HAYATA NASIL BAŞLADIK?

Abone Ol

Değerli okurlarım, Hayat dediğimiz şey doğumumuzdan ölümümüze kadar biyolojik ve psikolojik olarak yaşanılan bir zaman dilimidir. Dünya üzerindeki sayısız farklılıklar çerçevesinde insanoğlunun hem kendisine hem de çevresine biçtiği gömlekler yaşanılan hayatın modellerini gösteriyor.

Bugün yetmişlerde doğmuş, seksenlerde okumuş, doksanlarda hayata başlamış birisi olarak kendi yaşadıklarım ve gözlemlerim çerçevesinde elde ettiğim tecrübelerimden bir kısmını aktaracağım.

Rahmetli Babam Din Görevlisi olduğu için temel dini bilgileri ne zaman ve nasıl öğrendiğimi hatırlamıyorum. Yıllar içerisinde sanki bilerek doğmuşum fikri hep aklıma geldi. Muhtemelen babamın derslerini yaşım küçükte olsa dinlemiş ve öğrenmiş olmalıyım.

İlk okulda da aynı durum gerçekleşmiş. 5 yaşımda ilk okul 2. sınıftan başlamışım okul hayatına. 1979 yılının eylül ayında tam 10 yaşıma girmemişken İmam Hatip Lisesine yatılı olarak kaydım yapıldı. O süreci hatırlıyorum.

İlkokuldan çok az bilgi ve hatıra var aklımda. Çoğu tirajı komik şeyler. İmam Hatip Lisesi’nin yurdunun imkanlarının sıfırın altında olması her şeyin özeti gibi aslında. Karnımızın tam olarak doymadığı, öz bakım konusunun içler acısı olduğu gerçeğinin yanında despotizmin her türünün yaşandığı bir atmosferi tam olarak sizlere anlatamam.

Hele de bu zamanda anlaşılması güç olduğu için anlatmaya da gerek yok zaten.

Aslında her türlü olumsuz şartların üreticisi de uygulayıcısı da eğitim ve kültür seviyesi düşük olan insanoğludur. İyi olanı bilmek, onu seçmek ve uygulamak onu anlayabilecek bilgi ve basiretten geçer. Maalesef o yıllarda böyle temel konularda bir öncüden ve öncü düşünceden bahsetmek mümkün değildi.

Yetersiz yemeğin, ısınma ve temizlenme imkân kıtlığının ve rehberlik hizmetlerinin bilinmediği bir zaman diliminde iyi bir şey vardı. O da eğitimin kalitesiydi. Hem içerik olarak çok zengindi. Hem de idealist bir ruh çok iyi veriliyordu.

Sanırım zor şartların psikolojisi böyle bir şey.

Toplumun psikolojisi de bir tuhaftı. İmam Hatipli öğrencilere yani bizlere karşı olumlu teveccüh gösterenler çok değildi. Dalga geçilen cümlelerle yaklaşanlar ise ciddi bir çoğunluk sayılabilirdi. Molla, ölü yıkayıcı, sen duyma, sen anlamazsın gibi aşağılayıcı ve öteleyici tavırlar direnmesi en zor durumlardı. Çocuktuk çünkü.

Halbuki toplumun din Görevlisine hele de iyi yetişmiş din görevlisine acil ihtiyacı vardı.

Buna karşılık hocalarımız ve üst sınıftaki büyüklerimizdeki idealizm bizi motive eden en güçlü kaynağımızdı. İmam Hatip Lisesi bittiğinde İmam olmaktan başka ne yapılabilirdi ve nasıl yapılabilirdi sorularının cevabını bulmak çok zordu. Rehberlik yapabilecek kişi var mıydı onu bile hatırlamıyorum şimdi.

Şimdi anlıyorum ki çok daha güzel, kaliteli gelecekleri bilinçsizlik, yalnızlık ve ufuksuzluktan kaybetmişiz. Toplumsal katmanlarda basamak atlamak bu şartlarda çok zordu. Birçok insan farklı kulvarlarda aynı şeyleri düşünüyordur. Günler geçerken tecrübe biriktiriyoruz ve bu tecrübeyle hayatımızı denetliyoruz. Bazılarına hamd ederken bazılarını da keşkelerle anıyoruz.

İnsanoğlu hayat hakkında yeterince bilgi ve bilinç sahibi olamadığında ısmarlama hayatların mahkumu oluyor. Seçim yapamıyor. Tercihlerini neye göre belirleyebileceğini bilemiyor. Kopya hayatları kolayına gelen şekliyle transfer ediyor.

Gerçek sevgi ve mutluluğun tarifini bile bildiğimizi zannetmiyorum şu aşamada. Duygularımız da tercihlerimiz de hayatımız da çok minyatür modellermiş değerli okurlarım.

Bunları ve daha detaylı hallerimizi kaleme almak için birkaç on yılın geçmesi gerekiyormuş. Yani tecrübelerin, mukayese çalışmalarının, daha iyi olanla tanışmalar ve benzeri tekâmül basamakları için ya kazanılmış tecrübe transferleriyle ya da kişinin kendi kazanımlarıyla mümkün olmaktadır.

Daha ayrıntılarını başka bir yazıda ele alabilirim diye düşünüyorum. Şimdilik bu kadar yeter. Allah’a emanet olunuz.