Herkes birbirini ayağından tutup aşağı çekiyor..

Yeni bir haftaya başlıyoruz..

Bugün, birkaç kez değindiğim bir konuyu bir kez daha dile getirmek istiyorum..

“Acaba doğru mu yapıyorum, kim bu insanlar” diye sorular sorsanız ve durumunuzu bir kez daha gözden geçirseniz iyi olur diyorum..

RABBENA HEP BANA

Herkesin birbirini ayağından aşağıya çektiği ve başında zebaninin bile beklemeye gerek görmediği o meşhur “Türk Kazanı” kıssasını bilirsiniz..

Bu, “birileri ders alsın” diye birçok yerde konu edilir, anlatılır..

Yıllardan beri yazılır-çizilir..

Hatta, benzer çok değişik hikaye ve fıkralar da üretilir..

Ama..

Ne yazık ki, hemen hemen hiçbir Türk, bundan kendine bir “hisse” çıkarmaz..

İhtirası..

Kompleksi..

Çekemezliği..

Bencilliği..

Çıkarcılığı..

Her şeyin önündedir..

“Rabbena hep bana” deyişi tek parolasıdır..

Bu anlattığım özellikler, “insan” denilen yaratığın “ortak” özellikleridir..

Ama..

Türkiye’de, hatta Antalya’da çok daha fazla, çok daha belirgin yaşanıyor..

EN YAKININIZDAKİLER

Yıllarca aynı yerde çalışmışsınız..

Kader birliği etmişsiniz..

Çoğu kez birbirinizin ekmeğini ortak yemişsiniz..

Sonra “ekmek kavgası” yollarınızı ayırmış..

Üç kuruş daha kazanacağınız bir yere gelmişsiniz..

Bir de bakıyorsunuz ki..

O kader birliği ettiğiniz arkadaşınız (!) sizi zor duruma sokmak, belki de işinizden etmek için garip bir çabanın içine giriyor..

Üzülüyorsunuz..

Örnekleri çoğaltabiliriz..

Bazı arkadaşlarımız ev sahibi olabilmek için çırpınıyor..

Koşturuyor, oraya-buraya gidiyor, amacına ulaşmaya çalışıyor..

Sonra..

Yüzüne gülüp arkasından söylenmedik laf bırakmıyorlar..

Onların yaptığını kendileri yapamıyor ya..

“Onlar da yapmasın, bir şeye sahip olmasınlar” diye uğraşıyor..

Bir yanlışları varsa..

Yüzüne söylemek yerine “dedikodu” üretmeyi yeğliyorlar..

KARAKTERİ “DÖNEKLİK”

En kötüsü de nedir biliyor musunuz?

Dün “adam değil” diye nitelendirdikleri biri..

Bir makam sahibi olup bunlara “maddi veya manevi çıkar” sağlamaya başlayınca dönüveriyorlar..

Çıkara dayalı yağcılık, en büyük sermayeleri haline geliyor..

Çevrelerine de, “yahu adam derya imiş de haberimiz yokmuş” diye de güya kendilerini savunuyorlar..

Ne zamana kadar?

O makam sahibinden “çıkarları” kesilinceye kadar..

İşin garip yanı..

O makama gelen kişi de, bunları “dost” falan sanıyor..

Daha sonra.

Kendisine yüz çevirdiklerini görünce de buruluyor-üzülüyor..

“Dönek” olduklarını biraz acı bir şekilde öğreniyor..

Bu tür çekemezlik ve yağcılık, hemen her meslek grubunda var, biliyorum..

Ama..

İnanın bizim meslekte aşırının da aşırısı var..

Bildiklerini kendilerine saklar çoğu..

Kendisinde olmayan bir şeye arkadaşının sahip olmasını istemez..

Birlikte çalıştığı arkadaşı yükselsin, daha iyi bir yere gelsin istemez..

Gelirse, onu oradan indirinceye kadar uğraşır..

Ekmeğiyle oynamaktan çekinmez..

Her geçen gün daha bir yoğun yaşanıyor bu..

Yoklayın kendinizi, yoksa siz de böyle biri misiniz?

 “DOST”SUZLUK DAHA ZOR

Özetle..

Bugün biraz içimi dökeyim istedim..

Aynı zamanda..

İsim vermeden anlattığım örneklerden, “birileri kendine ders çıkarsın” dedim..

Biliyorum “çıkarcılıktan vazgeçmek” çok zor..

Ama..

İnanın, gerçek anlamda bir “dost”un olmayışı çok daha zor..

Umarım..

İş işten geçmeden, bunu anlayanlar olur..

Umarım..