Bir gün..
“Öz kızına tecavüz ettiği iddia edilen” bir babanın haberi geldi önüme..
…
SADECE BİR “İDDİA” VAR
Antalya’nın bir beldesinde meydana gelen bu olayı getiren arkadaşımın ilk sorusu şu oldu:
“Abi, öz kızına tecavüz eden bir adama ne yapmalı sence?”
Ne cevap vereyim?
“Ben olsam kazığa oturturum da, nedir olay söyle bakalım” dedim..
Olayı anlattı..
Kocasından ayrıldıktan sonra baba evine gelen kızına, babası tecavüz etmiş..
“İddia” bu..
Baba sorgusunda, “bu bir iftira diye” savunmuş kendisini..
Gözaltına alınmış..
Olay adliyeye intikal etmiş..
Ötesini “yargı” halledecek..
…
ANINDA CEZASINI KESTİK
Ama..
Daha “yargı” işe başlamadan bizim “önyargı”mız kararı verdi bile..
“Adam öz kızına tecavüz etti..
Öyleyse kazığa oturtulmalı, hatta hadım edilmeli..
En ağır ceza verilmeli..
Hapse düştüğünde aynı şey orada ona da yapılmalı..”
…
Yani..
Ortada sadece bir “iddia” varken..
Yargılaması bile yapılmamışken..
Önyargı ile insanları “suçlu” gibi görme huyumuzdan hiç vazgeçmiyoruz..
Peki..
Ya mahkemesi yapılır ve adamın böyle bir şey yapmadığı ortaya çıkarsa..
Onu önyargıyla “suçlu” ilan edenlerin yüzü kızaracak mı?
…
Aslında..
Biz bu “önyargılı” halimizi her konuda yapıyoruz..
Kasırga operasyonları sırasında da yaptık..
Ergenekon-Balyoz davalarında da yaptık..
Şike soruşturmasında da aynı tavrı sergiledik hep..
Başkanları “hırsızlıkla” suçlamadık mı?
Paşaları “darbeci” ilan etmedik mi?
Fenerbahçe’yi hemen küme düşürmedik mi?
…
Hangimiz, “suçu kanıtlanıncaya kadar herkes suçsuzdur” şeklindeki evrensel bir olguyu benimseyebildik?
Buna hiç bakmıyoruz..
…
İLK TEPKİMİZ: GÜVENSİZLİK
Önyargıyla ilgili daha çarpıcı (hep yaptığımız) bir örnek vereyim..
İlk defa karşılaştığınız kişiyi şöyle bir süzüyorsunuz..
İlk tepkiniz “güvensizlik” oluyor..
Niye?
Çünkü tanımıyorsunuz?
İyi de..
Tanımadığınız, bilmediğiniz birine nasıl oluyor da “güvenilmez” damgası vurabiliyorsunuz?
Belki de dünyanın en güvenilir kişisi?
…
İşte, “önyargı” bizi buna itiyor..
…
“ÖN YARGI” SİZİ UTANDIRIR
Ön yargı..
“Bir konu veya kavram hakkında önceden edindiğimiz olumlu ya da olumsuz yargılar”dır..
Örneğin, “Sen bu sınavı kazanamazsın” gibi, “Bizimle gelmeyeceğinden eminim” gibi, “Bu işte başarılı olacağından kuşkum yok” gibi, “Bu kitap çok satar” gibi, “Baba öz kızına tecavüz etmiş” gibi..
Belirlenmemiş, netleşmemiş, karar verilmemiş konularda bizi hep yanılgıya düşürür bu “ön yargı”..
Zora sokar..
Utandırır..
Kompleks yapar..
Sonucunda da..
Kompleksli insanların seçtiği, kompleksli yöneticilerin hüküm sürdüğü bir ülkede yaşamaya mecbur kalırız..
…
Şöyle çevrenize bir bakın..
Özgüveni olan kaç kişi görüyorsunuz?
Bir “darbe”yi aştık, hadi bir Zafer Bayramı’nda da “önyargılarımızı/komplekslerimizi” aşalım..
Bunu istemez misiniz?