Yavaş yavaş kışa merhaba diyoruz. Sonbaharın yorgun sarısı yavaşça çekilirken, gökyüzü grinin binbir tonuyla süsleniyor. Sokaklar daha sessiz, ağaçlar daha düşünceli, insanlar biraz daha içine kapanık hâlde. Fakat bu yavaşlıkta bir huzur gizlidir. Sanki doğa, bize de biraz durmamızı, biraz dinlenmemizi, biraz kendimizi olduğu gibi fark etmemizi fısıldıyor.
Her mevsimin olduğu gibi kışın da kendine has bir güzelliği var. Kimi zaman pencerelere düşen kar tanelerinde, kimi zaman soba başında içilen sıcak bir kaçak çayın buğusunda saklı durur bu güzellik. Kış, doğayı beyaz bir örtüyle örterken, aslında kalbimizi de sadeleştirir. Gürültüler azalır, renkler yumuşar, hayatın telaşı biraz geri çekilir. İşte o anda fark ederiz ki, kışın güzelliği sessizliğinde yatmaktadır.
Kış demek sakinlik demek. Kış, bir iç yolculuğun, bir uyanışın mevsimidir. Dışarıda kar fırtınası koparken, insanın içinde bir dinginlik doğar. Kitap sayfaları çevrilir, düşünceler derinleşir, hatıralar yavaşça kapıyı çalar. Sanki her şey bize “Biraz soluklan, biraz dinlen” der tüm samimiyetiyle.
Ve her kışın ardında güzelliklerle bezeli bir bahar saklıdır. Çünkü hiçbir soğuk sonsuza kadar sürmez. Toprak altında sabırla bekleyen tohumlar gibi, biz de kendi içimizde baharı taşırız. Her kar tanesi eridiğinde, bir tomurcuğun filizlenmesine yer açılır. Hayat, döngüsünü tamamlar. Kış biter, bahar yeniden gelir. Ve biz, bir kez daha, soğukların bile içinde umut vardır cümlesini tecrübe ederiz.