Gündem Suriye

Abone Ol

O gizli pazarlıklar, müzakereler yıllar sonra ya arşiv belgelerinden ya da devlet adamlarının yazdıkları anılardan öğrenilir. O anılar da çoğu zaman birbiriyle çelişkili olur. Zira kimse hata yaptım demek istemez.
Hemen yanı başımızda, aslında neler olduğunu yıllar sonra öğreneceğimiz olaylar oluyor. Suriye bir cadı kazanı gibi kaynıyor. Türkiye, mevcut yönetimin karşısında duruyor ve olası bir müdahaleye destek verecek gibi görünüyor.
Ülkemiz dış politikada yıllar yılı aynı prensiple hareket etmiştir. Yurtta sulh, cihanda sulh. Bu ilke ile Kurtuluş Savaşı'ndan beri hiç bir savaşa girmedik, taraf olmadık. Tek istisna Kıbrıs Barış Harekâtıdır. Bu prensibin bize getirdiği faydaları görmek için çevremize bakmamız yeterli. Etrafımızda son elli yılda herhangi bir nedenle savaşmış ülkelerin hepsinden daha ilerideyiz.
Bize karşı fiili bir saldırı olmadığı sürece Suriye ile de savaşa gireceğimizi düşünmüyorum. Ama en azından safımızı belli etmek, çıkarlarımız doğrultusunda bir tarafta yer almak gerekiyor.
Yurtta sulh cihanda sulh ilkesinin yanlış anlaşılmış tarafı da budur. Yıllar yılı Türkiye dış politikada pasif, etliye sütlüye karışmayan bir tutum izlemiştir. Birinci körfez savaşında da sürdürülen bu tutum savaştan sonra masa başına oturmamızı engellemiş ve maalesef bugün Irak'ta yaşanan istemeğimiz gelişmelere müdahale şansımızı ortadan kaldırmıştır.
İşte Türkiye son yıllarda bu pasif dış politikadan sıyrılmaya başlıyor. Dünya diplomasisinde daha aktif rol alma eğiliminde hareket ediyor. Dış dünyaya karşı üç maymunları oynamak yerine ağırlığını hissettiriyor.
Bunları göz önüne aldığımızda hükümetin Suriye ile ilgili tavrını haklı buluyorum. Eğer birileri buraya müdahale edecekse ve bu müdahale sonrasında orada yeni bir düzen kurulacaksa ve Türkiye masa başında söz hakkına sahip olmak istiyorsa bir tarafta olmak zorunda.
Hiç risk almayalım. Bırakalım başkaları uğraşsın sonra da bize istediğimiz versin yaklaşımıyla hareket etmek günümüz dünyasında geçerliliğini çoktan kaybetmiştir.