Kimin haddine!..

Abone Ol

Alışmamış dötte don durmazmış misali, biz kim, tatil kim?
Geçir üzerine bir şort, giy şıpıdıkları. Üstüne bir tişört al, millet aklım sıra beni tatilci sansın.
Gören de, “Ne o? Tebdili kıyafetle dolaşıyorsun hayırdır?” diye sormaz mı?
İllet oluyorum.
Sanki gazeteci leşkerlerinin belli bir üniformaları var da, bizim sıradan giyim şeklimize, “Tebdili kıyafet” adı konuluyor.
Hasan Subaşı’nın kapri pantolonumuza, “Haşame” dediğinden farksız.
Her neyse.,
Her gün Güllük Caddesi’nden geçtim.
Her seferinde de, “Antalya’ya bir Güllük polisi kesinlikle gerekli” diye içimden geçirdim.
Yok da değil.
Bazen bir bakıyorsunuz yol boyunca araçlarını gelişigüzel park edenlerin araçlarının başına dikilmiş, cezayı basarken görüyoruz.
Bazen çekmiş motosikletini müsait bir yere, çayını yudumluyor.
Bence Güllük Polisi şart. Hatta Selekler Çarşısı’ndan Teomanpaşa Caddesi kavşağına kadar olan kısma bir tane.
Bir tane de, Teomanpaşa Caddesi kavşağı ile 100. Yıl kavşakları arasındaki kısma.
O caddenin güzelliğinin tadını çıkartmak, ve o cadde kullanılarak gidilecek yere ulaşılmak isteniyorsa, yeni düzenlemeler yapılan caddelerin trafik akışlarına daha fazla önem verilmesi gerekiyor.
Ben bile birkaç dakikalık işimi halledebilmek adına dörtlülerimi yakıp, aracımı park edenlerdenim.
Bu nedenle 4 kez ceza makbuzu elime tutuşturuldu.
Basın plakam olmasına rağmen gıkım bile çıkmadı.
Ne yani, trafik basın plakan varsa, bir özelliğim mi var?
Bu kelimeyi polisin yüzüme karşı söylemesi yok mu. Onu yaparken, yan taraftan birkaç kişinin de bizi izlemesi.
Ne özelliğimiz olacak ki?
İyi de o plakayı bize niye verirler?
Hiçbir özelliği olmayan eskinin teneke parçası, şimdilerin plastikimsi basın yazısını tınlamayanlar ile tanlatamayanlar arasında hiçbir fark kalmadı.
Kalmadı, kalmamasına da.,
Büyükşehir Belediyesi de buna ayak uyduruyor.
Ara caddelere aracını mı park ettin. Geri dönüşte mutlaka sileceğinin altında bir kağıt parçası. Ve üzerinde ücretli tarife bilgileri.
Üstelik, “Basın’a ücretsiz” açıklamalarına rağmen.
Tınlayan kim?
Geliyorsun aracının yanına, o kağıt sileceğinin altında.
Görevliye, “Koçum koskoca basın yazısını görmüyor musun” sorusunu yöneltiyorsun.,
“Hava çok sıcak ağabey. Sabahtan beri görev başındayım, güneş beynime geçmiş. Bakmamışım o yazıya” cevabını veriyor.
Bu savunma karşısında naparsın?
Ya çıkartıp cebinden aracını oraya koymanın karşılığı olan parayı vereceksin, ya da borç hanene borçlu yazılacak.
Ben kime borçlu oluyorum.
Büyükşehir Belediyesi’ne.
Neden?
Aracını yol üzerine park ettiğin için.
İyi de 3.5 yılda 3.5 kilometre yol yapmamış.
3.5 yılda 3.5 yeni projeyi hayata geçirmemiş.
Görevi devralırken, yüzde 70’i bitmiş olarak aldığı sobacılar çarşısındaki katlı otoparkın yapım çalışmalarını, 3.5 yılda yüzde 3.5 dahi yukarıya çekememiş bir Belediye’ye benim borcum olduğunu söylemek kimin haddine?
Büyükşehir Belediyesi’nin caddeler üzerine park yapma karşılığında aldığı ücretlere itirazım var.
Ne veriyorsun, ne alacaksın?
Vermeden almak Allaha mahsus olduğuna, cadde üzerlerinde görevlendirdikleri elamanların koca basın yazısını göremeyecek derecede kör kişilerden seçildiğine göre.
Var mı bunun daha ötesi?