EKONOMİNİN DENGESİZ TOPARLANMASI

Abone Ol

Son yıllarda küresel ekonomi, pandemi sonrası toparlanma süreciyle birlikte, adeta inişli çıkışlı bir çizgi izliyor. Türkiye özelinde de ekonomik göstergeler, bazı alanlarda güçlü bir toparlanmaya işaret ederken, bazı kritik alanlarda hâlâ kırılganlıkların varlığını sürdürdüğünü gösteriyor. Bu dengesiz toparlanma hem makroekonomik politikalarda belirsizlikleri artırıyor hem de toplumun geniş kesimlerini etkileyen gelir dağılımı sorunlarını derinleştiriyor.
Öncelikle, ekonomik toparlanmanın sektörel bazda farklı hızlarla gerçekleştiğine dikkat çekmek gerekiyor. İhracat ve bazı sanayi kolları, pandemi sonrası dönemde hızlı bir toparlanma gösterirken, hizmet sektörü ve özellikle turizm gibi alanlar hala pandemi öncesi seviyelere ulaşmakta zorlanıyor. Örneğin, otomotiv ve beyaz eşya üretimi ihracat odaklı yatırımlar sayesinde hızla büyürken, restoran, otel ve eğlence sektörleri maliyet artışları ve tüketici talebindeki dalgalanmalardan olumsuz etkileniyor. Bu durum, ekonomik büyümenin “denge” yerine “kutuplaşmış” bir görünüm almasına yol açıyor.
Dengesiz toparlanmanın bir diğer boyutu işgücü piyasasında görülüyor. Pandemi döneminde kaybedilen milyonlarca işin bir kısmı geri kazanılmış olsa da kalıcı işsizlik ve kayıt dışı istihdam hâlâ önemli bir sorun. Nitelikli işgücü talebi artarken, düşük ve orta gelirli çalışanlar yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri karşısında ekonomik güvenliklerini korumakta zorlanıyor. Bu da gelir eşitsizliğinin büyümesine, sosyal gerilimlerin artmasına ve tüketici talebinde düzensizliklere neden oluyor.
Enflasyon ve fiyat istikrarı açısından da dengesiz toparlanma belirginleşiyor. Türkiye’de son dönemde yaşanan enerji ve gıda fiyatlarındaki artış, tüketici fiyat endeksine doğrudan yansırken, bazı üretim sektörlerinde maliyet artışları henüz fiyatlara tam olarak yansımadı. Bu durum hem üretici hem de tüketici açısından belirsizliği artırıyor. Merkez Bankası’nın para politikaları, bu dengesizliğe yanıt vermeye çalışsa da yüksek küresel faizler ve döviz kuru oynaklığı, iç piyasa dengelerini sarsıyor.
Dengesiz toparlanmanın finansal piyasalardaki yansımaları da göz ardı edilemez. Borsada ve tahvil piyasalarında bazı varlık sınıfları hızlı yükselişler gösterirken, bankacılık ve reel sektör kredi koşulları hâlâ temkinli bir seyir izliyor. Bu, yatırımcı güvenini artırmakla birlikte, ekonominin geneline yayılan sürdürülebilir bir büyüme ortamı yaratmakta yetersiz kalıyor. Sonuç olarak, finansal piyasalar ve reel ekonomi arasında uyumsuzluk, ekonomideki kırılganlığı besliyor.
Hükümet politikaları açısından bakıldığında, dengesiz toparlanmanın yönetimi zor bir alan oluşturuyor. Vergi teşvikleri ve kamu harcamaları, belirli sektörlerde büyümeyi desteklerken, bazı alanlarda yapısal reform eksikliği nedeniyle etkin bir toparlanma sağlanamıyor. Özellikle altyapı, eğitim ve teknoloji yatırımlarında gecikmeler, uzun vadeli büyüme potansiyelini sınırlıyor. Ayrıca, gelir desteği ve sosyal politikaların yetersizliği, toparlanmanın toplumun tüm kesimlerine eşit yansımamasına yol açıyor.
Uzmanlar, dengesiz toparlanmanın sürdürülebilirliği için bütüncül bir yaklaşımın şart olduğunu vurguluyor. Öncelikle, sektörler arası dengesizlikleri azaltacak politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Sanayi ve hizmetler arasında koordinasyonun artırılması, özellikle yüksek katma değerli üretimin desteklenmesi, işgücü piyasasının esnek ve kapsayıcı hale getirilmesi ve yatırımların uzun vadeli perspektifle yönlendirilmesi, ekonomide istikrarı güçlendirecek adımlar arasında sayılıyor.
Ayrıca, fiyat istikrarının sağlanması ve finansal piyasaların risklerinin yönetilmesi, dengesiz toparlanmanın olumsuz etkilerini minimize etmek için kritik önemde. Enerji ve gıda fiyatlarındaki dalgalanmaların etkilerini azaltacak stratejiler ve döviz kuru oynaklığını dengeleyen politikalar hem tüketici hem de üretici güvenini artırabilir.
Son olarak, sosyal politika alanında da adımlar atılması gerekiyor. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaltılması, düşük gelirli hanelere yönelik desteklerin artırılması ve eğitim yatırımlarının güçlendirilmesi, ekonominin dengesiz toparlanmasının sosyal maliyetlerini düşürecektir. Bu sayede, ekonomik büyüme hem sürdürülebilir hem de kapsayıcı bir nitelik kazanabilir.
Özetle, Türkiye’nin ekonomisi hızlı bir toparlanma gösterse de bu süreç dengesiz ve riskli bir zemin üzerinde ilerliyor. Sektörel farklılıklar, işgücü piyasasındaki kırılganlıklar, enflasyon ve fiyat istikrarındaki belirsizlikler, finansal ve reel sektör arasındaki uyumsuzluklar, dengesiz toparlanmanın en somut göstergeleri olarak öne çıkıyor. Hükümetin ve Merkez Bankası’nın politikaları, kısa vadeli büyümeyi desteklese de uzun vadeli sürdürülebilirlik için kapsamlı reformlar ve stratejik adımlar şart. Ekonominin dengeli, kapsayıcı ve istikrarlı bir şekilde toparlanması, hem toplumun geniş kesimlerinin refahını artıracak hem de Türkiye’yi küresel rekabet ortamında daha güçlü bir konuma taşıyacaktır.