İl Başkanı’na bak partisini al..
İster milletvekili, ister belediye başkanı, ister meclis veya il genel meclisi üyesi olsun..
Hepsinin “bir siyasi disiplin ve uyum içinde” çalışmasından sorumludur..
İnsanlarda “fikir çatışması” veya “fikir tartışması” olabilir..
Ama..
Siyasi partilerde fikir tartışması da çatışması da olmaz..
Çünkü..
Siyasi partilerin misyonları, vizyonları, programları hatta ideolojileri en baştan bellidir..
O partiye üye olan herkes, “peşinen” bütün bunları kabullenmiş demektir..
Partide bir yerlere geldikten sonra..
Milletvekili, başkan, meclis üyesi veya il-ilçe yönetici olduktan sonra..
Kavgalar edip ardından da, “biz demokrat bir partiyiz, bizde fikir tartışmaları olması doğaldır” gibi açıklamalar yapması, o kişi ya da kişilerin o partide yerinin olmadığını gösterir..
Yani..
Fikir çatışması yapanlar da, buna meydan verenler de, bunu o partinin içinden seyredip sessiz kalanlar da ya partinin “varolma” mantığına uyacak, ya da o partiden defolup gidecektir..
Yoksa..
Böyle bir siyasi partinin önce kendine, sonra da ülkesine ve insanlara hiçbir faydası olmaz..
Ortada sadece “çıkar çatışması” kalır ki..
Resmen olmasa bile, fiili olarak artık “siyasi parti” niteliğini kaybeder..
Diğer bir deyişle..
Ne adam gibi bir muhalefet olabilir, ne de iktidar..
Ortada sadece “menfaat birliği yapmış bir topluluk” kalır, o kadar..
…
Bu tür partilerin örneklerini 60 küsür yıldır fazlasıyla gördük, hala da görüyoruz..
Yukarıda yazdıklarım, “genel”di..
Bütün siyasi partiler için geçerli olan “ana anlayış” budur, böyle olmak zorundadır..
Şimdi biraz “özel”e geçeceğim..
Ve yaşadığımız kentten örnekler vereceğim..
Bunları okuduktan sonra bakın bakalım, ortada bir siyasi parti mi var, yoksa menfaat birliği yapmış, birbiriyle menfaat çatışması yapan bir topluluk mu?
…
Çoook öncelere gitmeyeceğim..
Şu son 4.5 yılda CHP’de yaşananlar, yazdıklarıma çarpıcı bir örnektir..
Önce Ömer Melli, ardından Özer Ülken “İl Başkanı” olarak görev yaptılar..
Milletvekilleri, belediye başkanları ve meclis üyelerinin birlik-beraberliğini ikisi de sağlayamadı..
Diğer bir deyişle..
Antalya’da partilerinin “genel başkanlığı” işini beceremediler..
Ardından “genç umut” Devrim Kök geldi..
“CHP’de il başkanlığını asla beceremeyecek biri” diye seçildiği zaman yazmıştım..
Zaman beni haklı çıkardı..
Ne belediye başkanlarının kendi arasında, ne milletvekilleriyle belediye başkanlarının arasında, ne de il teşkilatı ile başkan ve milletvekillerinin arasında “birlik-bütünlük” sağlayamadı..
Daha da önemlisi..
Bir il başkanı olarak milletvekilleriyle çatıştı, (biri hariç) belediye başkanlarını da kullanmaya çalıştı..
Şu “Konuksever’e AVM yapılması için meclisten geçen plan değişikliği” konusunda ise, bütün şimşekleri üzerine çekti..
AVM’yi yapacak olan firma ile “plan pazarlığı” yaptığı yönünde dedikodular kulislerde dolaştı..
Hemen ardından yapılan oylamada CHP grubunu serbest bırakarak “çekimser oylarla” plan tadilatının kabul edilmesinin önünü açtı..
Bu konuyla ilgili hem Muratpaşa Belediye Başkanı’nın sert tepkisine neden oldu, hem de üç milletvekilinin protestosuna..
Önceki gün yaptığı yazılı açıklamada da, “partimizi temsille görevli olmalarına karşın, uzun süredir partimizin hiçbir çalışmasına katılmayan bazı arkadaşların, AVM projesini CHP grubu kabul etmiş gibi göstererek, doğrudan parti aleyhine açıklamalar yapmalarını da yerel seçim aday belirleme sürecinin son aşamasında manidar bulduğumuzu belirtmek isteriz” diyerek milletvekillerini hedef gösterip, partide birlik ve bütünlük sağlamak yerine iyice ayrıştırdı..
Şöyle baktığınızda Devrim Kök, sadece Büyükşehir Başkanı Mustafa Akaydın’la “aynı yolun yolcusu” gibi..
Manzaralar böyle olunca da..
CHP, (ne yazık ki) Antalya’da bir “siyasi parti” niteliğinden çok, birkaç gruba bölünmüş “menfaat birliği topluluğu” olarak görünüyor..
Kendine bile hayrı olmayan bir partiden bu kente hayır gelir mi sizce?
…
Yeri geldiğinde bir benzetme yapmak için, “anasına bak kızını al” deriz ya..
Ben bunu değiştiriyorum..
“İl Başkanı’na bak, partisini al”..
Karar, elbette yine sizlere ait..