Kompulsif biriktirme hastalığı, biriktiricilik bozukluğu, ‘dispozofobi’ ya da bir diğer adıyla ‘istifleme bozukluğu’, ‘gelecekte bir gün işe yarar’ düşüncesiyle, sahip olunan şeylerin değerine bakılmaksızın, sağlıksız hatta kullanılmayan tüm eşyaların, ihtiyaç gerekçesiyle elden çıkarılmaması durumu olarak tanımlanıyor. Bunun, halk arasında ‘istifçilik’ olarak da bilindiğini belirten Klinik Psikolog Nükte Balcı,“Dispozofobi, kişinin ihtiyacının çok ötesinde yüksek sayıda bir şeylere sahip olmasıdır. Kişi aşırı sayıda eşya edinir ve bunları kaotik bir şekilde depolama girişimindedir. Bu rahatsızlığın temeli hem psikolojik hem nörolojik temellere dayanmaktadır. Dispozofobi bozukluğu, kişinin yaşamını olumsuz etkileyebilen bir psikolojik rahatsızlıktır. Ancak, uygun destek ve tedavi ile bu sorunla başa çıkabilirsiniz. Kendinizi ve başkalarını anlama süreci, bu zorluğun üstesinden gelmenize yardımcı olabilir. Unutmayın ki, her birey farklıdır, bu nedenle tedavi yaklaşımları kişiselleştirilmelidir. Birikici davranışları değiştirmek, daha sağlıklı bir yaşam tarzı ve ilişkiler kurmanıza yardımcı olabilir” diye konuştu.
‘Ciddi bir zihinsel sağlık sorunu’
Psikolojik olarak Dispozofobi’nin, Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bir alt türü olarak görüldüğünü ifade eden Nükte Balcı, DSM-5'te (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) artık ayrı bir bozukluk olarak sınıflandırıldığını belirtti. Balcı, “Depresyon ve anksiyete bozuklukları olan bireylerde dispozofobik davranışlar daha sık görülür. Nesneler birey için bir güven ve kontrol hissi sağlayabilir. Travmatik olaylar sonrası insanlar eşyaları bir tür ‘duygusal sigorta’ gibi tutabilir. Özellikle çocukluk döneminde ihmal ya da terk edilme yaşayan bireylerde duygusal bağ nesnelere yönlenebilir. Nörolojik olarak dizpozofobiyi incelediğimizde anteriorsingulat korteks ve insula gibi bölgelerde anormal aktivite gözlemlenmiştir. Bu bölgeler karar verme, duygusal işlemleme ve hata tespitiyle ilgilidir. Dispozofobi hastalarında karar verme süreçlerinde zorlanma, duygusal yük taşıyan kararlar alırken daha fazla beyin aktivitesi gösterme gibi bulgular vardır. Frontal lob disfonksiyonu (özellikle orbitofrontal korteks) da dikkat çeker; bu bölge düzenleme, organizasyon ve dürtü kontrolüyle ilişkilidir. Dispozofobi sadece ‘dağınık olma’ ya da ‘alışkanlık’ meselesi değildir, hem psikolojik kökenleri hem de beyindeki bazı işleyiş bozukluklarıyla ilişkilendirilen, ciddi bir zihinsel sağlık sorunudur. Tedavisinde genellikle bilişsel davranışçı terapi, gerekirse ilaç tedavisi ve bazen de aile/çevre desteği önemli rol oynar” ifadelerini kullandı.
‘BDT en yaygın tedavi yöntemi’
Bilişsel Davranışçı Terapi’nin (BDT) Dispozofobi’de en yaygın tedavi yöntemi olduğunu vurgulayan Balcı, tedavi yöntemine ilişkin şunları kaydetti: “Maruz Bırakma ve Tepki Önleme (ERP): Kişi, biriktirdiği eşyaları atma veya azaltma konusunda küçük adımlarla maruz bırakılır. Bilişsel Yeniden Yapılandırma: Eşyaların değeriyle ilgili irrasyonel düşünceler sorgulanır ve yeniden yapılandırılır. Karar Verme Eğitimi: Ne tutulmalı, ne atılmalı gibi karar verme süreçleri üzerinde çalışılır. Kognitif Davranışçı Terapi: birikici davranışları değiştirmeye yardımcı olabilen etkili bir terapi türüdür. Terapist, kişiye nesneleri nasıl atacağını öğrenme konusunda rehberlik eder. Kişi eşyalarla duygusal bağ kurar. Bu bağ çoğu zaman nesnelerin gerçek işlevinden ya da maddi değerinden çok daha derin bir anlam taşır. Bu kişiler eşyaları sadece bir şey olarak değil, bir anı bir dönem bir ilişki ya da kimlik parçası olarak görür. Örneğin; eski bir kazak sadece bir giysi değil, rahmetli annenin sana ördüğü kazak olabilir. Atmak demek, o kişiyi ya da anıyı silmek gibi hissettirebilir. Dispozofobisi olan bireyler genellikle yaşamlarında kontrolsüzlük ya da güvensizlik hissetmişlerdir. Eşyalar bir tür güvenlik battaniyesi gibi olur. ‘Bu eşyaya bir gün ihtiyacım olabilir. Kaybetmemeliyim, çünkü sonra pişman olurum. Her şeyi saklamam gerek, çünkü geçmişte yoksunluk çektim’ gibi düşünürler.”
‘Terapi süreci 6 ay ile 1 yıl sürer’
Dizpozofobi’nin çocukluk yaşantısı ile arasında bağlantı bulunduğuna dikkat çeken Balcı, “Güvensizlik ve kaygılı ortamda büyümek, ailede duygusal bağ kurma zorlukları,aşırı kontrolcü ya da aşırı serbest ebeveynler ve travmatik kayıplar bu rahatsızlığın sebebi olabilir. Dizpozofobi, sadece ‘dağınıklık’ ya da ‘kararsızlık’ değil, genellikle geçmiş yaşantıların, duygusal boşlukların ve baş etme mekanizmalarının bir yansıması olarak görülmektedir. Ortalama terapi süreci genellikle 6 ay ile 1 yıl arasında sürer. Ancak bu, bozukluğun şiddetine, kişinin terapiye uyumuna ve varsa eşlik eden diğer psikolojik sorunlara göre uzayabilir ya da kısalabilir. Gerektiğinde ilaç tedavisine başvurulabilmektedir. Kendiniz veya yakınınız istifçilik yapıyorsa yapmanız gereken bir kaç şey olabilir. Öncelikle farkındalığınızı artırın. İçinde bulunduğunuz durumun sağlıklı olmadığını görün. Tedavi olmanız gerektiğini fark edin ve terapinin size iyi geleceğini fark edin. Bir psikolog arayışına girin. Terapiye düzenli devam etmeniz de oldukça önemlidir” diye konuştu.