İNSANOĞLUNUN DÜNYA HALİ

Abone Ol

Bu yazımda sizlerle insana dair bir analiz yapmak ve bu analizi bir dünya turu üzerinden yapmak istedim.

İnsan kaderin bir tecellisi olarak dünya denilen kürenin bir bölgesinde bir anne ve babanın eline doğar. Baba ve anne dediği iki insan hayata gelişinin biyolojik vesilesi olarak insanın ilk ve en yakını olarak bilinir.

Dünya üzerinde ilk insandan kıyamete kadar doğan her bir insan için durum böyledir. Kader dediğimiz konunun kesinlikle müdahil olmadığımız şeylerden ilki ve en önemlisidir.

Sonrasında sırasıyla kişisel özelliklerimizden cinsiyetimizi, dilimizi, ilk etapta dinimizi, tensel özelliklerimizi, sosyal kültürümüzü ve hayata dair karşımıza ilk çıkan ve bizim kabul ettiğimiz değerleri de biz seçmiyoruz.

İlerleyen yıllarda son yüz yıl hariç çok az ön kabulümüz olan ve miras yoluyla bize gelen şeyler bizlerin alt yapısını oluşturuyor.

Son yüz yılda iletişim ve ulaşım teknolojilerinin çok hızla ilerlemesi neticesinde insanoğlu başka coğrafyalardaki insanların hayatlarıyla yüzleşmeye, mukayeseler yapmaya, çıkarımlarda bulunmaya başladı. Bu vesile ile dünyanın her tarafındaki insanlar birbirlerini etkilemeye başladılar.

Son yirmi yılda bu durum artık kontrol edilemez bir şekle dönüştü. Etkiliyoruz ve etkileniyoruz. Biraz dikkatle olanı biteni takip edenler bu baş döndürücü bilgi ve kültür dolaşımını hemen anlar. Mesele anlamakta değil zaten.

Belli ki gücümüzün yetmediği bir değişim yaşıyoruz. Olan biten her şey kapıyı çalıp içeri girebilir miyim demiyor zaten. Yüzsüz bir ziyaretçi gibi her şey.

Şahsi olarak benim geldiğim nokta çok baş döndürücü bir duruma geldi. Sabit kalabilmeyi özlemeye başladım. Yeni bir fikir ya da tecrübeyle buluşmadığım bir hafta yok. Her buluşma insanı zihnen çok meşgul ediyor.

Daha birisini halletmeden yani kabul ya da reddetmeden yenileri gelmiş oluyor. Farkındalıklı bir kişi için bu durum çok zor yaşanan bir süreç.

Yeni gelen bir bilgi ya da fikrin doğruluğu kesinleştiğinde tek yapman gereken şey geçmişini ve çevreni düşünmeden kabul edip ona göre yaşamaya devam etmek ya da hiç düşünmeden reddedip eski şekle göre yaşamı sürdürmek olacaktır.

Kabul edenlerle reddedenlerden başka bir gurup daha var. Onların filtreleme ya da analiz gibi bir derdi yok. İşine geliyorsa, menfaatine ya da kolayına gidiyorsa tereddütsüz kabul ederler. Yoksa ilgilerini bile çekmez. Çekse de bir kulp takıp ilgilenmezler.

Dünyanın küçük bir köye döndüğü bir zamana girdik. Herkes her şeyden haberdar artık. Dinleri birbiriyle kıyaslamalar, kültürleri gözlemleyip deneyimlemeler, yerel kültüre rakip aktarımlar yapmalar, dinlerden bazı uygulamaları sahiplenmeler gibi birçok yenilik insanoğlunu inanılmaz bir mücadeleye sürükledi.

Daha kısa zaman önce din savaşları vardı dünyada. Ekonomik çıkar kavgaları farklı şekilde bütün dünyada devam ederken yeni moda yöntemlerle kravatlı hırsızlara döndüklerini görüyoruz.

Dünya ekonomisine bir avuç insanın yön verdiği bilgisiyle çaresizlik gömleği giymişken bunlarla nasıl mücadele edilebileceği sorusu hala cevabını bulamamıştır.

İnsanoğlu böyle zorlu bir sınava girdi. Bakalım sınav nasıl bitecek. Çok mu kaybedeceğiz yoksa çok mu kazanacağı? Biraz huzur bulabilir miyiz yoksa uykularımız bile kabusa mı döner? Aile, millet ve ümmet gibi birleştirici kavramların etkisi hızla azalıyor. Onun yerine aidiyetsiz, bencil, kültürsüz ve dinsiz hayatlar bütün dünyayı işkal ediyor.

Yoksa biz bir felakete doğru mu gidiyoruz? Sahi bizi ne bekliyor. Geçmiş yanlışların baskısından kurtulabilir miyiz acep? Ya da insanlık tarihi yeni bir dönemin sancılarını mı yaşamakta?

Deli deli sorular var aklımda. Sakinleştirici bir cümleyle biraz rahatlayayım. “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler:” Bazen kaderci bir tutum aklımızı dinlendirir ve korur.