Ekonomik Vandallık ve üretim ekonomisi

Türkiye’yi yeni bir yönetim sistemine geçiren 24 Haziran seçimlerinin akabinde başlayan döviz kurlarındaki ani yükseliş ve dalgalanmalar, ‘ekonomik savaş’ veya ‘ekonomik darbe’ söylemlerini gündemimize oturttu. Son haftalarda evde, işyerinde, sokakta ilgili ilgisiz herkesin dilinde bu kavramlar, dolar ve avro kurlarındaki yükseliş...

İktidarın müdahaleleri, Başkan Erdoğan’ın kamuoyuna ‘fedakarlık çağrıları’ filan derken korkutucu yükseliş durdu ve bir miktar da düşüş gerçekleşti. Ancak hala döviz an be an inip çıkmaya devam ediyor. Haliyle herkeste tedirginlik de sürüyor.

Dün gerçekleştirilen Antalya Ticaret Borsası’nın Ağustos ayı meclis toplantısının ana konusu da yine döviz kurlarındaki bu dalgalanmaydı. ATB Başkanı Ali Çandır, seçim sonrası gündemimize bodoslama giren ‘ekonomik savaş’ veya ‘ekonomik darbe’ kavramlarına bir yenisini ekledi; ‘ekonomik vandalizm’...

Malum, Vandallık veya akım olarak Vandalizm, bilerek ve isteyerek, kişiye ya da kamuya ait bir mala, araca ya da ürüne zarar verme eylemi demek. Çandır’ın çıkış noktası da bu. ATB Başkanı, “Savaşın bile kendine has bir hukuku ve kuralları vardır. Bir rekabet stratejisine ve mütekabiliyete dayanır. Oysa Trump ve ekibinin tüm dünyaya ve bize dayattığı olgular savaş teriminin hiçbir özelliliğini taşımıyor. ‘Önce Amerika ve yeniden büyük Amerika’ sloganlarıyla örülmüş bumerang etkili bu politikalar ‘Güçlü alır, zayıf verir’ prensibine dayanıyor. Dolayısıyla bu prensibe odaklanmış ekonomik politikalar savaş değil ancak ticari ve ekonomik Vandalizm olarak tanımlanmalıdır” dedi. Bugün gelinen noktaya bakınca Çandır’ın bu tespitinin son derece yerinde olduğunu görüyoruz. Ali Çandır’ın dünkü toplantıda dikkat çektiği bir diğer husus ise döviz fiyatlarındaki bu artışın sadece ekonomik vandalizme bağlanmaması gerektiği. Çandır, ekonomi çevrelerince 2018 yılının özellikle ikinci yarısında dolar fiyatında ciddi bir hareketlenme olacağının öngörüldüğünü, enflasyon üstü bir artışın zaten beklendiğini belirtti. Son 10 yılın ilk 5’inde yüksek reel faize dayalı politikalarla değeri muhafaza edilen TL’nin, son 5 yılda nispi düşük reel faizin etkisiyle ciddi bir değer kaybına uğradığını, bu değerlendirme kapsamında ekonomi temelli rakamlarla hesaplandığında doların bugünlerde aslında 4,95 düzeyinde olması gerektiğini anlattı. Başkan Çandır, “Buna dolar endeksindeki yüzde 11’lik artışı da ilave edersek 5,40 gibi bir rakama ulaşmaktayız. Dolayısıyla bu rakamın üzerinde olan kısmı ekonomi dışı faktörlerin etkisini yansıtıyor” ifadesini kullandı.

Yani Başkan Çandır özetle diyor ki; Adına ekonomik savaş, darbe veya vandallık ne derseniz deyin bunun dolar fiyatlarına yansıması sadece 1-1,5 lira seviyesinde…

Kalanı ise bugüne kadar izlenen ekonomi politikalarındaki yanlışlar, hatalar.

Peki ne yapılması gerekiyor ?

Tüm ekonomi çevreleri gibi Başkan Ali Çandır’ın da bu konuda ortaya koyduğu tek reçete var; Üretim…

Türkiye hızlı bir şekilde üretim ekonomisine geçmeli. Avrupa’nın en genç nüfusa sahip ülkesi olmakla övünüyoruz. Öyleyiz de. Kanı kaynayan, üretken, aktif ve agresif bir nüfus demek bu.  Ancak ne var ki, bizim agresifliğimiz genelde tüketim üzerine…

Ülkemizde uygun koşullar olmasına rağmen ithal ettiğimiz sayısız ürün var. Onu geçtim, vakti zamanında kendi ihtiyacımızı karşıladığımız gibi dış ülkelere ihraç ettiğimiz ürünler vardı, bugün onları bile üretemez hale geldik. Bir tembellik, bir durgunluk var üzerimizde. Hani derler ya, ölü toprağı serpilmiş diye, aynen öyle bir haldeyiz. Nerede hazır bir şey varsa biz oradayız. Makine ve teçhizat, elektronik ürünler, kimyasallar ve ilaçlar şöyle dursun; gıda ürünlerinin pek çoğunu ithal ediyoruz. Sri Lanka’dan çay, Şili’den elma, Peru-Bangladeş ve Etiyopya’dan kuru fasulye ve daha bir çok şey…

Niye ? Çünkü üretim yok. Çünkü rahata alıştık. Neredeyse tüm ülke krediyle ve de ‘lüks’ yaşıyor. Cep telefonu kullanımında Avrupa birincisiyiz mesela…

Demem o ki; Eğer içinde bulunduğumuz bu darboğazdan çıkmak istiyorsak Çandır’ın ve tüm ekonomi çevrelerinin üstüne basa basa vurguladıkları gibi derhal üretime yönelmeliyiz.

Bireysel olarak ve ülke olarak…