Kişilik gelişimi ve davranışlar 

     Kişilik sizce genetik mi? Mutluluğumuz hayattan aldığımız  doyum ve davranışlarımız kendi tercihlerimize mi yoksa kalıtsal geçmişimize mi bağlı? Bu hafta sizlere karakter ve davranışlarımızdan bahsetmeden önce bu hafta içinde yaşadığım ve aslında sıklıkla karşılaştığım bir durumu anlatmak istiyorum. 

     Bir sohbet ortamında bulunan bir beyefendi aklında yer eden bir anısından bahsetti. Babası küçükken eve misafir geleceği için ev kirası için ayrılmış olan bütçeyi alışverişte harcayıp kirayı ödeyemediklerini hiç unutamadığını, fakat bugün kendisini değerlendirdiğinde, babasını eleştiriyor olsa bile onunla benzerlikler taşıdığını ve hatta bazen bu davrnanışları yüzünden kullanıldığını düşündüğünü söyledi. Sizce bu beyefendi neden eleştirdiği halde babası gibi davranıyor?  Şimdi konuya tekrar dönmeden önce insan karakterinin nasıl şekillendiğini düşünelim.  

     Birçok ruhsal bozukluğun genetik varyasyonlarının olduğu kanıtlansa da karakter analizinde “agresyon” gibi kişilik yapıları, anne baba ve çocuk arasında pozitif bir korelasyon göstermesine rağmen belirli genlerle ilişkilendirme aşamasında zorluklar yaşanmıştır. Ancak ruhsal hastalıklar gibi karakterin de kalıtımla bebeğe geçtiği hala savunulan bir olgudur.  

     Diğer yandan kişiliğin öğrenilerek şekillendiği son yıllarda daha çok savunulmaya başlanmıştır. Bebeklerin taklit yeteneklerini herkes bilir. Birçok ailede mizah olarak da çocukların taklitleri kulanılır. Bu durum aslında bir tesadüf değildir çünkü çocuklar bebeklikten itibaren sürekli öğrenme halindedirler. Onları beyaz bir tahta olarak düşünün, sizin davranışlarınız da o tahtaya yazılanlar. Bu anlamda şiddet gösteren bir babanın çocuğunun da şiddete yatkın olması sadece kalıtsal değil, hatta belki de daha çok görüp öğrenmeyle olan bir durum. Bu konuda da birçok ikiz deneyleri mevcuttur. Farklı ailelerde yetişmiş tek yumurta ikizlerinin tamamen farklı karakter özellikleri taşımaları, öğrenmeyle karakterin şekillendiğini gösteriyor. 

     Bir diğer kişilik gelişimine etki eden unsur da elbette ki çevresel faktörlerdir. Bunları ilk yıllarda karşılaşılan öğretmenler, sınıf arkadaşları ve diğer deneyimler olarak örneklendirebiliriz. Bu faktörlerin etkileri ailenin etkisi kadar yoğun değildir.  

     Şimdi tekrar örneğe dönelim. Sevgisini gerekirse kendisini feda ederek ifade eden bir baba profili, çocuğun yetişkinlik döneminde de benzer davranışları –doğru bulmasa da-  göstermesi sizce kalıtsal mı yoksa beyaz tahtaya yazılmış bir inanç olarak öğrenilmiş bir davranış biçimi mi?  Diyeceksiniz ki madem yanlış olduğunu biliyor peki neden kendisi de yapıyor? Yaşamının ilk yıllarında öğrendiği “gerekirse kendini feda etmelisin” inancı bugün ne kadar yanlış olduğunu bilse de arka planda hep duran bir inanç olduğu için. Tam kişiliğin geliştiği, o beyaz tahtanın dolmaya başladığı yıllarda edinilen inançlar, en zor değişen inançlardır ve bazen kendimizin bile doğru bulmadığımız şekilde davranmamıza ve davranışlarımızı şekillendirmemize neden olurlar.  

     Sevgili okurlarım her zaman farkındalığın değişim yolunda en büyük adım olduğunu savunuyorum. Umarım bu haftaki yazım sizin de hayatınızda bir yerlere dokunmuştur ve sizde bir farkındalık uyandırmıştır. Neden böyle hissettiğimiz, neden böyle düşündüğümüz ve davrandığımızın sebepleri hep geçmişten gelen kalıplaşmış inançlarımız. Sizler bu inançları yakalamaya başladığınızda değiştirmesi de kolaylaşıyor. Sevgiyle kalın.