İslam coğrafyasının hali-ahvali

Abone Ol

İslamiyet, tarih sahnesine çıktığı günden beri üç büyük bunalım geçirdi. Birincisi hiç kuşkusuz Haçlı Savaşları’dır. İslam inancının Arap kavminin dışına açılmaya başladığı, Kuzey Afrika ve Orta Asya bozkırlarına da yayılmaya yüz tuttuğu bir dönemde, Ortaçağ karanlığında aç ve sefil bir dönem yaşayan Hıristiyan Avrupa, çareyi Doğu-İslam coğrafyasının zenginliklerini yağmalamakta buldu. Tarih yaprakları 11. asrın son yıllarını gösteriyordu. Geldiler, yüz yıldan fazla ve sürekli olarak İslam topraklarını işgal ettiler, yaktılar, yıktılar, kestiler, şehirleri yerle bir ettiler. Hiç kuşku yok ki Müslüman coğrafya büyük bir kabus yaşıyordu ve bu kabus yüz yıldan fazla sürecekti.

Moğol kasırgası
Tam da Haçlı karanlığı bitti denilen zamanlarda, bu kez ve başka bir büyük bela, Orta Asya steplerinden yola çıkıyordu. 13. yüzyılın başlarında Cengiz Han önderliğinde birleşen Asya kavimleri, tarihin görüp göreceği en şiddetli keşif hareketini başlattılar. Ulaşabildikleri her kara parçasına ordular gönderiyorlardı ve yol üstünde karşılaştıkları bütün şehirleri yakıyorlar, yağmalıyorlar ve kılıçtan geçiriyorlardı. 1258 yılında nihayet Bağdat’a geldiler, İslam Halifesi’ni aşağılayarak, ağzına altınlar doldurarak boğdular. Moğol istilası da yaklaşık bir asır sürdü.

Uzun Osmanlı huzuru
Osmanlı Devleti’nin sahneye çıkması ve bir imparatorluk olarak beş asırdan fazla ayakta kalabilmiş olması, hiç kuşkusuz İslam dini ve coğrafyası açısından uzun bir barış dönemi olarak geçildi. Kuşkusuz bu beş asır boyunda Batı Avrupa, ezeli rakibi Doğu-İslam medeniyeti karşısında büyük bir ilerleme kaydediyordu. Ama Osmanlı’nın güçlü devlet yapısı ve Müslüman kimliği, İslam coğrafyasını korumaya yetiyordu. Ama imparatorluk gerilemeye ve dağılmaya başlayınca, Ortadoğu İslam coğrafyasının kaderi de değişmeye başladı.

İşgale karşı direniş
Ve İslam coğrafyası 3. Büyük kasırgaya 20. yüzyılın başlarında tutuldu. Batı ve başta İngiltere, tıpkı yedi yüz yıl önce Haçlı ordularının yaptığı gibi geldi bölgeye. Karşılarında güçsüz bir Türk imparatorluğu ve paramparça görünen bir Arap-İslam coğrafyası duruyordu. 1914’te başlayan paylaşım savaşı, 1918’de sona erdi. Çok açık, Müslümanlar yenilmişti ve Ortadoğu’nun bütün zenginliği Batı’nın kontrolüne geçmişti, en azından 1918 Kasım ayında görünen manzara buydu! Ama Türk Milli Mücadelesi, Batı Avrupa’nın midesine oturacaktı! Muhtemelen böyle bir direniş hiç beklemiyorlardı. Ama evde yaptıkları hesap çarşıya uymayacaktı ve umduklarının yarısına razı olacaklardı. Milli mücadele olmasaydı, çok büyük ihtimalle Ortadoğu’da bazı büyük kent merkezleri, bu günlerde, Arapça dışında bir dil ve İslam dışında bir din konuşuyor olacaklardı.

Yine, yeni, yeniden…
Ve yaşadığımız bu günlerde İslam coğrafyası, yine Batı merkezli ve çok büyük bir işgal/imha hareketiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki 100 yıl önce yarım kalan hesabı artık kapatmak istiyorlar. Eğer planları bu kez tutarsa, yani bir Türk milli direnişi bir daha karşılarına çıkmazsa, Ortadoğu’yu kesin olarak şekillendirecekler, öyle görünüyor. Açıkçası buna mecburlar, yoksa 21. yüzyılda Batı coğrafyasının dünya siyasetinde ve ekonomisinde esemesi okunmayacak, bunu biliyorlar. Peki bu kez başarabilirler mi, başarabilecekler mi? Kuşkusuz herkesin bir tahmini var bu konuda, benim de var. Ama ben kendi cevabımı seslendirmek istemiyorum, zira biraz karamsarımdır. Kalın sağlıcakla.