14 Mayıs Salı günü sabaha karşı Girit Adası açıklarında meydana gelen 6.0 büyüklüğündeki deprem hakkında Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı açıklamalarda bulundu. “Bu depremler sadece kısa süreli bir sarsıntı olarak görülmemeli” diye konuşan Mustafa Karancı’ya göre bu deprem, bölgedeki daha büyük gerilimlerin habercisi. Karancı, bu tür depremlerin ciddiye alınması gerektiğini vurgularken, yetkilileri ve kamuoyunu bilimin sesine kulak vermeye davet etti. Depremin, Ege ile Doğu Akdeniz arasında uzanan ve sismik olarak oldukça aktif bir bölge olan Pliny Çukurluğu'nda meydana geldiğini belirterek, bu alanın tarihsel olarak da büyük depremlerle anıldığını söyledi. Özellikle 1303 yılında aynı bölgede meydana gelen ve 8.1 büyüklüğünde olduğu bilinen büyük depremi hatırlatan Karancı, “Bu son depremle tüm enerjinin boşaldığını söylemek mümkün değil. Yer altında ciddi bir gerilim birikmiş durumda. Tehlike henüz geçmiş değil,” uyarısında bulundu.
‘Antalya’yı doğrudan etkileyebilir’
Mustafa Karancı, Antalya Körfezi'nin depremselliğine uzun zamandır dikkat çektiklerini belirterek, bu bölgenin geçmişte yıkıcı depremler ürettiğini hatırlattı. Karancı, “Bugün Akdeniz’in farklı kesimlerinde art arda yaşanan depremler, Antalya Körfezi'nin de bu risk zincirinin bir parçası olduğunu gösteriyor. Üstelik olası bir sarsıntı yalnızca kıyı yerleşimlerini değil, Antalya şehir merkezini de doğrudan etkileyebilir,” diyerek bölgedeki tehlikenin boyutuna dikkat çekti.
Tarihten bir örnek: 365 Girit depremi
Açıklamasının devamında tarihe de atıfta bulunan Karancı, milattan sonra 365 yılında Girit açıklarında meydana gelen ve 8.5 büyüklüğünde olduğu tahmin edilen depremin, tüm Doğu Akdeniz’i etkisi altına alan büyük bir tsunamiye yol açtığını söyledi. Bu devasa doğal afetin Kuzey Afrika kıyılarından Ege’ye kadar etkili olduğuna dikkat çeken Karancı, “Aynı jeolojik sistem hâlâ çalışıyor. Eğer gerekli bilimsel ve yapısal önlemleri almazsak, benzer bir felaket senaryosuyla karşılaşmamız mümkün,” diyerek depremin ciddiyetine vurgu yaptı.
“Faylar konuşur, biz çoğu zaman duymayız”
Jeoloji mühendislerinin görevinin yalnızca mevcut depremleri incelemek değil, fayların hareketlerinden gelen uyarıları da okumak olduğunu belirten Karancı, “Faylar bizlere uyarılarda bulunur. Ancak bu uyarılar çoğu zaman ya duyulmaz ya da görmezden gelinir. Asıl sorun da burada başlıyor” dedi. Karancı, bu uyarıların ihmal edilmesinin felaketi kaçınılmaz hale getirdiğini vurgulayarak, “İhmal ile fay hareketi bir araya geldiğinde sonuç hep aynıdır: Geri dönüşü olmayan kayıplar” ifadelerini kullandı.
‘Deprem değil, ihmal öldürür’
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunun altını çizen Karancı, bu gerçekle yaşamanın kaçınılmaz bir gerçeği ifade ettiğini, ancak yapılması gerekenin bu gerçeği doğru yönetmek olduğunu dile getirdi. Deprem önlemlerinin tercih değil zorunluluk olduğunu söyleyen Karancı, “Yerel yönetimlerin, merkezi kurumların, mühendislerin ve halkın aynı masada buluşması; bilimi rehber edinerek birlikte hareket etmesi artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir,” diyerek hazırlığın toplumsal bir sorumluluk olduğunu ifade etti.
‘Geleceğe hazırlık için bilimsel adımlar şart’
Antalya ve Batı Akdeniz’in hem deniz altı hem de kara üzerinde çok sayıda aktif fay hattıyla çevrili olduğunu belirten Karancı, bu yüksek riskli coğrafyada yaşamanın ancak bilimsel planlamayla güvenli hale getirilebileceğini söyledi. Ayrıca yapı stoklarının gözden geçirilmesi, zemin analizlerinin detaylandırılması, mikro-bölgeleme çalışmalarının hızlandırılması ve yapı-zemin etkileşiminin dikkate alınması gerektiğini vurguladı. Mustafa Karancı, deprem riskine karşı yalnızca kamuoyunu değil, karar vericileri de acil harekete geçmeye çağırıyor.