Fitil Suriye’den dinamit İngiltere’den

Aslında tüm basın ve sosyal medya ahalisinin bu konuyu yazdığı günlerde ben de İngiltere’nin AB’den ayrılışı–Brexit hakkında yazı yazmak istemezdim ama konu tüm dünyanın geleceğini değiştirebilecek bir nitelik taşıdığı için bu durumun sizi belki biraz şaşırtabilecek sonuçlarına değinmem gerekiyor.

Farkında mısınız bilmiyorum, özellikle Suriye iç savaşının neticesi olan mülteci sorunu başladığından bu yana özellikle Avrupa’da milliyetçilik akımı gücünü fazlaca arttırmaya başladı. Bizler ülke olarak bu durumun sadece mültecilerle ekmeğini bölüşmek istemeyen Avrupalılar kısmıyla ilgilendik. Almanya Başbakanı Sn. Merkel’in Türkiye ziyaretlerini de sadece bu açıdan okuduk. Hatta birçoğumuz bu duruma çok kızdı; hem Avrupa, hem de ülkemiz özelinde mültecilerle ilgili birçok farklı görüş dillendirdik ama bu görüşler sadece onların yaşaması için gerekli olan mali ihtiyaç ve sosyal yaşama entegrasyonlarını içeriyordu.

Şu an daha iyi görüyoruz ki Sn. Merkel’in ziyaretlerinin çok daha farklı boyutları varmış, kadıncağız Avrupa Birliği’nin geleceğini kurtarmaya çalışıyormuş; bu durum bugün tamamen netlik kazandı.

Şimdi işin çok daha flu kalan ama gelecekte aynen bugünkü gibi netlik kazanınca halk arasındaki tabirle “Haa, şimdi anladım” diyeceğimiz farklı bir boyutu var;

“ULUSCULUK, ULUS DEVLETLERİ, NASYONALİZM”

Birçoğumuz fark etmiyoruz, fark etsek de derinliğini sorgulamıyoruz ama dünyada çok büyük bir küreselcilik–ulusculuk savaşı başladı. Bu durum kendini ABD’de Trump–Clinton mücadelesiyle, Fransa ve Hollanda’da milliyetçi/sağcı partilerin güçlenmesi ile Almanya’da yapılan eylemlerle gösteriyor ve dünya tekrar ulus devletlerine dönüş yapılacağının sinyallerini veriyor.

İşin ekonomik ve sınai tarihini incelersek; özellikle Sanayi Devrimi ve 2. Dünya Savaşı sonrasında emtia (çelik, kömür, bakır vs.) kaynaklarının artan sanayi üretime yetişmemesi neticesi ile dünyada AB gibi birtakım birlikteliklerin temelinin atıldığını görüyoruz. Bunun yanına petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının da eklenmesi ile Nato, Varşova Paktı gibi stratejik derinliği çok daha büyük olan birlikler devreye giriyor. Sonrasında ise 90’lı yıllarda birliktelikler artık anlık parlamento kararlar ile hayata geçebilen ekonomik işbirliği örgütlerine dönüşüyor.

Nitekim 2000’li yıllar geliyor; Sanayi Devrimi tamamlanmış, kıt kaynakların işlenmesi teknolojik gelişmeler ile çok kolay hale gelmiş ve bilişim sayesinde satışlar fiktif bir nitelik kazanacak kadar ilerlemiş, sonunda ise dünya reel olmayan bir para şişkinliğine ulaşmış…

İşte düğüm burada çözülüyor; söz konusu paranın bolluğu ve kontrol edilebilirlik düzeyini aşması, ulaşılabilirliğinin zirveye çıkması ve değersizleşmesi.

Şimdi kontrolü kaybetmek istemeyen devlet mekanizmalarının öyle bir şey yapması gerekiyor ki bütünlüklerini koruyabilsinler ve kaderlerini küresel aktörlerin ellerine bırakmasınlar.

Aslında özetle dünya safrasını temizliyor çünkü küreselcilik her ne kadar sermaye sahiplerinin işine yarasa da hemen hemen insani tüm değerleri yok ediyor. (Bunu aile gibi küçük yapılardan devlet toplumları gibi büyük yapılara kadar her alanda görebilir, Soros gibi küresel aktörlerin Brexit’e karşı çıkmasından teyit edebiliriz.)

Velhasılıkelam Brexit (Avrupa Birliği’nden ayrılma) gibi durumların birçok örneğini ve daha da şaşırtıcı durumları hep beraber yaşayacağız. Bu durumların ekonomik yansımaları da şu an yaşadığımız ticari felsefeyi tamamen değiştirecek.

Hatta ve hatta dünyaya bir süreliğine nasyonalizm, ulusculuk ve sosyalizm benzeri yönetim şekilleri hakim olacak.

Hepimiz göreceğiz…