indirimine giderek politika faizini yüzde 4,1’den yüzde 3,9’a çekti. Washington yönetimi, büyüme ivmesini korumak adına gevşeme yönünde adım atarken, Avrupa daha temkinli davranıyor.
Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise faiz oranını yüzde 0,5’te sabit tutarak ultra gevşek politikasını sürdürüyor; ancak aralık ayında olası bir faiz artışı sinyali vererek uzun süredir devam eden “sıfır faiz” geleneğini kademeli olarak sonlandırmaya hazırlanıyor.
Bu tablo, para politikası haritasının üç ana merkezde farklı yönlerde hareket ettiğini gösteriyor:
ABD, büyümeyi desteklemek için faiz indirimine gidiyor.
Avrupa, bekle-gör politikasını koruyor.
Japonya, uzun süredir devam eden düşük faiz döneminden çıkış sinyali veriyor.
Türkiye açısından bakıldığında, bu farklılaşma önemli. Avrupa ve ABD arasındaki faiz makası daraldıkça, küresel fonların yönü de yeniden şekillenebilir. Türkiye’nin dış finansman maliyetleri, ECB’nin bu kararıyla kısa vadede değişmeyebilir; ancak FED’in indirim süreci hızlanırsa, gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat penceresi doğabilir.
Kırılgan Direnç: Avrupa’nın Riskleri Henüz Geride Kalmadı
Avrupa ekonomisinin en büyük riski, şu anda jeopolitik gelişmeler ve mali disiplindeki gevşemeden geliyor. Ukrayna savaşı, enerji arz zincirlerinde kalıcı bir tahribat yaratmaya devam ediyor. Öte yandan Fransa’daki kamu harcamaları ve bütçe açığı, Euro Bölgesi genelinde “mali kural” tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
ECB’nin basın toplantısında bu konulara değinmesi bekleniyor. Piyasalar, Banka’nın Fransa’nın mali durumu ve ticaret tarifelerinin etkisine dair nasıl bir yol haritası çizeceğini merak ediyor. Lagarde’ın söylemi büyük olasılıkla “sabır, koordinasyon ve dayanıklılık” ekseninde şekillenecek.
Türkiye İçin Olası Yansımalar
ECB’nin faizleri sabit tutması, kısa vadede Türk Lirası üzerindeki baskıyı azaltabilecek bir unsur. Avrupa piyasalarındaki faiz artışlarının olmaması, Türk şirketlerinin euro cinsinden borçlanma maliyetlerini sınırlı düzeyde tutabilir. Ayrıca Avrupa’nın büyüme temposunu koruması, Türkiye’nin ihracat siparişleri ve sanayi üretimi için destekleyici bir unsur oluşturabilir.
Ancak orta vadede tablo daha karmaşık. Avrupa’da mali gevşeme yönünde atılacak olası adımlar, küresel tahvil faizlerinde yukarı yönlü baskı yaratabilir. Bu da gelişmekte olan ülkelerin borçlanma maliyetlerini dolaylı biçimde artırabilir.
Sonuçta ECB’nin yüzde 2’de sabit tuttuğu faiz, sadece bir teknik oran değil; Avrupa’nın mevcut belirsizlikler içinde “dengeyi koruma” çabası. Küresel ekonomi yavaşlarken, ticaret hatları yeniden çizilirken ve mali politikalar gevşerken, Avrupa Merkez Bankası’nın attığı her adım, Türkiye dahil tüm bölge ekonomileri için yön belirleyici bir anlam taşıyor.