Antalya’nın kültürel etkinliklerine ev sahipliği yapan Kepez Forum, bu ay tarihçi ve yazar Sinan Meydan’ı konuk etti. Kepez Belediyesi tarafından Antalya Kütüphanesi’nde düzenlenen ‘Atatürk, Kadın ve Çocuk’ Forumu’nun konuğu Tarihçi Yazar Sinan Meydan oldu. Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz’ün katılımıyla sağlanan söyleşiye ilgi büyüktü. Kepez’in kültürel ve eğitimsel birikimini yukarılara taşımak istediklerini söyleyen Kocagöz, “Kepez’de 30 yıldır CHP hiç iktidar olmamış. Bir ilk oldu ve insanlar resmi bayramları coşkuyla kutlamayı özledi. İnsanlar 10 Kasım’ı yürekten anmayı özledi. İnsanlar yılbaşı kutlamalarını özledi. Bizim insanımız özlem içerisindeydi. Bize güvendiler. Biz de onların başlarını öne eğdirmemek için yediden yetmişe herkese özel Cumhuriyet haftası yaptık. Siyaset, insanlara faydalı olmak için yapılır. Kepez’in değişimini dönüşümünü hep beraber sağlayacağız. Bizim yolumuz Atatürk’ün yolu. Yani biz onun izinden gitmeye devam edeceğiz. Çocuklarımız bizim geleceğimiz. Atatürk’ün dediği gibi, ‘Yeryüzündeki yapılan her güzel şey kadının eseridir.’ Çocuklar için dünyada tek çocuk bayramı bizde var. Atatürk emanet etmiş. Biz de çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmek için mücadele ediyoruz. Bunun için gerçekten hiçbir şeyden çekinmeden, tasarruf etmeden çocuklar için her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Atatürk’ü en çok kadınların sevmesi gerekiyor. Çünkü vatandaş olma, medeni hak, seçme seçilme hakkı dahil her şey kadınlara verilmiş. Biz Kepez Belediyesi olarak çocuklarımızın iyi bir eğitim alması gerektiğini, ailelerimizin ona göre davranması gerektiğini, sevgiyle büyütmek gerektiğini biliyoruz ve bunun için altyapılarını oluşturmamız lazım. Değerli hocalarımız sayesinde bu bir motivasyon kaynağı oluyor. Halkımız için de öyle oldu. İyi ki geldiniz” diye konuştu.
‘Hasta adam öldü, bir genç doğdu’
Tarihçi Yazar Sinan Meydan ise söyleşinin başlığını gördüğünde duyduğu heyecanı dile getirerek Atatürk, çocuk ve kadınlar hakkındaki konuşmasını şöyle değerlendirdi:“Ben bugüne kadar herhalde Atatürk’le, Cumhuriyet’le, Kurtuluş Savaşı’yla ilgili neredeyse bütün başlıklarda söyleşi ve konuşma yaptım ama beni en çok heyecanlandıran konulardan biri bu oldu. Osmanlı’nın 19. yüzyılı adeta bir savaş yılı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı 93 Harbi, onun da öncesine gidersek Kırım Savaşı (1853-56) vardır. 93 Harbi bizim için bu savaş halkasının başlangıcı kabul edilebilir. Orada başlayan savaş zinciri 1922 yılına kadar devam ediyor. 1911’den itibaren aralıksız 11 yıllık bir savaş zinciri var. Bu savaş sonucunda Osmanlı dağılıp parçalanıyor ve ‘Hasta adam’ tabiriyle anılıyor. Amerika’dan Avustralya’ya, Yeni Zelanda’ya kadar yabancı basını taradığımda şunu gördüm. Amerikan gazetelerinde bile Osmanlı’dan, Türklerden söz ederken çirkin kıyafetli, biraz şişmanca, kafasında bir fes, geri kalmış, korkunç ifadesini kullanıyorlar ve bu ‘Hasta adam ölüyor’ diyorlar. İşte Kurtuluş Savaşı,‘bu hasta adam ölecek’ diye sevindikleri durumda bu genç doğru. İşte Kurtuluş Savaşı o gencin doğumunu sağladı. O genç Türkiye Cumhuriyeti.”
‘Kadınlar ve çocuklar perişan oldu’
“Bu süreçte büyük savaş zinciri en çok kadınlara ve çocuklara zarar verdi. İlk büyük travmamızı 1877-78 yılında yaşadık. Çünkü toprak kaybettik. Balkan coğrafyasının, Kafkas coğrafyasının önemli bir bölümü gitti. Neredeyse iki Türkiye kadar toprak kaybettik ve büyük bir göç yaşandı. Kaybedilen topraklardaki Türkler, Müslümanlar Anadolu topraklarına, Doğu Trakya topraklarına, İstanbul’a göç etmeye başladılar. Şöyle baktığınızda erkekler Kurtuluş Savaşı’nda cepheye gidip savaşıyorlar. Geride kalan kadınlar ve çocuklar perişan halde. Trablusgarp ve Balkan Savaşları daha büyük bir travma yaşattı bize. Selanik başta olmak üzere bütün o Batı Trakya topraklarını kaybettik. Osmanlı için aslında anavatan Rumeli ve Balkanlardı. 5 milyon insan ölümlerden, katliamlardan, göçlerden etkilendi. Birinci Dünya Savaşı’nda yine cephe gerisinde kalan kadınlar ve çocuklar perişan oldular. Kurtuluş Savaşı’nda da en çok kadınlar ve çocuklar savaştan etkilendi. Mustafa Kemal Paşa cepheden cepheye koşarken, onu en çok yaralayan öksüz çocuklardır. Kurtuluş Savaşı başladığında 10 milyon civarında nüfusumuz var ama bunun yaklaşık üçte biri çocuklardan oluşuyor. Çocukların neredeyse yarısından fazlası öksüz ve yetim çocuklar. Mustafa Kemal Paşa bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemeye çalışırken bir yandan da yetim ve öksüz çocukları nasıl koruyacaklarını düşündü.”
‘Cumhuriyet’in iki büyük kavgası’
“Kurtuluş Savaşı sırasında salgın hastalıklar yaygındı. Düşmanın öldürdüğü insandan çok hastalıkların öldürdüğü insan sayısı çoktu. Savaş bittiğinde Türkiye’de yaklaşık 8 milyon insan vardı. Bu nüfusun yüzde 50’den fazlasını kadınlar oluşturuyor ama kadının adı yok. Ne medeni ne siyasi hakkı var. Cumhuriyet kurulurken 30 tane kız bile liseye gitmiyor. Korkunç bir tablo bu ve bu dönemde yenidoğanları yaşatamıyoruz. Cumhuriyet kurulurken sağlıksız koşullar nedeniyle yenidoğanlar ölüyor. Cumhuriyeti kuranlar bu iki büyük sorunun üstesinden geldiler. Cumhuriyet’in çocukları yaşatmak, kadını sosyal hayatın içine katmak diye bir kavgası var. Biz cumhuriyeti erkeklerle kazanmadık. Kurtuluş Savaşı’nda kadın erkek mücadele verdik. İsimlerini bildiğimiz kahraman kadınların dışında, isimlerini bilmediğimiz o kadar çok kadın var ki mücadeleye destek olan. Mustafa Kemal Paşa kadınıyla erkeğiyle bu millete güvendi. Atatürk’ün, ‘Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ formülü her zaman geçerlidir. Kadınların Kurtuluş Savaşı’nda cephe gerisinde de olsa büyük rolü oldu ancak Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda seçme ve seçilme hakkına sahip değillerdi. Mustafa Kemal Atatürk, onun için 1924 Anayasası’na kadınların seçme ve seçilme hakkına ilişkin bir madde koyulmasını istedi. Fakat bu maddeyi o dönem meclisten geçirmek çok zor. O dönem önce topluma erkekleri hazırlamak gerekti ve 1930’da kadınlar muhtarlık seçimine girdi. Daha sonra belediye seçimlerine ve 1934’te de milletvekilliği seçimlerine girme hakkı tanındı. 1935 seçimine de 15 kadın milletvekili girebildi.”
ARZU YAVUZ