İyi ki böyle bir ‘başkan’ımız yok..
Kendinden söz edilmesine bayılıyordu..
Hemen her gün..
“Ne yapsam da bugün kendimden bahsettirecek bir şey bulsam” diye kafa patlatıyordu..
Ama hakkını verelim..
Bu konuda son derece şanslıydı..
İşi gereği, o gün ne konuşulsa, -çaresiz- onun adı da geçmek zorundaydı..
…
Yine hakkını yemeyelim..
Çok “hin”di..
Kafası “yapacağı iş”lere değil, “polemik” ve “spekülasyon”lara daha çok çalışıyordu..
En büyük özelliklerinden biri “pişkin”liğiydi..
Yapmadığı işleri “kendisi yapmış gibi göstermek”te üstüne yoktu..
Çok “mızmız” biriydi..
Neyi beceremese, hemen suçu başkalarının üzerine atıyordu..
Hangi işi yapamasa, “enkaz devraldım, bu kadar arkadaş” diyebiliyor ve çevresi de –neredeyse- adamı haklı buluyordu..
“İnkarcı”ydı..
Söz verir, ama tutmazdı..
Karşısındakilerin gözlerinin içine baka baka “ben öyle bir şey söylemedim” demekten gocunmazdı..
…
Bir gün yaşadığı yere o ülkenin reisi gelecekti..
Hemen ortaya çıktı..
“Göreceksiniz, reis benden söz edecek” dedi..
Gerçekten de reis geldi ve O’ndan söz etti..
Ne kadar tembel, beceriksiz, yalancı olduğunu anlattı..
Başka biri olsa, yerin dibine geçerdi, kahrından uyuyamazdı..
Ama..
O’nun ayakları yerden kesildi adeta..
Etrafındakilere, “bakın görün, reis bile beni anlatıyor.. İşte böylesine önemli bir adamım ben.. Ayağınızı denk alın haa” der gibi gururlanıyordu..
Adeta orgazm olmuştu..
…
Reis ondan söz edince, haliyle basın peşine düştü..
“Hayrola, ne iş” diye sordular..
O da bunu bekliyordu..
Basın sormasa kendisi zaten anlatacaktı..
Ama..
Onların sorması ile bir kez daha orgazm oldu..
Ve başladı anlatmaya:
“Gördünüz mü?
Aynen dediğim gibi, reis benden söz etti..
Ben geleceği gören adamım..
Üç gün önce söylediğim şey, dün gerçek oldu..
İsterseniz sizin de geleceğinizi söyleyebilirim..”
…
Kendinden söz edilmesine bayılıyordu ya..
Fırsatını bulunca “kendini anlatmaya” da bayılıyordu..
…
Basını aldı karşısına anlattı da anlattı..
Onlar da dinledi de dinledi..
Ama içlerinden birisi de çıkıp şunu sormadı:
“Yahu arkadaş, reis seni yerden yere vurdu..
Bütün yalanlarını belgeleriyle ortaya koydu..
Çalışmadığını, verdiğin sözleri tutmadığını senin kitapçığınla anlattı..
Yani..
Açıkça seni küçük düşürdü, neredeyse alay etti..
Ve söylediklerinin hepsi de doğruydu..
Sen üzüleceğine, neredeyse zil takıp oynuyorsun..
Bu nasıl iş?”
Sormadılar, ama sorsalardı da bir şey değişmezdi..
O “üzülmek mi, o da neymiş” der geçerdi..
…
O’na göre reisle yaptığı bu laf alış-verişi bir-iki gün idare ederdi..
Hemen yine kendisinden söz ettirecek.. Ya da.. Yine basının karşısına geçip kendisinden söz edecek bir şeyler bulmalıydı..
Şimdi bunun için kafa yoruyor..
…
Yapacağı işlere gelince..
O’nun “iş”lerle hiçbir ilgisi yok, olamaz da..
Eğlensin, rakısını içsin, popülaritesini arttırsın yetiyor O’na..
Sorumlu olduğu yerdeki insanlar sıkıntıdaymış, ne gam..
O mutlu mutlu yaşıyor..
…
Böyle biri olacak şey değil, biliyorum..
Yatın kalkın dua edin..
İyi ki, bizim böyle bir “başkan”ımız yok!