Yapay zekâ (YZ) üzerine tartışmalar, artık yalnızca teknoloji çevrelerini ilgilendiren bir konu olmaktan çıkmış; günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. Yakın tarihli iki farklı New York Times haberinde öne çıkan farklı perspektifler, YZ'nin insan yaşamındaki çelişkili etkilerini net bir şekilde ortaya koyuyor: Bir yanda umut vaat eden yeni kariyer olanakları, diğer yanda ise henüz iş hayatına başlamamış gençlerdeki işsizlik endişesi.
YZ'nin hızı, yaratıcılığı ve üretim kapasitesini artık çok fazla tartışma ihtiyacı duymuyoruz. Ancak, ilgili haberlerden ilkinde vurguladığı üzere, iş yaşamının temelini sadece görev tamamlama değil, aynı zamanda sorumluluk alma ve güven inşa etme becerileri de oluşturuyor. Tam da bu noktada insan faktörünün kritik önem kazandığını görüyoruz. Yapay zekânın ortaya çıkardığı yeni kariyer alanları, özellikle ‘güven’ üzerine kurulu. Bir hukuk belgesini ya da önemli bir finans raporunu yapay zekâ hazırlayabilir; ancak doğruluğundan emin olmak için yine insan gözüne ihtiyaç duyuluyor. Bu noktada, ‘yapay zekâ denetçileri’ ve ‘güven doğrulayıcıları’ gibi yeni meslek dalları ortaya çıkıyor. İnsanlar, algoritmaların çıktılarından sorumlu olacak, hata riskini yönetip, etik kararları denetleyecek. Çünkü, halihazırda insan dokunuşunun yerini tutabilecek herhangi bir algoritmanın olmadığını görüyoruz.
İşin "entegrasyon" boyutunda ise yapay zekâ ile şirketlerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde birleştiren yeni bir uzmanlık alanı doğuyor: "yapay zekâ entegrasyon uzmanları". Yapay zekânın sunduğu teknolojiyi kurumlara özgü ihtiyaçlarla birleştiren bu uzmanlar, şirketlerin rekabet gücünü doğrudan etkileyen kritik bir rol üstleniyorlar. Yapay zekâyı kullanmak değil, onu doğru yerde, doğru zamanda, doğru yöntemle kurumsal altyapıya entegre edebilmek şirketlerin yeni başarı kriteri haline geliyor. O yüzden de entegrasyon ihtiyacının türüne göre ‘Kurumsal YZ Uzmanı’ ya da ‘YZ Çözüm Mimarı’ gibi genel ya da teknik düzeylerde entegrasyondan sorumlu uzmanlara ihtiyaç duyulmaya başladığını görüyoruz.
Ancak madalyonun diğer yüzüne baktığımızda da ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz: Genç işsizliği. Yeni mezunlar, kariyerlerinin en başında YZ'nin yarattığı işsizlik tehdidiyle karşı karşıya kalacağı son yıllarda sıklıkla tartışılan bir olgu olarak gündemden hiç düşmüyor. Yapay zekânın özellikle giriş seviyesi pozisyonları hızla dönüştürdüğünü veya ortadan kaldırmakta olduğunu zaten gözlemleyebiliyoruz. Asıl kaygı verici durum ise, gençlerin henüz iş tecrübesi kazanma fırsatı bulamadan otomasyonun olumsuz etkileriyle yüzleşmekte olduğu gerçeğine artık ekonomik veriler de işaret etmeye başlamış olması. Yeni mezun işsizlik oranlarıdaki yükseliş, şirketlerin maliyet düşürme ve verimlilik artırma güdüsüyle genç istihdamı yerine YZ çözümlerine yönelmekte olduğuna işaret eden ciddi bir gösterge olarak kabul ediliyor.
Ancak bu sorunun sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik boyutları olan toplumsal bir mesele olduğunu da görebilmemiz gerekiyor. İşsizliğin gençler üzerindeki etkisi, sadece maddi değil, aynı zamanda kariyer umudunu ve yaşam motivasyonunu da sarsıyor. Gençlerin önünde duran belirsiz geleceğin, tüm toplumlarda huzuru ve ekonomik sürdürülebilirliği tehdit edebilecek duruma gelebileceğinden endişe ediliyor.
İronik olarak, yaşanan bu çelişkili süreçte yapay zekânın yaratacağı işsizliğin çözümünün yine yapay zekânın sunduğu fırsatlara bağlı olması sebebiyle, bu soruna karşı çözüm geliştirecek olanlar yine gençlerden başkası değil! Yapay zekânın tehdit ettiği bu jenerasyon, yenilikçi yollar bulmak, daha yaratıcı düşünmek ve kendi kariyerlerini yeniden tasarlamak zorunda kalacak. Özellikle yakın gelecekte, genç tasarımcıların yapay zekânın yaratıcı kapasitesini doğru yönlendirebilen ve insan dokunuşuyla yapay zekâyı anlamlı hale getiren kritik aktörler olarak ön plana çıktığını görebileceğiz.
Nihayetinde, insanların zevkleri, tercihleri ve vizyonları, yapay zekânın sınırlarını belirleyecek. Geleceği şekillendirecek olan yapay zekânın kendisi değil, onu nasıl kullandığımız, nasıl entegre ettiğimiz ve insanî değerlerle nasıl dengelediğimiz olacaktır. O yüzden de, günümüzde ortaya çıkan yapay zekâ kaynaklı işsizlik tehdidinin, geleceğin yeni iş fırsatlarını yaratacağını unutmamamız gerekiyor. Gençler için uzun vadeli başarının anahtarının, bu geçiş döneminde yenilikçi, yaratıcı ve girişimci ruhu canlı tutabilmelerine bağlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Her fırsatta dile getirmeye çalıştığım bir gerçek var; yapay zekânın insanlığın önüne geçmesine izin vermediğimiz sürece, ondan verimliliği artırıcı bir ‘araç’ olarak destek alma konusunda endişe etmemize gerek yok.