Hangi taşı kaldırsan altından pislik, kokuşmuşluk, arsızlık fışkırıyor.
Bir dönem gizli saklı yapılan işler artık alenileşti; utanma duygusu da, vicdan da iflas etti.
Son zamanlarda ardı ardına patlayan yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet skandalları sadece sistemin çürüdüğünü değil, çürümenin artık normalleştirildiğini de gösteriyor. ‘Hizmet’ adı altında yapılan her işin altından, kamudan geçinen ama halka sırtını dönmüş bir avuç zengin çıkıyor…
Ülke ekonomisi yerle bir olmuş, milyonlarca insan geçim derdinde ama birileri hâlâ servetine servet katıyor.
Ve en acısı, artık kimse şaşırmıyor…
Siyasete güven desen kalmamış.
İktidar, sorumluluk yerine bahane üretme peşindeyken muhalefet, alternatif olmayı beceremiyor.
Sözde ‘millet için’ siyaset yapanlar, aslında kendi koltuklarını korumakla meşgul.
Halkın sesi, öfkesi, umudu hiçbirine ulaşmıyor.
Ne yöneten güven veriyor, ne yönetilmeye razı olanın sabrı kalmış.
Ama mesele sadece siyaset değil!
Toplumun tutkalı olması gereken din de aynı bataklığa saplanmış durumda.
Bir zamanlar adaletin, merhametin, dürüstlüğün kaynağı olan inanç, bugün birilerinin güç, para ve nüfuz aracına dönüştürülmüş.
İndirilmiş din değil artık yaşanan; ‘bindirilmiş’ bir din!
Önüne gelenin bir şeyler ilave ettiği bir yaşam sistemi…
Gerçek inancı değil, menfaate uygun yorumu topluma dayatıyorlar.
Ve ne acıdır ki, halkın manevi rehberi olması gereken ‘Diyanet’ bile güven kaybının merkezine oturmuş durumda.
Artık hiçbir kurum, hiçbir makam, hiçbir isim dokunulmaz değil.
Çünkü bu ülkenin vicdanı susturulmuş, adalet terazisi bozulmuş, liyakat mezara gömülmüş.
İşini düzgün yapan, hakkıyla yaşayan insanlar hor görülürken, kural tanımazlar ödüllendiriliyor.
Bugün yaşadığımız şey sadece ekonomik bir çöküş değil; ahlaki, vicdani ve kurumsal bir enkaz aynı zamanda…
Bu enkazın altında ezilen milyonlarca insanın öfkesi sessizdir ama derindedir. Çünkü halkın umudu çalındı, emeği gasp edildi, alın teri itibarsızlaştırıldı. Bu kadar adaletsizlik, bu kadar kayırmacılık karşısında hâlâ susanlar, yarının utanç sayfalarında yerlerini çoktan aldı bile.
Peki, bu düzen daha ne kadar sürecek?
Toplumun sinir uçlarıyla bu kadar oynanırken, herkesin sabrı ne kadar dayanacak?
Bilin ki; bu sessizlik sonsuza dek sürmez.
Bir gün o kokan tuzun altında kalacaklar.
Ve o gün geldiğinde artık hiçbir maske, hiçbir yalan gerçeği örtemeyecek!
Ve evet, bir gün bu millet yeniden silkinecek. O zaman kimsenin arkasına saklanacak gücü, parası, makamı kalmayacak. Gerçek hesap günü sandıklarda değil, vicdanlarda yaşanacak.
Unutmayın: Tuz koktuysa, artık değişim vakti gelmiştir.