Hoca’nın rakibi CHP!..

Abone Ol

Millet adıma, “CHP düşmanı” takar.
Mümkün olduğunca CHP İl olsun İlçe yönetimleri olsun iç işlerine kesinlikle karışmam.
Büyükşehir Belediye Başkanı ile ilgili en küçük bir eleştirim sonrası, “CHP düşmanı ne olacak” denilir.
Hadi ben dışarıdan birisiyim de.,
CHP düşmanını kimse dışarıda aramasın.
“Senden dost olmaz” diyenlere benimde kendilerine lafım olmaz.
“Olur” diyenlere naçizane bir tavsiyedir benimkisi:
Konumuza gelince;
Dün sabah saatlerinde Atatürk Devlet Hastanesi’ndeki işimi hallettim, her zamanki gibi hastanenin yakınındaki berberime çay içmek için uğradım. Berber’e benden önce elinde Gerçek Gazetesi’yle CHP İl Disiplin Kurulu Başkanı Mahmut Yıldırım girdi.
Hemen ardından da ben.
Yıldırım beni görür görmez, “Hanımefendi krizi” başlıklı haberi göstererek okumam için gazeteyi bana uzattı.
Okudum.
Ve kendisine, “Siz yani CHP içerisinde belli bir titri (Makam-mevki ve sıfatı) bulunan kişiler böyle yaptığı sürece CHP’de zaten sular durulmuyor” dedim.
Bana Aksu İlçe binasında Günseli Akaydın ile yaşadığı diyalogu anlattı.
Yıldırım, Aksu’ya gittiğinde Duygu Batmaz’ı dışarıda oturur olarak karşılaşır. Neden kapı önünde oturduğunu sorduğunda da, “Hanımefendi var içeride” cevabını alır. “Hanımefendi kim” diye sorduğunda, “Doktorun eşi” diye yanıt gelir.
Ve Yıldırım içeriye girer. Üç muhtar ile odada oturmakta olan Bayan Akaydın’a kendisini tanıtır.
Bayan Akaydın’dan ne cevap alır dersiniz?
“Sizinle görüşmek istemiyorum. Çünkü ben Partili değilim.”
Mahmut Yıldırım kendisine; “Ne zaman CHP üyesi olduğunuz ve nereden CHP delegesi seçildiğiniz bende tespitli. Bu tutumunuzdan dolayı sizi yadırgıyorum. Siz ve eşiniz ne zaman CHP’li oldunuz ki şimdi olasınız?” diye çıkışır.
Ve tüm bu gelişmeleri dün bana okumam için uzattığı gazete haberinde aynen anlattığını yüzüme karşı söyler söylemez dayanamadım.
“Ne yazık ki CHP’de kol kırılır yen içeride kalır ilkesi hiçbir zaman işlemediğinden dolayı hep muhalefet kalınmıştır. Örnekleri ortada olduğu gibi. Bana, ben 40 yıllık CHP’li siyasetçiyim diyorsun ama bir birinizin kuyusunu kazmaktan başka yaptığınız siyasi çalışma yok” dedim.
Köpürdü.
“Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın A-Kent soruşturması kapsamında savcı tarafından Adliye’ye davet edildiğinde biz örgüt olarak kendisini yalnız bırakmayıp manevi destek verdik. İfade sonrası 10 disiplin kurulu üyesi arkadaşımızla kendisini makamında ziyaret edip, “Örgüt sizin arkanızda dağ gibi durdu. İşte örgütçülük budur” dedik.
Akaydın, “Ben tekrar aday gösterilip yine seçilsem de örgüt, mörgüt tanımam” cevabı verince, 10 arkadaşımla birlikte yerimizden kalkarak, örgütü tanımayanın çayı bile içilmez tepkisi koyarak yanından ayrıldık” diyor.
“Siz bir birinizi yemekten başka ne yaparsınız ki? Sen CHP İl Yönetimi’nde belli bir yerdesin. Tüm bunlar yaşansa bile kendi aranızda kalmalı ve dışa asla sızdırılmamalı” dedim.
Ama kime ne diyoruz ki?
Konuşmanın son bölümünde konuyu Menderes Türel’e getirmeye çalıştı hatta getirdi de.
Her şeye evet de.
Kişilerin ailevi boyutlarına girip, çamur atıp izi kalsın mantığı, bel aşağıdan vururcasına iftira atmaya kadar gidince, adam olanın dayanamaması lazım.
Öyle de yaptım.
Mahmut Yıldırım berber dükkanından çıkarken, ardına bile bakmadı ama, “Gel hadi sana bir sütlü kahve ikram edeyim” demeyi de ihmal etmedi.
Birbirinizi yiyorsunuz demek ki üzerine de sütlü kahve içiyorsunuz” diyecektim, o konuşmalardan sonra gerek görmedim.
Not: Yıldırım ile yaklaşık 2-3 ay önce kendi iş yerinin önünde sohbet ederken bana, “Biz dostuz değil mi? Şu an gazeteci kimliğinle oturmuyorsun sanırım” dediğinde, “Biz senle nereden dost oluyoruz ki. Tam aksi ben şuan burada Gazeteci Vedat Gürhan kimliğiyle oturuyorum” cevabı verdiğimin de altını çizmek isterim.