Bütün ülkeler, insanlarının eğitim ve öğretimdeki kalitesiyle her alanda söz sahibi olup varlıklarını hissettirebilirler.
Medeniyet, hayatın her bir parçasını en kaliteli bir donanımla şekillendirip insanları, içinde yaşadıkları zamanı ve yakın geleceği huzur ve mutluluk üreten bir duruma ulaştırmanın adıdır.
Tarifini yapmaya çalıştığım bu duruma öncelikle eğitim ve öğretim kalitesiyle ulaşılması mümkündür. Eğitimin yanında zamanla barışık bir halde işler duruma getirilen öz kültürle mümkündür.
Son yüzyılda dünyanın yarısında hayat çok büyük zorluklarla yaşanırken diğer yarısı da maddi imkanların çokluğu ile refah içinde yaşandı.
Refah düzeyi yüksek toplumlar da 21. Yüzyılın teknolojik devrimleriyle birlikte yaklaşık bir asırlık ulaştıkları refah ortamlarının ayarlarının bozulmasıyla yaşam kaliteleri de düşmeye başladı.
İnsanların eğitim düzeyleri ve kaliteleri düştüğünde zihinsel gelişme ve ahlaki durum hızla seviye kaybetmeye sebep olur ki öyle de oldu. Hele de tüketim toplumuna dönüştürülen ülkelerde durum çok daha vahim. Daha fazla tüketmek için her şekilde daha fazla kazanç elde etme mecburiyeti kaçınılmaz bir durum haline geldi.
Öncelikle aile yapısı aynı anda farklı saldırılar karşısında çok sarsıldı. Köklü aile değerleri erozyona uğradı. Öncelikler değişti. Yerel kültür, kökeni belli olmayan davranışlarla işkal altına girdi.
Anne modeli çok farklı bir şekle büründü. Annesine benzemeyen anneler, geçmişine yabancılaşan yeni anneler sosyal hayatı istila etti.
Bu yeni anne modelinde çocuk merkezli davranışlar ön plana çıktı. Bu davranışların en önemli olanı onların okulları ile ilgili aldıkları tavırları, davranışları, beklentileri ve hırsları hiç eskilere benzemiyordu.
Bu davranışlar bütünüyle potansiyel hale geldikten sonra sistem dahil etkilemedikleri bir alan kalmadı.
Çocukları bir yarışa sokan annelerin bu tavrı okullardaki sistemi eğitimden ve öğretimden koparttı ve ezberci bir durumu okullara hâkim kıldı.
Ezbercilik bir şekilde sadece diplomalı gençler ligini oluşturdu. Bu gurubun afilli diplomaları vardı ama meslek ve beceriye dair iyi cümleler kurmak pek de mümkün görünmüyordu.
Bütün meslek dallarında ahlakilik başta olmak üzere mesleki becerilerin de seviyesi hissedilir derecede düşmeye başladı. Bunun yanında ihtiyaç fazlası diplomalılar da ciddi manada toplumsal bir yaraya dönüşmeye başladı.
Gereksiz eğitim harcamaları, yok edilen gençlik enerjisi, katma değer üretme potansiyeli olan üstün zekalı ve becerili gençlerin âtıl duruma düşmesini hızlandırdı.
Bu arada öğretmen ve eğitmenler de bu deformasyondan etkilendiler ve öğretmenliğin iksiri bozulmaya başladı. Zaten aileler de çok iyi eğitmen ve öğretmen aramıyorlardı. Aradıkları kişi çocuklarına, ismi statü ve para elde etmeye yarar gözüken bir okulu kazandırmalarıydı.
Özel okullara verilen yollar yanında devlet okullarının gelişimini engelleyenler de eğitim sistemini bir hizmetten ziyade farklı saiklerle birer fabrikaya dönüştürdüler. Tabi ki bu durum da zengin ailelerin paralarını süslü cümlelerle alabilen markalaşmış sözde eğitim kurumları çıktı ortaya.
Bu şekilde sosyal dengeler bozuldu. Eğitim sektöründeki ahlakilik boyutundaki bozulmalar toplumu bütün değerlerinden koparttı.
Artık bu sistemden geçen öğrenciler hak, hukuk, adalet, ehliyet, saygı, ideal, hizmet gibi dini ve milli değerlerden nerdeyse tamamen koparılmış oldular. Yani bozulmalar artık küçük düzenlemelerle tamir edilebilecek bir seviyeyi çoktan geçmiş bulunmaktadır.
Köklü bir reforma ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Böyle bir değişim ve dönüşümü yapabilmek için çok yetişmiş üst düzey bir kadroya, bu kadroyu her açıdan koruyacak bir güce ve tabi ki yeterli bir zamana ihtiyaç olduğu her düşünen akıl sahibi için bilinen bir ihtiyaçtır.
Not: Hala az da olsa işini iyi yapan başta öğretmenler olmak üzere, annelere, babalara, eğitim gönüllülerine, ülkesini, milletini ve gençler için kaygılanıp çözüm arayan bütün meslek erbabına ve kurumlara selam ve saygılar sunarım.
Bir başka yazıda detaylı önerilerimi de yazacağım.
Allah’a Emanet olunuz.