‘İyilik’ insanı yaşatır!
“Komşusu açken tok yatanlar bizden değildir” anlayışı…
İslamiyet’in toplumsal dayanışma felsefesini özetleyen bu hadisi şerif, İslamiyeti sorgulamadan kabullenen yığınların dilinden düşmez.
Ancak günümüz toplumunda sanki anlamını yitirmişe benziyor. Muharrem ayındayız mesela.
Oruçların tutulduğu, aşurelerin yapı- lıp dağıtıldığı,
‘Ramazan ayından sonra en faziletli oruç,
Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur’ hadisi şerifiyle vurgulanan bu mutena ayın faziletlerinden biri de hayır,
hasenat ve sadaka gibi güzel adetlerin yaşatılmasıdır.
Oysa bakıyorsunuz toplumda ‘bananecilik’ almış başını yürümüş…
Kedilerine, köpeklerine üşümesin diye kazak alıp giydiren,
onları özel mamalarla besleyenler bakıyorsunuz sokakta karşılaştığı dilenciye bir lokma uzatmaktan imtina ediyor.
Hatta bı- rakın bir lokma uzatmasını kedi-köpeğini kucağına alı- yor ona değip kirlenmesin diye…
Hadi dilenciyi, bir istismar söz konusu diye bırakalım,
çevresinde gerçekten ihtiyaç sahibi olduğunu bildiği insanlara da el uzatmıyorlar.
Hayvanı, çevreyi, doğayı sevdiklerini haykırıyorlar her fırsatta ama insanı sevmiyorlar…
Medeniyetleri inşa eden, kendilerini tanımlamalarına imkan veren belli başlı kavramlar vardır ki bu temel kavramlardan birisi de ‘iyilik’tir.
Kimi zaman hayır-hasenat, kimi zaman lütuf-alicenap gibi kavramlarla da ifade edilen iyilik insanı yaşatır.
Bu kavramların eksik olduğu bir güç, varlık, zenginlik, yağsız, tuzsuz yemek gibidir. Lezzeti yoktur.
Nitekim varlığın, zenginliğin haz noktasıdır ‘iyilik’… Eskiden bu toplum böyleydi.
Biz çocukluğumuzda, gençliğimizde böyle gördük.
Önce en yakından, akrabadan başlamak kaydıyla, yakın komşu, arkadaş, dost ve çevre zincirinde yardımlaşma-dayanışma olurdu.
Birine yardım etmenin o muhteşem hazzını hemen herkes gücü nispetinde yaşardı…
Ya şimdi? Bizi biz yapan bu kavramların yerini, bencillik, bananecilik aldı.
Bir tarafta yoksulluktan, çaresizlikten sefalet içinde çile çekenler,
diğer tarafta bir değil birkaç ömür yaşasa tüketemeyeceği servetine daha nice milyarları katma hesabı yapanlar…
Aslında herkes biliyor da unutuluyor nedense. Kefenin cebi yok…
Zengin ya da fakir o kaçı- nılmaz son geldiğinde bizimle birlikte toprağa girecek olan sadece iki metre bezden başka bir şey değil…
Şairin dediği gibi, “..bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”.. Gerisi boş…
Esen kalın.