Kilisli iş adamları ve Zimem geleneği

Osmanlı’da, “Veren el¸ alan elden üstündür” düsturuyla hareket eden gönlü¸ imanı ve kesesi zengin asil ruhlu¸ cömert insanlar¸ darda kalmış kimselerin sıkıntılarını gidermekten ve borçlarını ödemekten büyük zevk alırlardı. Bunu yaparken de borçlu kimseyi mağdur ve rencide etmekten özenle kaçınırlardı. Karşılıksız¸ riyasız¸ verdiğini unutarak¸ sadece ve sadece Allah rızasını gözeterek verirlerdi. Önceki gün Kilis’te bir grup iş adamının bakkal ve fırınları dolaşarak veresiye defterlerini satın aldıklarını, yani defterde yazılı borçları hesaplatıp ödediklerine ilişkin haberleri görünce aklıma bu geldi…

 

Aslında bu bir Osmanlı geleneği. Osmanlı toplumunda¸ hayır ve yardımlaşma kültürünün dikkat çekici yansımalardan biri. Osmanlı zamanında bakkal, kasap, manav gibi mahalle esnafının kullandığı veresiye defterlerine ‘Zimem’ denirdi ki, Zimem’in kelime anlamı da zaten veresiye demek…

 

Bu defterler¸ zengin ile fakir arasındaki sevgi¸ merhamet ve dayanışmanın sağlam köprülerindendi. Fakir ve muhtaç durumdaki insanların onurunu kırmadan ve onları rencide etmeden yapılan yaygın yardım vasıtalarından biriydi. Zengin¸ varlıklı ve hayırsever insanlardaki yardım etme duygusunun en insani¸ ihlaslı¸ zarif ve gösterişsiz bir biçimde hayata geçirme yöntemlerindendi. Zimem defterlerindeki kabaran ve ödenemeyen borçlar çoğu defa mahalle sakinleri ile bakkalı/esnafı sıkıntı içerisine sokardı. Hele de savaş¸ işgal¸ afet¸ sel¸ kıtlık ve sefalet zamanlarında bu defterler daha çok dolardı.  İşte böylesi zamanlarda hayırsever insanlar devreye girer ve fakir fukaranın¸ öksüz¸ dul ve yetimin imdadına yetişirlerdi. Zengin olsun ya da olmasın¸ hayırsever bir insan¸ mahallesindeki veya herhangi bir mahalledeki bakkala rastgele girer¸ Zimem Defteri'nden birini ya da birkaçını isterdi. Defterdeki borç listesini inceledikten sonra imkanları ölçüsünde bir kısmını veya tamamını öderdi. Gizli verilen sadakanın¸ açıktan verilenden kat kat daha fazla sevap olduğunu bilen hayırseverler¸ bu borç ödeme eylemini gizli yapmaya özellikle gayret ederdi. Borçların kim tarafından ödendiğinin bilinmesini istemez¸ ismini¸ kimliğini gizlerdi. Hatta tanınmamak için tebdili kıyafet yapardı. Sağ elinin verdiğini¸ sol elinden gizler¸ yaptığı iyiliğin bilinmesini¸ tanınmasını ve övülmesini arzu etmezdi. Kabarık borcundan dolayı bakkala¸ manava¸ kasaba utanarak gelen¸ bin bir mahcubiyet içerisinde tekrar veresiye alış veriş etmek zorunda kalan fakir ve muhtaç kimseler¸ ertesi gün borçlarının meçhul bir el tarafından ödendiğini öğrenince son derece şaşırır¸ büyük bir hayret ve sevinçle önce Allah'a şükreder¸ sonra da tanımadığı o hayırsevere dua ederdi.  

 

Osmanlı’da Sadaka Taşı gibi başka hayır hasenat yöntemleri de vardı. Dolayısıyla toplumda açlık¸ sefalet ve yoksulluk manzaraları nadiren görülürdü. Hırsızlık¸ gasp ve yağma gibi olaylara kolay kolay rastlanmazdı. Fakir ve muhtaç insanlar cami kapılarında¸ çarşı-pazarda, sokaklarda dilenmez, kapı kapı dolaşıp kendilerini acındırmaz¸ insanlık ve onurlarını küçültücü söz ve davranışlara tenezzül etmezlerdi.

 

Kilis’te hayırsever işadamları işte Osmanlı’nın her türlü övgüye layık bu geleneğine yeniden hayat verdi. Malum Kilis, halen devam eden Zeytin Dalı Harekatı’ndan en fazla etkilenen yer. Yaşanan savaş durumu nedeniyle herkes tedirgin. Piyasada ciddi bir darlık sözkonusu. Nitekim hükümet Kilis ve Hatay’da tüm esnafın kredi borçlarını erteledi. Çünkü deyim yerindeyse yaprak kımıldamıyor. Devlet üzerine düşeni yaparken hayırseverler de elini taşın altına koyarak örnek bir tavır sergiliyor. Aslında bu geleneği yakın zamanda hayata geçiren ilk isim Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) eski Başkanı Nail Olpak’tı. Olpak, 2016’da Zimem geleneğini yaşatmak adına bazı bakkalları dolaşarak veresiye defterlerini satın almış ve “Osmanlı`da Ramazan ayı gelince zenginler, kim oldukları belli olmasın diye tebdili kıyafet esnafı dolaşır, Zimem denilen borç defterini satın alırlarmış. Bu geleneği devam ettirmek istedik. Bağış yapan üyelerimiz adına bakkalları dolaşıp, ödenemeyen borçların yazılı olduğu veresiye defterini satın alacağız. Bunu yalnızca Ramazan ayında yapmayacağız, diğer aylarda da sürdüreceğiz. Bakkalların veresiye defterinde 5 bin liradan 25 bin liraya kadar borç birikiyor. Satın alarak hem bakkala, hem de yoksullara destek oluyoruz” demişti. Olpak’ın da dediği gibi bu takdire şayan geleneğin yaşatılması sadece dar gelirli, muhtaç aileler açısından değil günümüzde dev sermayeler karşısında ayakta kalma mücadelesi veren mahalle esnafı açısından da son derece önemli. Bu nedenle başta Olpak ve Kilis’li hayırsever iş adamları olmak üzere bu köklü geleneği yaşatan herkesi yürekten alkışlıyorum. Bu anlamlı, zarif tavrın tüm iş insanlarına örnek olmasını da diliyorum…